Dünya yutan, fakiri yok eden, güce tapan bir düzen

Eflatun Neimetzade

Sevgili okurlarım! Köşe yazılarımı titizlikle okuyan bir aydın Türk evladıyla konuşuyorum. Volkan Yeşilay gerçekten XXI. yüz yılın yetiştirmiş olduğu saf, temiz ruhlu, parlak düşünceleriyle, iyiliği temsil eden bireylerden sayılır. İnsanda iyilik ruhu var ise, sevgi, barış, güzel yaşam ortamı yaratmak mümkün olur. Mevlana diyor ki, “İyilik aradın mı insanda, kötülük kalmaz”. Volkan Yeşilay, toplum, yaşam, sosyo-kültürel konularda kendine öz düşünceleri, araştırmaları ve iratları ile iyilik paylayan seçkinler arasında yerini almış uygar kardeşimizdir. Çok iyi terbiye almış aydın bir ailenin onur kaynağıdır, diye bilirim. Onunla her konuda konuşmak bir zevktir. İnsan, toplum, yaşam; iyilik, kötülük kavramları; yalan,  yapay, gerçekçilik konularında varmış olduğu sonuçlar ilgimi çekiyor. Günümüzde dünyada baş veren adaletsizlikler, sistemler arasındaki farklılıklar, iyilik ve kötülük konularında çok net sonuçlara varıyor.  Kapitalist güçlerin egemen olduğu asrımızda baş veren savaşların sebeplerini, amaçlarını, sonuçlarını iyi idrak ediyor, düşüncelerini somut örneklerle ispatlıyor.

Kendi kaleminden bir araştırmayı siz değerli okurlara sunmayı, bu aydın Türk evladımızı yakından tanımanızı isterim.

Sevgilerimle: Prof. Dr. Eflatun Neimetzade.

Varoluştan beri yok olmayan bir gerçeklik vardır: Dünya Barışı. Evet!.. Hiç gerçekleşmeyen aslında hiç var olmayan bir gerçek. Bazen kendimden daha küçük yaşta insanlarla konuşuyorum. Genellikle 90’lı yılların nesli. Hepsinin ağzında aynı söz, Evrensel barış olsun, dünyada herkes eşit yaşasın, haklar adil dağıtılsın, astlar üstler olmasın vb…. bir çok istek, bir çok rüya hatta bana göre ise ütopik bir aldanma. Onlara çok sert bir şekilde bu asla olmayacak diyorum! Bu rüya asla gerçekleşmeyecek, dediğimde hepsinin suratı düşüyor ve inandıkları gerçeği körü körüne savunmaya başlıyorlar. Hemen akımlar, yaklaşımlar, kuramlar, görüşler ve din havalarda uçuşuyor. Ne kadar anlatsalar da ne kadar konuşsalar da sonuç yine Mısır’dan, Çin’den dönüp dolaşıp ütopyaya varıyor. Üzülüyorlar.

KARA BİR RUH VAR ÜSTÜMÜZDE

Gerçekte kara bir ruh var üstümüzde. Sadece kan ve acıyla yoğrulan coğrafyamızda değil, tüm dünyada hatta dünyanın iliklerinde, damarlarında, yer etmiş, yerleşmiş… İnsanoğlu yeryüzüne geldiği andan itibaren başlayan bir savaş var. Ne ırklar arasında, ne soylar arasında, ne siyahla beyaz arasında ne de dinler arasında. Bunların hepsi paravan. Bunların hepsi gerçeği örten yanılsamalar. Savaş insanın kendi içinde çünkü… Hepimizin sorduğu, kendisiyle çatıştığı ve belki  de aynanın karşısına geçip kendine defalarca ispatlamaya çalıştığı gerçek ve asıl soru arasında; “iyilik ve kötülük”.

Çark kurulduğundan itibaren dünyanın düzenine çakılmış bu kavramlar aslında her şeyin başı, devamı ve geleceği. Öyle ki o dalda ki elma kötülüğün simsarının iyilik sahibi kalbi yanıltmasıyla dalından koptu. Şimdi bazen kendi varoluşumdan beri yaşadığım hayatı düşünüyorum uzunca süreler boyunca. Doğumumdan itibaren bakıyorum gökyüzüne, yeryüzüne, insana, hayvana ve nimetlere. Görünen köy kılavuz istemiyor. Tüketiyoruz.

Her şeyi, her an doymadan, yılmadan, usanmadan, tıka basa tüketiyoruz. Sadece materyali değil, natürel olanı, ruhani olanı, beşeri olanı, ilahi olanı her şeyi ama her şeyi.

BAKIYORUM GÖKYÜZÜNE, YERYÜZÜNE, İNSANLARA…

İşte budur esas sorun. Dinde buna bağlı, yaşamda buna bağlı, dogmalar ve pragmalar, önergeler, yargılar hatta mutluluk ve huzur gibi tüm içi doldurulmuş kavramlar buna bağlı. Sizce neyi halledemiyoruz? Dünyanın neredeyse tamamında yaşanan tüm sorunlar hep neden kaynaklı? Bu kadar kanın uğruna döküldüğü kara hazine petrol, silah, iyi hayat zenginlik gibi kavramların sonu ne? Hepsi alınsa, hepsi yutulsa, hepsinin sahibi olunsa ne fark edecek? Tüm geri kalan soyuna dünyanın hazinesi bırakılsa ne değişecek? İşte burada din devreye giriyor. Dinin üzerimize yüklediği ve Allah’ın bize koyduğu kurallar devreye giriyor. Ama şüphesiz ki yaratıcımız da bize yine aynı gerçekliği sorgulatmak için hatırlatma yapıyor ve “iyilik ve kötülük” din etimolojisinde de gerçeğe dönüyor.

Benim için esas sorunlar işin “iyilik” tarafında değil. Ben esas olarak işin “kötülük” tarafının dünya üzerindeki hâkimiyeti ile ilgileniyorum. Çünkü dünya artık iyi bir yer olmaktan istikrarlı şekilde uzaklaşıyor. Belki de kıyamet denilen hesap gününe tüm hızıyla çarpık ve sapkın şekilde sürükleniyor. İşte bu noktada yazımın başında bahsettiğim gençlere sorduğum soru aklıma geliyor; varoluştan beri hiç bir zaman dünyada barış hâkim oldu mu? Çatışmasız sancısız, kan dökülmeyen, iktidar varlığının gücü uğruna hezimetlerin yaşanmadığı bir an oldu mu? İnsanın insanı kırmadığı, insanın doğaya kıymadığı, canlıya saygı duyduğu ortak bir zaman dilim aynı anda gerçekleşti mi? Sorunun cevabı tabii ki çok basit – hayır, hayır!

ÇATIŞMASIZ, KAN DÖKÜLMEYEN ORTAMI ÖZLÜYORUM…

Demek ki insanoğlu elmayı yedikten sonra içindeki çarpışmanın galibini hala belirleyemedi. Hatta sistemlerin devreye girmesi ve insanoğlunun yönetilmeye başlanmasından itibaren saf haliyle insan ya da vatandaş kendi kötülüklerinden vazgeçse de büyükler, iktidarlar, zenginliği zenginlikle cezalandırılanlar, homurdanıp kibire düşenler kalplerde doğuştan gelen iyilik mayasını hayâsızca kaybettiler ve farkına dahi varamadılar.

Bu durumda acımasız soruyu sorma cüretini kendimde uzun düşünmeler sonunda bulabiliyorum; Allah (İyilik) ile Şeytan’ın (kötülük) yeryüzündeki savaşının önde gideni kim?

Şeytan, bizi kötülükle tanıştıran melektir. Allah’ın bizi doğru yola sevk etmek için ve kendi verdiği lütuf olan özgür irademizi olumlu bir şekle sokmak için yarattığı iyilik varlığını; elinin tersiyle iten ve doyumsuzluk, kibir, kıskançlık, dedikodu, yalan, gibi manevi duygularla birlikte dünya üzerinde fiziksel güç olarak kullandığı tüketim aygıtı olan kapitalizmce bize dayatan esas kötülük. Şimdi bunu bile-bile kim haddinden fazla tüketmeyi, mal mülk zenginliğini, petrol savaşlarını, terörü, büyük dünya vizyonunda istenilen halkların ve ülkelerin yer altı ve üstü zenginliklerini fütursuzca elde etmeyi destekleyebilir. Çok açık şekilde gözüküyor ki Şeytanı korku filmlerinde aramaya gerek yok. O, kibirin, adaletsizliğin, kötülüğün, sömürünün, taşkınlığın, şaşanın, doyumsuzluğun yansıdığı tüm suretlerde ve tüm ideolojilerdedir.

Büyük Sultan Kanuni Sultan Süleyman’ın dediği gibi “Kibir şeytanın yeryüzündeki hayvanıdır”…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.