DUVAR

Fatmanur Er

Şarkılarda geçer ya dört duvar arasında yalnız olduğunu söyler. Ne büyük zenginlik. Kendine ait dört duvarın olması. Dışarda kar yağarken ıslık çalan pencerenin önünde yatmamışlar. Buz gibi yerde uyumak zorunda kalmamışlar. Özellikle çocukken… İki duvar hatta tek duvarla yetinmemişler. O duvarda bütün dünyalarını görmemişler. Açlığı, soğuğu ya da sevgisizliği görmemişler. En önemlisi de çaresizliği görmemişler. Küçücük yaşta umutsuzluğu öğrenmemişler. Bir arkadaşım pazarda el arabasıyla eşya taşımaya çalışan bir çocuk görmüş. Bu saatte okulda olması gerektiğini söylemiş. Çocuk ağzını bile açamamış sadece gözleri dolmuş. İlkokul çağındaki çocuk çalışıyorsa ve sebebini bile söyleyemiyorsa. Bu işte bir terslik var. Bir şeyler yanlış gidiyor. Kuş kadar canıyla ev geçindiremez. Öyle bir dönemdeyiz ki şarkı da dediği gibi yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe. O yapraklar dökülürken kim bilir kaç hayat söndü. Tek duvara hayalleri sığdırırken, dört duvara yalnızlığımızı sığdıramıyoruz.  Yalnızlık ve hayal ne kadar zıt kelimeler. Bir taraf sonbahar, bir taraf bahar. Peki, hangisi sonbahar hangisi bahar? Pazarda çalışan çocuğun yaşıtlarını düşünün. Ne kadar çok oyuncağı var. Hatta sizin çocuklarınızın da var. Onlara gidip sorun mutlular mı? Tabi ki değiller. Sermaye, servet, iş, para veya zenginlik bu kelimeler size de yabancı değil. Hiçbir zamanda yabancı olmayacak. Öyle bir zamandayız ki komşumuzu tanımıyoruz aç mı tok mu? Haberimiz dahi olmuyor. Dünyanın nimetlerine o kadar kapıldık ki kendimizi bile görmedik. Hep bana anlayışı bizi yedi bitirdi. Biz artık kendimizi bile bilmeyen robotlarız. Bir düşünün bir gün adınızı bilen son kişi de öldüğünde hiç vâr olmayacaksınız. Milyarlık evleriniz, arabalarınıza ne oldu. Hiç eviniz arabanız olmadı. Hiçbir zaman anılmayacak öteki tarafta dâhil. O çocuğun gözyaşları ve senin onu görmeyip yardım etmediğin kalacak. Komşunun çocukları açlıktan, susuzluktan uyuyamazken senin onları görmediğin kalacak. Gözlerini tek duvara ya da soğuk pencereye çeviren o çocuğun yüzü kalacak. O çocuğun içi titrerken, gözleri dolarken senin çocuğun ise istediği pahalı arabayı almadığın için gözyaşları kalacak. Biz şükretmezken o çocuk yediği bir lokma ekmek için şükredecek. Üstelik senin çocuğun bir sürü oyuncağı olduğu için şükretmezken. Aşk acısı çektik isyan ettik, sevdiğimiz biri öldü isyan ettik ya da istediğimiz bir şey olmadı isyan ettik. Haykırdık ağladık dört duvarımız üstümüze geldi. Ne kadar büyük zenginlik şimdi daha iyi anlıyorum. İnşallah dünyayı o çocuğun gözyaşları kurtarır.