Kısa bir aradan sonra siz sevgili okurlarım la tekrar beraberiz. Sevgili Anadolu Gazetesi okuyucuları. Köşe yazılarım da birçok yazıya yer verdim. Yine benim için çok kıymetli olan bir yazımı daha sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu sefer Bilali Habeşi’yi yazıyorum
Peygamber aşığı Bilal...
Yine bir gün Cenabı Bilal geçmiş günlerini düşündü. Hayal aleminin Binnur saraylarında gezdi.
Kainatın iman beşiği olan Mekke'yi müşriklerin Elinden ne gün kurtaracaklardı. Mekke'den hidayet ve irşadın altın sesini kâinata duyurmak istiyordu. Mekke ufuklarını Ezan-ı Muhammedi ile işletmek en büyük mutluluktu onun için.
Şimdi hicret ettiği günü hatırladı. Kureyşin müşrikleri ona neler yapmamışlardı. Fakat o Alemler efendisinin fazilet ve hidayet sarılmış ilâ-yi kelimetullah uğrunda nur şehri Medine ye gelmişti...
Ebedi hayat müjdecisi ile Bedir muharebesine katılmıştı. Artık İslâm’ın ebedi düzlüğe çıkması gerekiyordu.
Kâinat putpereslerden kurtulmalı İslâm ışığı ile nurlanmalıydı. Tevhidin şeyda bülbülü Bilal bir umman gibi kaynıyordu. Vatan sevgisi ile gönlü alev alev yanıyordu.
Mekkeyi öyle özlemişti ki Mekke ye şöyle sesleniyordu; Ey gönüller şehri Mekke! Acaba seni bir daha görmek mümkün olacak mı?
Gözlerim nurlanacak mı?
Dedi ve gözlerinden yaşlar döküldü. Rabbim hepimize nasip etsin böyle bir duyguyu. Saf ve temiz bir sevgi.
Okudukça ve yazdıkça o kadar çok etkileniyorum ki ne zaman diyorum insanlık bu hale geldi. Ne için ve kim için yaratıldığını ne zaman unuttu. Sevgi ne zaman değersiz bir hale geldi. Vatan sevgisi insan sevgisi ne zamandan beri çıkar için kullanılmaya başlandı?
Bir diğer yazımda buluşuncaya denk Allaha Emanet olun...
Saygılarımla…