Bazı ‘günler’ için yazı yazmak zordur!
Yaraları deşmek, gerçekleri dile getirmek gerekir…
“8 Mart Dünya Kadınlar Günü” de bunlardan biridir.
Önce; yaşadığımız gezegeni güzelleştiren tüm kadınların bu anlamlı gününü kutluyorum…
Ardından; ortaya çıkışı büyük bir acıya, vahşete dayanan bu günün öyküsüne bakalım...
Yangınla başladı, şiddetle sürdü
1857 yılı 8 Mart’ında Amerika’da 40 bin tekstil işçisi kadın 16 saatlik çalışmanın 10 saate indirilmesi, daha iyi bir ücret ve insani hak talepleriyle mücadele ederken, New York’ta bir grup kadın fabrikaya kapatılır ve çıkan yangında hayatlarını kaybeder.
Amerika’daki sömürü düzeninin en çarpıcı örneklerinden biri olan bu vahşet, Birleşmiş Milletler tarafından 1977 yılında alınan bir karala, “8 Mart Kadınlar Günü” olarak anılmaya başlanır.
Çileleri devam ediyor
Savaşların, yoksulluğun, depremlerin, işsizliğin acımasızca ezdiği kadınlar, bugün pek çok alanda başarılarıyla parmak ısırtıyor ama hak yoksunluğu devam ediyor.
Ülkemizde bitmek bilmeyen kadın cinayetleri, taciz, tecavüz olayları; fabrikalarda, tarlalarda, evlerde çalışan kadınların sorunları saymakla bitmez…
Atatürk ve Nazım…
Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, birçok Avrupa ülkesinden önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanımasını sağlarken, önemli sözler de söylemiştir. O’na göre: Dünyada her şey kadının eseridir…
Yazımızı Nazım Hikmet’in “Kadınlarımız” şiirinden dizelerle bitirelim:
(…)
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen