Acı her zaman acıdır. Acının dini, dili, ırkı, kabilesi, aşireti; bölgesi, ili, ilçesi, köyü, kasabası olmaz. Bir anne ise söz konusu, bunun Cumartesisi pazarı; Diyarbakır’ı, Edirne’si de olmaz. Anne her zaman annedir. Anne duygusaldır; evladı için her fedakârlığı yapmaktan çekinmez, evladının ayağına bir diken batsa acısını yüreğinin derinliklerinde hisseder.
Malumunuz evlatlarını terör örgütünden kurtarmak isteyen acılı anneler Diyarbakır HDP il binası önünde eylemlerine devam ediyorlar. Bu eylem devam ettikçe bağcıyı dövme niyetinde olanlar sopalara sarıldılar. Meşru bir hak arama yöntemini başka bir meşru hak talebiyle itibarsızlaştırmanın altında çok farklı niyetlerin olduğu aşikâr. Cumartesi annelerinin yanında olduğunu gösterip, bununla karşıt görüşleri taşa tutanların Diyarbakır annelerine destek verenler için olumsuz laf etmeleri gösteriyor ki, hala bu ülkede acılar üzerinden menfaat devşirmek isteyenler var.
Asgari müştereklerimizde bile birleşemiyoruz maalesef. Vicdansızlardan, duygularını kayıp etmiş olanlardan acıma ve merhamet beklememiz zaten mümkün değil. Ancak ne olur bir defada olsa üzerinde yaşadığımız vatanımızın bölünmez bütünlüğü için yaşanan olayları, eylemleri objektif değerlendirme lütfunda bulunalım.
Ülkemiz adeta ateş çemberi içerisinde, Bu yangın (Allah muhafaza)bize ulaşırsa her görüşte insanın bundan zarar göreceği muhakkak. Fikir ve düşüncelerimizi taassup derecesinde savunurken bununla kendi bindiğimiz dalı kestiğimizin farkında olmuyoruz.
Yok, efendim “Diyarbakır annelerini anlıyorum da... Deyip yine kendi haklılığımızı ispatlama yoluna gidiyoruz. Bu sefer asıl acı çekenlerin haklı mücadelesi gölgede kalıyor.
Bakıyorum da, devlet yetkililerinin orada olmasını bile eleştirenler var. Ne garip ve acı bir durum değil mi? Bir bakanın gözlerinin yaşarması bile “devletin acziyeti” diye ifade ediliyor. Devlet yetkilileri oradaki annelerin yanında olmasalardı bu sefer “niye orda bulunmuyorlar” diye eleştiriler olurdu, inanın! Şimdi soruyorum; bir sel ve deprem felaketi olsa devlet orada bütün imkânlarıyla bulunsa "sen devletsin, orası sızlanma ve duygulanma yeri değil, çözüm üretme yeridir” der misiniz? Diyemezsiniz. Çünkü çelişkili ve ikiyüzlü davranıyorsunuz.
Diyarbakır annelerine sadece vicdani ve duygusal olarak da bakamıyoruz. Bu bir terörü bitirme eylemi olabilir. Yeter ki herkes eteğindeki taşları döküp meseleye vatanın bütünlüğü açısından baksın, hukuk ve kanunların dışına çıkmadan, milyonlarca aileyi temsil eden bu annelerin yüreğine dokunabilsin.
Malumunuz PKK terör örgütünün yıllarca çözüme kavuşturulmamasının altında ki sosyal, kültürel ve ekonomik nedenler söz konusu. Devlet terörle ne kadar etkin mücadele ederse etsin, örgütün beslendiği kaynaklar kurutulmadığı müddetçe hedefe ulaşılması çok zor. Binlerce terör örgütü elamanını etkisiz hale getirirsiniz, yerine yenileri gelir. Siz yine devletin çelik pençesini gösterirsiniz, biraz nefes âliyim derken bataklıktan yeni yeni sinekler üremeye başlar. Yine işin başına dönersiniz. Yani terörle mücadelenin iskeletini oluştururken bütün tedbirler bataklığı kurutmaya yönelik olmalı. Bunlara işlerlik kazandırırken elbette ki bir taraftan da silahlı mücadele devam etmeli.
PKK terör örgütü bölgede meydana gelen boşluklardan faydalanıp örgüte adam devşiriyor; kafalar uyuşturuluyor, çeşitli vaat ve sözlerle gençler dağa kaçırılıyor. Tehdit şantaj bölge halkının en büyük belası durumundaydı daha yakın zamana kadar. İçişleri Bakanının açıklamalarına göre yurt içinde dağda 600’e yakın terör örgütü elemanı kaldı. Nerdeyse sıfıra yakın bir katılım söz konusu. Bugün Kürt anneleri de seslerini yükseltiyorsalar bu PKK’nın gerçek yüzünün görülmeye başladığının bir göstergesidir.
"Başlarım sizin Kürt davasına, Diyarbakır’da genç bırakmadınız hep dağa çıkardınız, sizin evlatlarınız sefa içerisinde bizimkiler hep ölüyor diye haykıran Kürt kökenli bir anne sessiz çoğunluğun sesi oluyor. Aslında bu eylemin legal bir parti görünümünde olan HDP il binasının önünde yapılması başka bir Türkiye gerçeği. Anneler evlatlarını kayıp ettiği yerde arıyorlar. O yer kanunlarla kurulmuş bir parti. Bu eylemin ilk meşalesini tutuşturup evladına kavuşan Hacir’e annenin bunu HDP aracılığıyla gerçekleştirmesi, birçok beyanatlarıyla, slogan ve söylemleriyle kendini PKK’nın siyasi kolu olduğunu HDP, açıkça göstermektedir. Bu partiyi kapatsanız farklı bir isim altında daha güçlü bir şekilde meclise giriyorlar. Kapatmasanız “hukuk işletilemiyor” deniyor. Tek önemli yol var o da bölge halkını bilinçlendirmek. PKK ve onun uzantısı olan HDP ye karşı milleti uyandırmak. Hacir’e anneyle tutuşturulan bu meşale onun için yanmaya devam etmeli.
Sadece vicdani olarak düşündüğümüzde bile, hangi anne olursa olsun yanında olmalıyız. Senin annen, benim annem ayrımı yapmadan acıları bir birileriyle yarıştırmadan, Türkiye ve bölge gerçeğini de göz önüne alarak o annelerle yüreklerimizi birleştirmeliyiz.
Bugün maalesef bazı art niyetli sanatçı ve akademisyen sus pus olmuş durumda. Börtü böcek için ayağı kalkanlar, bir kedi köpek için seferber olanlar, darp edilen sanatçı için kınama kampanyası başlatanlar bugün Diyarbakır’da yoklar. Değindiğim gibi mesele üzüm devşirmek değil maalesef, acılara rağmen fikir ve yandaş devşirmektir. Mesele devlet millet vatan meselesi de değil. Öyle olsaydı malum kesim, bu anneler içinde bir şeyler yaparlardı. Hani Nasrettin Hocaya “Hanımın çok geziyor” dediklerinde Hoca “Gezse bir gün bizde gelirdi” cevabını vermiş. Şimdi soruyorum: Gezi eylemlerinde üç beş ağaç için ortalığı savaş alanına döndürenler, neredesiniz? Sizler merhametinizi terörden yargılanan birini hapishane de ziyaret ederek gösterdiğiniz gibi bu annelere niye göstermiyorsunuz? Cumartesi annelerinin yanından ayrılmıyordunuz, Diyarbakır da ki anneler, anne değil mi? Ne zaman bizden biri gibi davranacaksınız?