…Bakü’ye geldim (1974). İlk olarak dünya bestekârı, Gara Garayev’i aradım, mektup getirdiğimi anlattım. Buluşma yerini ve saatini söyledi: “Konservatuarda, çalışma odamda bekliyorum, saat onda gelin”. Gittim odasına. Deha şahsiyetin odasına girdiğimde, özel bir duygu yaşadım. Yer kıtasında tanınan isimdi besteci Gara Garayev. İlk defaydı karşısında oturuyordum. Çay getirdiler. Kendimi anlattım.
“Seni tanıyorum. Haberim vardır. “Prens İgor’u yeni musiki redaktesinde sahneye koyuyorsun. Rauf bana anlattı. Olaydan haberim vardır. Önce bu mektubu okuyum. Hocalarım, dostlarım neler yazıyorlar...” Okumaya daldı, düşünüyordu. Bir de yeniden okumaya başladı. Yani iki defa huzurumda mektubu baştan sona okudu. Gülümsedi ve dikkatle gözlerimin derinliklerine indi: “Hocalarım bana mektup yazmıştır... Onlara inanıyorum. Seni de çok tarif ediyorlar. Borodin’in el yazısını bulmuşsun. Kendileri bulmadığı el yazıyı, bir Azerbaycanlı delikanlısı bulmuştur, yazıyorlar. Güzel hadisedir. Bu bir tarihtir. El yazı yanında mı?”
“Evet, size göstereceğim”. Çantamdan çıkarttım ve masasına, önüne bıraktım. Aldı, dikkatle baktı… Baktı… Sonra arka sayfadaki imzalara baktı. Rektörün imzasına ve kaşeye dikkatle bir de baktı:
BORODİN’İN EL YAZISINI BULMAM BÜYÜK HADİSE OLDU
“Seni tebrik ediyorum. Güzel bir hadisedir. Aferin sana… Hocalarımın dediği benim için kanundur. Ben seni savunacağım… Ama mümkünse bana da anlat yeni reji yorumunu. Rica ediyorum. Neden yeni musiki redaktesini yapıyorsun? Şimdiye dek Sovyet Operalarında bunu yapan hiç kimse olmamıştır. Neden bunu yapıyorsun? Bana sadece yorumun anlat, yeter…”. El yazıyı geri verdi. Aldım çantama koydum. Doğrusu bunu söyleyeceğini beklemiyordum. Sigarasını yaktı, dikkatle kendisine yakışır gözlüğünün arkasından gözlerimin içindeki fikirlerimi okumağa başladı. Gözlerinde sıcak şefkat, sevgi ve samimi duygularını sezdim. Tıpkı E. Sakavnin, A. Dimitriyev, B. Pokrovski gibi bana sıcak bakıyordu. Babalık şefkatiyle okuyordu düşüncelerimi:
“BENİM İÇİN BÜYÜK ŞEREFTİR, GARA MUALLİM. SİZE ANLATMAKTAN ZEVK DUYARIM… KAÇ DAKİKA ZAMANIM VARDIR?”
“Zamanın çoktur. Sen, rahat-rahat anlat”. Beni rahatlattı. Baba, dost, kardeş duygularını sezdim. Acele etmeden sınav komisyonu önündeymiş gibi, Rusça yeni reji yorumumu kendisine detaylı şekilde anlattım. Bundan da büyük zevk aldım. İdeasından ana amacına, çatışmadan temsilin ve rollerin ana amacına dek, kısaca ilmi nitelikli üslupta tüm reji anlayışımı Gara muallime anlattım. Arada çayımı da yudumluyor, yeniden coşuyordum. Bir öykü, bir hikâye şeklinde, akıcı dilde, başka operalardan örnekler sunarak, yüreğimdeki fikir ve düşüncelerimin tümünü aktardım, Gara muallime ve bitirdim.
“Yani anlattığın şekilde yorumunu sahnelemek istiyorsun, öyle mi?”
“Evet, tıpkı anlattığım gibi sahneye koymak istiyorum, Gara muallim. Yalnız bu şekilde operanın ideası aydın olacaktır. Bestekârın maksadı da bu olmuştur. Buna göre de Prolog ve Epilog yazmıştır. Ayrıca Poloves dansından sonraki II. Tabloyu da açıyoruz Rauf Bey’le. Onsuz idea gerçekleşemez, çünkü burada Kıpçak Türklerinin İgor’a karşı örgütlenmesi, birleşmesi müzik dramaturgisinde şahane yükseliyor, dramatize olunur. Finalde ise sürgünden canını kurtararak kaçan İgor, ayrılıkçı, küskün Prensleri birleştiriyor ve düşmana karşı savaşa kalkıyor. “Rus Prenslerinin birleşmesi” ideası böylece son buluyor operada. Şimdi Prologu da buldum ve tam hazırlıklıyım. Başka şekilde operayı sergilemeğim söz konusu olamaz. Yapamam. Ya yeni reji yorumu ile sergileyeceğim, ya da atamam yapıldığı Sverdlovsk Operasına geri döneceğim. Ben buna tam hazırlanmışım, Gara muallim. Ama bazı mikroplar vatanımda bana mani oluyorlar, bu kadar. Yarın provalara başlaya bilirim…” Deha bestekâr coşkuyla, hayretle beni dinledi. Hiç sözümü kesmedi, sonuna dek sakinse, azimle beni dinliyordu. Aralıklarla sigara-sigara peşine çekiyordu. Tam bir sınav verdim Gara muallime. Notumu bilmiyordum. Gara muallimi dinliyordum.
“Seni kutluyorum, Eflatun. Tebrik ediyorum, çok da güzel anlattın. Temsilin de inşallah iyi olacağını düşünüyorum. Bak, senin anlattıklarını savunacağım ve diyeceğim ki Eflatun’un yorumunu severek dinledim ve onu içtenlikle destekliyorum. Ama anlattığın yorumunu sergileyeceksin. Başka yorum yok, değil mi?”
“Gara muallim, başka yorum nasıl oluyor? O zaman yeni bir opera yazılmalıdır. Ben bestekârın fikirlerinin, ideasının esiriyim, onun opera dramaturgisini savunuyorum. Başka yorum olamaz ki? Ben buna topyekûn hazırlanmışım. Hocalarım beni tutuyorlar. Burada sizin de arkamda durmanızı rica ediyorum. Banda şefi olan yeteneksiz adam bu felsefeyi anlayacak kapasiteye malik değildir, Gara muallim? Ben sizi tanıyorum ve size güvenim sonsuzdur. O adam yeteneksiz bir soytarıdır”.
“Çok doğru ifade ettin. Bir daha tebrik ediyorum. Bestekârın ideasının esiriyim, dedin. Güzel söyledin. Ben Risman falan tanımam, o kim oluyor da senin yoluna çıkıyor? Ben Tevfik Guliyev’e söylerim, Risman’ın dersini verecektir. Şimdi ise senin yanında bakan Zakir Bağırov’a da telefon edeceğim. Hemen şimdi. Hadi çıkalım…” dedi ve biz Konservatuar binasından dışarıya çıktık. Konuşarak yürüyorduk.
GARAYEV, HUZURUMDA BAKANI ARADI, GEREKENİ SÖYLEDİ
“Sende iki kuruş var mı?” Gara muallim aniden sordu. Şaşırdım ve ceplerimi aradım, buldum. Tam Konservatuar binasının köşesindeki kulübeden Kültür Bakanı, Zakir Bağırov’u yanımda aradı: “Zakir salam. Rejisör dostumuz Eflatun yanımdadır. Ben onu dikkatle dinledim. Yorumunu bana da anlattı. Hocalarım da mektup yazmışlar. Fevkalade bir yorumdur. Ben onu destekliyorum ve arkasındayım. Ya bu şekilde operayı sergileyecek, ya da sergilemeyeceğim diyor ve Sverdlovsk Operasına dönmek istiyor. Onun kararına saygım vardır. Düşünceleri harikadır, reji yorumu fevkaladedir, detaylı olarak bana teker-teker anlattı. Sevdim onu ve Eflatunu içtenlikle destekliyorum, sizin de desteklemenizi istiyorum. Rusların bulamadığı Borodin’in el yazısını Azerbaycanlı rejisörümüz bulup getirmiştir. Bu büyük hadisedir. Yıllardır Ruslar bulamadılar, bizim eloğlumuz bulmuştur. Ona sizin de destek olmanızı rica ediyorum. Ben bu kadarını söyledim. Sağ olun”. Desteği astı ve birlikte yolumuza devam ettik.
“Gara muallim, hocam Pokrovski size özel salam söyledi. Üç gün önce yanındaydım. Sizi çok seviyor. Sizinle kurur duyduğunu söyledi ve size bunu iletmemi istedi”.
“Pokrovski senin hocan mı? Sen Leningrad’da Konservatuarda değil misin?” Merakla sordu:
POKOROVSKİ’NİN ÖĞRENCİSİ OLDUĞUMLA GURUR DUYDU
“Evet, Konservatuardayım. Benim ilk Hocam, Profesör Yevğeniy Sakavnin rahmete gitmeden önce beni ona gönderdi. Benden sonra yalnız Pokrovski’de okuyacaksın, dedi. Yetmiş iki yılında Bolşoy’a, Pokrovski’nin yanına gittim, kendisiyle buluştum, tanıştım. Beni uzun-uzun dinledi. Yeni reji yorumumu ona da anlattım ve öğrenci olarak beni yanına aldı. O günden on günde iki gün Moskova’ya gidiyor, onunla ders yapıyordum. Derslerim genelde Bolşoy’da ve GİTİS’de (Moskova Devlet Sanat Akademisinde) benimle ders yapıyordu”.
“Gidiş-dönüşü Konservatuar karşılıyordu, öyle mi?”
“Evet, öyle anlaşmışlardı”.
“Çok iyi olmuştur. Gençsin. Önemli olan Pokrovski’nin öğrencisi olman kurur vericidir. O dünyanın en büyük opera rejisörüdür. Ben de Şostakoviç’in öğrencisiydim. Hocalarımız, iyilerin en iyileridir. Pokrovski, gerçekten de büyük rejisördür. Bana hep opera yaz diyor, durur. Kendisiyle görüşüyorum. İyi Hocan vardır. Bolşoy’da temsilleri izliyorsun, değil mi?”
“Zaten derslerim hemen-hemen Bolşoy’da, Hocamın odasında oluyor. Bütün temsilleri ise tekrar-tekrar izliyorum. “Kremlyovski Dvores’te (“Kremlin Sarayı”) de izliyorum. Devamlı Moskova’ya geliyorum ve geceleri sadece temsiller izliyor, geri dönüyorum”.
“İyi yapıyorsun Bolşoy Operası Büyük Mekteptir. Orada eğitim almak büyük şereftir”. Biz 28 May Caddesine çıktık ve Gara muallimin nereye gittiğini bilmiyordum, sordum:
“Gara muallim, sizi yoldan etmeyim, belki özel işiniz vardır. Beni af edin, lütfen”. Utanarak ekledim. Gülümseyerek yüzüme baktı ve ekledi…
DEVAMI VARDIR!
Eflatun Neimetzade, Hocası, Prof. Dr. Boris Pokrovski ile ders yapıyor. (Moskova Bolşoy Operası, 1974).