Dün dündür bugün bugündür!

Selami Mutlu

Geçmişte estik gürledik. Eyyy… Dedik. Heyy… Dedik. AB’ye meydan okuduk. Ya işin iç ve dış politikaya yönelik şovunu yaptık, ya da pazarlık gücümüzün olduğunu, uyumadığımızı, sabrımızın da bir sınırı olduğunu söyleyip durduk. Geçmiş dönemin Cumhurbaşkanlarından rahmetli Süleyman Demirel’in dediği gibi “Dün dündür bugün bugündür” diyerek tekrar AB kapısında beklemek için Bürüksel’e doğru yol aldık. Daha ne kadar yol alabiliriz bilinmez. Hangi ilkelerde anlaşma sağlandı o da bilinmezimiz. Cumhuriyet ve çağdaş dünya değerlerinin bu kadar ayaklar altına alındığı ülkemizde hangi Demokratik-Hukuksal-İnsan Hak ve özgürlüklerinin ele alındığı, o da bilinmez. Peki, biz AB değerlerini bunlar olmadan nasıl yakalayacağız? Açılan fasılları nasıl hayata geçireceğiz? Bir yandan Cumhuriyet değerlerini batı normlarını ayaklar altına alan bir uygulama sergilerken AB kapısına dayanarak “Ben AB değerlerine uyacağım” diye nasıl söz verdik?

Dün değilse bile bugün içimizi ferahlatan siyaset söylemcilerinin sözlerini duymaya başladık. “Laik’likten vazgeçemeyiz. AB değerlerine bağlı kalacağız NATO’dan kopmayız” gibi aklın gereği olan ve ülke çıkarlarına yönelik sözler duymaya başladık. Doğru olan da buydu. AB’nin açık pazarı olmadan kendi Mili menfaatlerimizi koruyup kollayarak yol almak. Şayet verilen sözler iç ve diş dünya ya yönelik mavi boncuk dağıtarak durumu idare etmekse sonucun ülkemizi itibarsızlaşmaya ve güven yitimine götüreceği açıktır.

Şimdi sormak gerek madem tekrar AB ile sarmaş dolaş olup halvet olacaktık ne diye mangalda kül bırakmazcasına üfürüp durduk? Bu esme gürleme bir sonuç getirdi mi? Hayır. Peki, ne getirdi o zaman? AKPM (Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi) Türkiye’yi yeniden gözetim ve denetim altına alma kararını getirdi. 1996 yılından beri gözetim ve denetim altında tutulan Türkiye 2004 yılında yine aynı siyaset grubunun muktedirlerince gözetim altından çıkarılmıştı. Türkiye’nin itibarı tekrar gözetim altına alınmasıyla zedelenmiştir. Ekonomimizde ve ticaret dünyamızda da kayıplar söz konusudur.

Günümüz dünyasındaki uygulamalarda hukuk-demokrasi-insan hak ve özgürlükleri alanlarında işlenen olumsuzluklar sadece AKPM için değil AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) aleyhimize olan kararlar almasına neden teşkil etmiştir. AB’ye üyelik sürecimizin askıya alınmasını isteyenler bunu yüksek sesle de dile getirmişlerdir. “Türkiye bu tutumuyla AB içinde yer alamaz demişlerdir” Türkiye siyasi öfke diliyle seslendirilince, öfkeyle kalkıp zararla oturulmuştur. Artık soğukkanlı bir tutum izleyerek ayaklarımızın yere basacağı zaman gelmiştir ve geçmektedir de. İlişkilerin yeniden ele alınarak işler hale gelmesi hem Türkiye için hem de Avrupa için gereklidir.

İktidar söylemcilerinin de 2003-2004 yıllarında olduğu gibi güç zehirlenmesini, yorgunluğunu bir tarafa bırakarak, OHAL ve Kanun Hükmünde Kararnamelerin ne zaman kaldırılacak olan sorusuna “İşler ne zaman düzelirse” diye yanıt vermeleri yerine tarih belirlemeleri daha doğru olacaktır. Toplum huzur ve güven ortamına girilince yatırıma ve üretime yönelecektir. Her ne kadar 21 Mayıs AK parti kongresinde en çok dillendirilen konular arasında reform-atılım gibi konulardan bahis ediliyor olsa da bunun vaat ötesine geçerek içte ve dışta beklenti haline gelen konunun işler hale getirilmesi yarar sağlayacaktır.

15 Temmuz sonrası Avrupa’dan beklenen desteğin gelmemesi, OHAL uygulamaları AB ülkelerinden gelen tepkiler, AGİT raporu, bizim için varoluş meselesi haline gelen PYD-YPG-PKK-FETÖ ye karşı verilen mücadele, Ekonomimizde-Siyasetimizde ve Demokrasimizde ki gelişmeler sonucu Türkiye’nin enerji kaybetmesine neden olmaktadır. Durmadan mazeret üreterek başkalarını suçlayacağımıza, dönüp kendi yaptıklarımıza, işlediğimiz Hukuksuz ve antidemokratik uygulamalarımıza bakmamız gereklidir. Neden ülkemizde hep yapılması gerekenleri AB den ya da başka ülke kaynaklarından bekliyoruz? Akıl desen var. Girişimci desen var.  İnsan desen 80 milyona vardık. Neyimiz eksik? Neden Uygar dünyanın üretimde ki, ticarette ki değerlerine erişemiyoruz?

AB ve ülkemizin beklentisi bu standartlara saygı gösterilmesidir. Yapılması gereken reformların Avrupa standartlarına uygun hale getirilmesinin gereği vardır. Türkiye’nin bu gel-git içeren siyaseti istikrarsız halleri, geleceği belirsizleşen ortamı en çok ticari ve ekonomik ilişkilerimizin olduğu AB ve Türkiye’ye zarar verecek potansiyel içermektedir. Burada sadece Türkiye’nin değil Avrupa’nın da geleceği söz konusudur.

Dün dündür bugün başka bir gündür diyerek, dün meydan okuyarak bugün yelkenleri indirerek Türkiye’yi itibarsızlaştırmanın ve güven kaybettirmesinin önüne geçilmelidir. Türkiye’nin bugün başka yarın başka söylemler içeren bir tutum sergilemesi iç ve dış dengelerin kurulmasında zorluklar getirmektedir.