Edirne denildiğinde aklınıza ilk olarak ne gelir?
Kırkpınar Güreşleri mi, ciğer-köfte mi, Kapıkule mi, Meriç Nehri mi, Selimiye mi? Yoksa, Osmanlı’nın başkenti oluşumu.
Doğrusu benim ilk aklıma gelen Selimiye.
Türk -İslâm dünyasının en önemli mimarı Mimar Sinan’ın “Ustalık Eserim” dediği cami ile ilgili bir belgesel seyretmiştim. Mimari özelliklerinin yanı sıra, gizemli merdivenleri, mikrofonsuz bir köşeden diğer köşeye ulaşan ses akustiği şimdi ilk aklıma gelenler.
2019 da gittiğim en son İstanbul gezisinde, bir Edirne planı yapmıştım. Ancak, programın yoğunluğu nedeniyle bunu başaramamıştım.
Şimdi bir fırsat doğdu.
Türkiye Yazarlar Birliği’nin (TYB) iki yılda bir düzenlediği “Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni” Edirne, Bulgaristan’ın Filibe-Kırcaali ve Yunanistan’ın Gümülcine şehirlerinde gerçekleştirilecek.
Aslında bu şölen Özbekistan’da yapılacaktı. 4-5 ay süren yazışmalar, görüşmeler ve resmi temaslarımız Özbek Yazarlar Birliği yetkililerini pek harekete geçiremedi.
Yavaş davrandılar, ağırdan aldılar. Sonra da TYB’ne gönderdikleri yazıda, “ Yıl içinde yapacağımız etkinlikler için bir yıl önceden kültür bakanımızdan onay alıyoruz. Şölen talebiniz için böyle bir iznimiz yok…Size yardımcı olamıyoruz. ”dediler.
D. Mehmet Doğan ağabey, Türk Cumhuriyetlerindeki yazar kuruluşları, faaliyetlerini, başkanlarını ve yapılanmalarını çok iyi biliyor. Söylediğine göre de; Özbekistan Yazarlar Birliği bizdeki gibi sivil toplum kuruluşu değil, devlet içinde hiyerarşisi olan, çalışanlarının memur olduğu bir kuruluşmuş.
Özbekistan’a gidilemezse b planımızda Edirne-Yunanistan ve Bulgaristan vardı.
Hazırlıklara başlanıldı, projeye destek veren Kültür ve Turizm Bakanlığından gerekli müsaade alındı. Edirne’deki etkinliklere ev sahipliği yapacak olan Trakya Üniversitesine de sürece ilişkin bilgileri verdik.
Tarih belli oldu: 13-16 Kasım 2019
Türk dünyasının şairleri bir arada
Trakya Üniversitesi Konservatuvar Salonunda 14 Kasım 2019 da başlayacak 13. Şiir şölenine; Türkiye, Tataristan, Kırgızistan, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Gürcistan, KKTC, İran, Irak, Bulgaristan, Kosova, Makedonya, Moldova (Gagavuzyeri), Romanya, Kırım, Dağıstan, Yunanistan (Batı Trakya), Başkurdistan, Bosna-Hersek, Fransa, Almanya, Avusturya, Belçika ve Hollanda’dan şairler, yazarlar ve ilim adamları katılacak.
Dünyanın dört bir yanından gelecek 80 önemli misafirin olduğu faaliyet büyük bir organizasyon olduğu kadar müşterek edebiyat zemini oluşturması bakımından da dikkat çekiyor.
Etkinliğin görsel malzemeleri; Davetiye, broşür, afiş, misafirlere verilecek çanta, kitap, kalem, yaka kartı gibi malzemeleri beş gün önceden Trakya Üniversitesine gönderdik.
Yolculuk planımız değişti; İstanbul’a trenle değil de uçakla gideceğiz.
Dünyanın farklı ülkelerinden Edirne’ye gelen şairler üç gün boyunca en güzel şiirlerini okudular
13 Kasım 2019 tarihinde 16.00 da uçağımız Ankara Esenboğa Havalimanından havalanırken, aklımda olan tek şey; “Edirne’de kalacağım üç gün umarım çok yağmur yağmaz.”
Yaklaşık bir buçuk saat sonra, Sabiha Gökçen Havalimanı’ndayız. Daha önceden yapılan organizasyon gereği bundan sonraki yolculuğumuz otobüsle olacak.
Avrupa yakasında yeni hizmete açılan İstanbul Havalimanı’na gideceğiz, yurt dışından gelen şairlerin bazıları ve yakın illerden gelip İstanbul’dan kafileye katılacaklar bizi orada bekliyor olacaklar.
Hava kararmak üzere, otobüsle Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçiyoruz. Kilometrelerce öteden yeni havalimanın ışıkları belli oluyor. Yaklaştıkça, Dünyanın en büyük İstanbul’un üçüncü havalimanın hava trafik kontrol kulesi gerçekten muhteşem görünüyor.
Hava biraz serin ama çok soğuk değil. Yağmur çiseliyor.
Beklenilen yolcular da geldi. Şimdi hep birlikte Edirne’ye doğru yola çıkıyoruz.
İstanbul Edirne arası otobüsle yaklaşık üç buçuk saat sürüyormuş.
Kafilenin şair, yazar, düşünür ve akademisyenlerden oluşmasından olsa gerek genelde çoğunluk birbirini tanıyor; Kimi şahsen, kimi eserlerinden. Dolayısıyla keyifli bir yolculuk yapıyoruz.
Saat: 20.00 oldu.
Yol üzerinde bir lokanta da yemek molası vereceğiz.
Mola yerindeki lokantaların çoğu ya ciğerci ya da köfteci. Biz de köfte yiyoruz, sonra da birer bardak çay içip yola revan oluyoruz.
Hava karardığından nerelerden geçiyoruz göremiyorum; tabelalardan ve cep telefonumdaki haritadan takip ettiğim kadarıyla, sırasıyla, Büyükçekmece, Silivri, Çorlu, Lüleburgaz’dan geçtik ve şimdi Edirne’deyiz.
E-5 Karayolu üzerindeki Ramada Otelde kalacağız. Otel şehrin dışında ama sessiz, sakin, odalar geniş ve ferah.
Odama yerleşmeden önce, yarın konuklara ve şairlere hediye edilecek tanıtım malzemelerini gözden geçirmek için resepsiyonda Mustafa Ekici ve Zafer Kızılca ile buluştuk. Mustafa bey, TYB’nin İşletme Müdürü. Zafer bey ise tanıtım ve organizasyon firmasının sahibi.
Saat epey geç olsa da eksiklikleri tamamladık, şölen için tüm hazırlıklar bitmiş oldu.
Uyumadan önce; Bilgisayarımı açtım, ilin mahalli gazetelerine baktım; bir gün önceden kendilerine mesaj attığım şiir şöleni haber metnini bazıları sayfalarında kullanmışlar.
Etkinliğin yapılacağı Trakya Üniversitesi ile otel arası otobüsle 6-7 km arasında.
Sabah kahvaltıdan sonra, yurt içinden ve yurt dışından gelen şairler, yazarlar, akademisyenlerle birlikte otobüse binip üniversiteye doğru yola çıkıyoruz.
Şiir şölenine katılanlar
Türkiye’den katılan şairler: A: Ali Ural, Ali Sali, Âdem Turan, Aykut Nasip Kelebek, Ahmet Aka, Ali Bal, Hayrettin Orhanoğlu, Halil İbrahim Özdemir, Hakan Şarkdemir, Hicabi Kırlangıç, İsmail Bingöl, İhsan Deniz, İdris Ekinci, Kâmran Tuna, Muhammet Enes Kala, Mehmet Kurtoğlu, Mehmet Sait Uluçay, Mahmut Bıyıklı, Meryem Kılıç, Mustafa Uçurum,Mustafa Yıldız, Muhammet Hüküm, Osman Özbahçe, Özgür Çoban, Selim Tunçbilek, Şafak Çelik, Şeref Akbaba, Ali Osman Kurt.
Diğer Ülkelerden Katılan Şairler: Elhan Mehdi (Azerbaycan), Ârif Buzovnalı (Azerbaycan), İbrahim Halil Tamiev (Gürcistan), Hüsrev Sartipi (İran), Muhammet Ömer Muhyiddin (Irak), Ahmet Demirci (Avusturya) Mustafa Can (Almanya), Mesut Kocabaş (Belçika), Hüseyin Ece (Hollanda), Amila Neslanoviç (Bosna Hersek), Halisya Yangirova (Başkurdistan), Ramis Aymatov (Tataristan), Bulat İbragimov (Tataristan), Hasiyetçe Rustemova (Özbekistan), Bavırcan Karagızulı (Kazakistan), Şakizada Abdikerimov (Kazakistan), Kartalas Bakırov (Kırgizistan), Altınbek Ismailov (Kırgızistan), Arazgül Recepova (Türkmenistan), Canan Özer (Kosova), Güllü Karanfil (Gagauz), Habibe Hasan (Bulgaristan), Mümin Ali (Makedonya), Rukiye Amed (Romanya), Seyyare Useinova-Kökçe (Ukrayna), Arif Albayrak (Kıbrıs), İmran Sadai (Uygur Bölgesi), Leyla Şerif (Makedonya)
Gazeteci, yazar, akademisyen ve öğrencilerin de takip ettikleri şölenin diğer katılımcıları; TYB Şeref Başkanı ve Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni Daimi Heyet Başkanı D. Mehmet Doğan, Trakya Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Hamdi Zafer, TYB Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan, Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Rıdvan Canım, TYB Vakfı 2. Başkanı İbrahim Ulvi Yavuz, TYB Genel Başkan Yardımcıları Osman Özbahçe ve Tarkan Zengin, Genel Mali Sekreter Ahmet Fatih Gökdağ, Genel Sekreter Muhammed Enes Kala, yönetim kurulu üyeleri; Mehmet Kurtoğlu, Mahmut Erdemir, Prof. Dr. Ali Osman Kurt ve Prof. Dr. Hasan Yücel Başdemir, İşletme Müdürü Mustafa Ekici.
Toplantının yapılacağı konservatuvar salonunun girişinde Prof. Dr. Rıdvan Canım’ ı gördüm. Sabah erken gelmiş, Ankara’dan gönderdiğimiz kitap ve dergilerden öğrencilere bir stant kurdurmuş.
Programı, Kırgızistan’dan gelen Altınbek İsmail ve Muhammed Enes Kala birlikte sundular.
Şölen, Trakya Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Hamdi Zafer’in açılış konuşmasıyla başladı.
Dünyanın dört bir yanından gelen şairler Edirne'de buluştu
Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni Daimi Heyet Başkanı D. Mehmet Doğan |
Şiir Fidanımız Çınara Dönüştü
TYB Şeref Başkanı ve Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni Daimi Heyet Başkanı D. Mehmet Doğan programın açılış konuşmasında;
“Bursa’da diktiğimiz fidan Konya’dan başlayarak Almatı’da, Aşkabad’da, Girne’de, Strazburg’da, Akmescid’de, Üsküp’te, Bakü’de, Prizren’de, Bişkek’de, Kazan’da ve Türkistan’da dal budak saldı. 27 senedir bir dünya haritası çiziyoruz, şiirimizin, edebiyatımızın haritası, kültür dünyamızın, ruh dünyamızın haritasıdır bu.
Siyasi haritalar dilleri, kültürleri, tehdit edemez. Ve ses ve anlam yüklü kervanımız, Ahmed Yesevî yurdundan sonra Mimar Sinan’ın hendesenin şiirini yazdığı Edirne’sinde konaklıyor. Rüyası olmayanının ulaşacağı gerçeği olmaz demiştik. Rumeli bizim gördüğümüz en büyük ve hoş rüyalardan biri.” diye konuştu.
TYB Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan
Felsefesiz şiir olmaz
Daha sonra, TYB Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan konuştu.
Arıcan şiir-felsefe ilişkisine değindiği konuşmasında “Şiiri bir yaşam felsefesi olarak benimseyen şairlerimiz olduğu gibi yine dünyaca ünlü felsefeciler; sosyoloji, tarih, toplum, devlet, sanat, edebiyat kadar şiirle de ilgilenmişler, şiirin hakikat ve düşünceyle olan ilişkisini araştırmışlardır. Birçok filozof, şiirle felsefe arasındaki ilişkiyi araştırmakla kalmayıp, şiir yazanlar hatta şiir okuyanları olmuştur. Peki, Felsefesiz şiir olur mu; bence olmaz. Ama şiirsiz felsefe de olamaz.” dedi.
Edirne’nin Osmanlı Edebiyatında Önemli Bir Yeri Var
Son konuşmayı Prof. Dr. Rıdvan Canın yaptı. Edirneli şairler ve eserleri hakkında bilgi veren Canım şöyle konuştu:
“Edirne’nin Osmanlı Şiir tarihindeki yeri ise kültür tarihimizin öbür öğeleriyle mukayese kabul etmeyecek oranda büyüktür. Osmanlı Şiirinin doğup gelişmeye başladığı yıllarda başkent olması Edirne’ nin XVI. yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı kültür coğrafyasının bir numaralı merkezi olması sağlar. II. Murad devrinden XVI. Yüzyıl sonlarına kadar sadece bu tezkirelere giren Edirneli şair sayısı 50 civarındadır ki, bu rakamla Edirne, devletin en çok şairine sahip şehri durumundadır.”
Açılış konuşmalarından sonra, şiir şöleni, şairlerin şiirlerini okuduğu “Neşatî Dede Şiir Faslı” ile başladı.
Daha sonra, akademisyen ve müzisyen Evrim Kaşıkcı yönetimindeki Rumeli Türküleri Topluluğu bir konser verdi. Kaşıkcı’nın söylediği türküleri ilgiyle dinledik.
Şölenin bu açılış programından sonra şairlerin bir kısmı Yahya Kemal ve Hayâlî Bey Şiir Fasılları için Gümülcine’ye gidecekler. Öğlen yemeğini üniversitenin yemekhanesinde birlikte yedik.
Gümülcine yolcuları
Edirne’de kalan konuklar için öğleden sonra şehir gezi düzenlenecek. Akşam da şairler şehirdeki beş ayrı lisede öğrencilerle bir araya gelecekler ve şiir dinletisi gerçekleştirilecek. Organizasyon komitesi bu iş için beni görevlendi, bir de minibüs tahsis etti.
Şehri gezmek için daha sonra zaman kalır mı bilmiyorum ama bu benim için de bir fırsat oldu.
Edirne’nin içini, tarihi eserleri ve camileri hakkında bilgisi olan Neriman Ekinci bize rehber olarak katıldı. Neriman Ekinci, şehri daha yakından tanımamıza yardımcı oldu. Kendisine teşekkür ediyorum.
Dar-Ül Hadis Camii
Neriman hanım bir plan yaptı, şehir merkezinde bulunan cami ve tarihi eserleri belirledi. Önce Tunca nehri kıyısındaki Dar-Ül Hadis Camisine gidiyoruz.
Burası, cami, medrese, türbe ve şadırvandan oluşan bir külliye. Cami ibadete açık. Bizi gören cami imamı şu bilgileri verdi: Külliyenin yaptırılmasının sebebi olarak;
II. Murad Han bir rüya görür. Rüyasında, Peygamber Efendimiz, II. Murad Han’a bir Dâr-ülhadis yaptırmasını emir buyurur. Cami inşaatına başlanır ve 1434 yılında tamamlanır. Uzun yıllar, bir “hadis okulu” olarak görev yapar.
Caminin arka bahçesindeki türbede şehzade ve sultanların kabirleri var. 1903 yılında büyük bir yangın sonucunda zarar gören külliyede 1914 yılına kadar faaliyette bulunmuş.
Mevlevihane sonradan camiye dönüştürülmüş |
Muradiye Camii
Muradiye Mahallesinde bir tepenin üstündeki camii II. Murad tarafından 1436 yılında Mevlevihane olarak yaptırılmış. Mektep, tekke ve aşevi olarak da kullanılmış.
İbadete açık olan ve dışarıdan bakıldığında çok sade görünen caminin içerisinde değerli çiniler ve duvarlarında işlemeler hemen dikkat çekiyor.
Mevlevi dervişleri arasında çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle Padişah II. Murat burayı camiye dönüştürmüş.
Caminin bahçesinde Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin torunları Celalettin ve Cemalettin Efendi, Edirne şairlerinden Enis Recep Dede, şair Neşati, Hacı Eşref’in ve bir çok Allah dostunun kabirleri bulunuyor.
Neşâtî
Gitdin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile
Yani, diyor ki; Gittin ama sadece beni değil canı bile özlem içinde bıraktın. Ben,
senin olmadığın dostlar meclisinin sohbetini bile istemem.
D. Mehmet Doğan’ın konuşmasında vurgu yaptığı işte bu satırların yazarı, caminin bahçesinde kabri bulunan, Divan edebiyatının önemli ismi usta şair Neşati, 17 yüzyılda Edirne’de yaşamış. Zamanın devlet büyüklerine kasideler yazan Neşâtî, Edirne Mevlevihane’sinde şeyhlik de yapmış. 1674 de vefat ediyor ve buraya defnediliyor.
Mûsâ Kâzım Efendi
Bir kabir dikkatimi çekti.
Erzurum’un Tortum ilçesinde doğan Osmanlı âlimi Mûsâ Kâzım Efendi; İstanbul’da bir çok camide müderris olarak dersler vermiş.
Şeyhülislamlık görevinde bulunmuş. (Şeyhülislam: Osmanlı İmparatorluğu'nda en yüksek dereceli müftü. Fetva müessesesinin başkanı. Ulemanın reisi.)
Çeşitli siyasi olaylar ve kıskançlıklar nedeniyle; Önce on beş yıl kürek cezasına çarptırılmış sonra da sürgün olarak geldiği Edirne’de 1920 tarihinde vefat etmiş.
Vatan, millet, ümmet için çaba gösterenlerin bu hazin ölümlerine hep üzüldüm doğrusu. Kimi idam edilmiş, kimi ailesinden uzakta ömrünün sonuna kadar sürgün hayatı yaşamış. Bir de, “Türkiye'de hiç bir başarı cezasız kalmaz” denir ya, artık ona da inanmaya başladım.
Sarayiçi
“Eski Edirne Sarayı” kalıntılarının bulunduğu mekandayız. Saray, 1450'de 2. Murat zamanında inşaatına başlanılmış, Fatih Sultan Mehmet döneminde tamamlanmış.
İstanbul’un fethinden önce Padişahlar bu sarayda yaşamış. Bina, Osmanlı-Rus Savaşı sırasında cephane deposu olarak kullanılmış, Rusların bölgeye yaklaşması üzerine de cephaneler ele geçirilmesin diye bina havaya uçurulmuş.
Patlamadan geriye kalan kalıntıların bazıları günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış. Ayrıca, arkeolojik kazılar da devam ediyormuş. Baş pehlivanların heykellerine hayran hayran bakarken başımı çevirdiğimde ne göreyim?
Bir yanda Kırkpınar Güreşlerinin yapıldığı stadyum, hemen ilerisinde Adalet Kulesi ve Tunca Nehri’nin kollarından birinin üzerinde yapılmış Fatih Köprüsü var.
Kırkpınar’ın hikâyesi
Er meydanının kahramanları, Kırkpınar’da önemli başarılar elde etmişler. Heykelleri de ihtişamlı görünüyor..
Rumeli`yi ele geçirmek için düzenlenen seferler sırasında, 40 kişilik öncü birlik geri dönerken Yunanistan`ın topraklarında kalan Samona`da mola verirler. Hem spor yapmak hem de vakit geçirmek için 40 asker burada güreşe tutuşurlar. İki pehlivanın güreşi uzar ve gün boyu yenişemezler.
Gece devam eden güreşin sonunda ikisi de solukları kesilerek oldukları yerde can verirler. Orada da defnedilirler, yıllar sonra iki pehlivanın mezarlarının bulunduğu yerde gür bir pınarın aktığı görülür. Bundan sonra o yöreye, “Kırkpınar” adını verirler ve güreşlerde burada yapılmaya başlar.
Er Meydanı
Kırkpınar, Balkan Savaşları'ndan sonra Yunanistan'a geçince, yağlı güreşler Edirne Sarayiçi’nde yapılmaya başlanmış. Güreşlerin yapıldığı stadı gezdik, televizyonda gördüğümden daha küçük ama derli toplu ve bakımlı.
Altın Kemer Kırkpınar’da verilen en büyük ödül. Başpehlivan olan bir yıl boyunca Altın Kemer’in sahibi oluyor.
Adalet Kulesi
Kare planlı ve yüksek kuleyi Kanûnî Sultan Süleyman yaptırmış. Kesme taştan inşa edilmiş kulenin etrafındaki bina ve duvarlar depremden zarar görmüş, zamanla yıkılmış.
Osmanlı döneminde; İhtiyaç sahipleri dilekçelerini ilgili kişilere iletilmek üzere, bu kulenin önündeki iki taş sütundan biri olan Saygı Taşı'na bırakıyorlarmış. Adaletle ilgili kararlar da burada alındığı için kuleye Adalet Kasrı da deniliyor.
Darüşşifa- Sağlık Müzesi
Sağlık Müzesi şehir merkezine çok yakın olan Yeniimaret Mahallesinde.
Kitabesinde yazıldığına göre; Osmanlı döneminin en önemli külliyelerinden biri olan Beyazıt Külliyesi, Sultan II. Bayezid tarafından 1488 yılında yaptırılmış.
Külliyenin önemli bir bölümünü darüşşifa oluşturuyor.
Tıp Medresesi ve şifahanelerin olduğu bu bölümde; poliklinikler, ameliyathaneler, derslikler, idare odaları, eczane ve ilaç depoları var. Ayrıca yataklı hastalar için de yer ayrılmış.
Müzikle Tedavi
Sağlık müzesi görevlilerinin anlattığına göre; Burası çok yönü bir hastane olarak kurulmuş. En büyük özelliklerinden biri, musiki topluluğunun verdiği konserler binanın akustik özelliği nedeniyle binanın her tarafından rahatlıkla dinlenebiliyormuş. Müzik, tedavi amaçlı da kullanılmış.
Musikiyle hasta tedavisinin yanı sıra, su sesi ve güzel kokudan da yararlanılmış. 1 baştabip, 2 tabip, 2 göz mütehassısı, 2 operatör, 1 eczacı darüşşifa da görev yapmış.
Osmanlı döneminde Darüşşifa ’da psikolojik rahatsızlığı olan hastaların müzik ve su sesleri ile tedavi edildiği hücreler ve bölümler.
Müzede hastaların tedavi edilişlerini anlatan çok sayıda mumdan yapılmış heykeller var
Osmanlının en büyük eserlerinden biri olan külliyenin içindeki tıp merkezinde ameliyatlar da yapılıyormuş.
400 yıl boyunca her çeşit hastalığın tedavisi için hizmet veren darüşşifa geçen zaman içinde bu özelliğini kaybetmiş. Günümüzde ise; Külliye'nin camii hariç diğer bölümleri Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Trakya Üniversitesi'ne devredilmiş.
Üniversitenin Sağlık Müzesine dönüştürdüğü bu yerde, zamanın doktor, hasta, hemşire ve idare çalışanlarının o günün kıyafetleriyle yansıtan mumdan yapılmış heykelleri ziyaretçilerin büyük ilgisini çekiyor. Edirne’ye gelenlerin mutlaka bu müzeyi görmelerini tavsiye diyorum.
Kırkpınar Yağlı Güreş alanı ve Adalet Kulesi’ni gördükten sonra, köprüden karşıya geçerek şehir merkezine döneceğiz.
Edirne’nin “Köprüler Şehri” olarak anılmasının nedeni, şehirde çok sayıda köprü varmış. Üzerinden geçtiğimiz; Tunca Nehri üzerindeki Saray Köprüsü; Mimar Sinan tarafından 1554 yıllında tamamlanmış. 60 metre uzunluğunda ve dört kemerli eser bir çok kere aslına uygun olarak onarılmış.
Bülbül Adası
Şehir merkezine çok yakın olan ve görülmesi gereken yerlerden bir tanesi de Bülbül Adası. Bakım onarım çalışmaları nedeniyle içerisini göremedik.
Adadaki bülbüllerin sakinleştirici, rahatlatıcı , dinlendirici sesleri varmış. Osmanlı Sarayına buradan çok sayıda bülbül gönderilirmiş. Şimdi de, sessiz sakin bir ortamda bülbül sesi dinlemek isteyenler adaya geliyorlarmış.
Hacı Adil Çeşmesi
Zengin kültürel mirasa sahip Edirne’nin cadde ve sokaklarında tarihi eser görmek artık alışılagelmiş bir durum oldu.
Yolumuzun üstünde Hacı Adil Çeşmesi’ni görüyoruz.
Zamanın valilerinden Hacı Adil Bey, eşkıyalarca şehit edilen oğlunun anısına 1904 yılında yaptırdığı kare planlı eser kesme taş ve mermerden inşa edilmiş. Yunan işgali sırasında tahrip olan çeşme daha sonra aslına uygun olarak restore edilmiş.
Eski Camii
Şehrin merkezinde bulunan camiinin kitabesinde yazılanlara göre; mimarı Konyalı Hacı Alâaddin, kalfası ise Ömer ibn-i İbrahim. Eser, 1414 yılında yapılmış.
Şehrin ilk ulu camii olması bakımından önemini her zaman korumuş, II. Murad tarafından Edirne’ye davet edilen Hacı Bayram Veli burada vaaz vermiş.Osmanlı Padişahlarından III. Mustafa ve II. Ahmet bu camide kılıç kuşanmışlar.
Caminin üç kapısı var. İçeri girdiğinizde büyük ustalık gerektiren süslemeli ahşaplar ve hat yazıları muhteşem görünüyor. Balkan Harbi sırasında tahribata uğramış, yangın ve depremlerden zarar görmüş ama yine de ayakta kalmayı başararak bugünlere gelmeyi başarmış.
Bedesten Çarşısı
Eski Camiye çok yakın olan Bedesten Çarşısını Çelebi Mehmet 1418 yılında yaptırmış. Osmanlı'dan günümüze miras kalan kubbeleri ve süslü duvarları olan çarşıda dükkânlar karşılıklı sıralanmış. Gün içinde çok kalabalık. Dükkânlarda, takılar, havlu, kokulu sabunlar, cam eşyalar, lokum ve şekerlemeler, seccadeler, ev tekstili var.
Selimiye Camii ve Külliyesi
Ustalığın ve hayal gücünün eseri; mimarlık harikası Selimiye öyle 4-5 saat görmeyle anlatılacak bir eser değil.
Ama ben yine de kitabesinden de yararlanarak aldığım notları aktarayım.
Sultan II. Selim tarafından 1574 yılında, Mimar Sinan’a yaptırılan camii için öyle bir yer seçilmiş ki; dört minaresi şehrin hemen hemen her yerinden görünüyor.
Geniş bir avlunun içinde şadırvan, şadırvanın tam karşısında muhteşem Selimiye…
Külliyede medrese, hamam, türbe, imaret de var. Ancak, dikkatlerin camii üzerinde toplanmasını sağlamak için bu yapıların yüksekliği küçük tutulmuş.
Osmanlı mimarisinin ulaştığı en yüksek düzeyi temsil eden, Mimar Sinan’ının da ustalık eserim dediği Selimiye Camii kesme taş ile inşa edilmiş. Kapı ve pencerelerde çeşitli geometrik şekiller var ve ahşap işçiliği görülmeye değer.
İçerisi kaç metredir bilmiyorum ama oldukça geniş. Kaliteli ve renkli İznik çinileri, ahşap ve renkli taş süslemelerdeki titizlik ve insanın içini açıyor, huzur veriyor.
Duvarlardan tavana bakmamla birlikte hayranlığım bin kat daha arttı. Kubbedeki yükseklik, büyüklük, süslemeler, renklerin canlılığı ve birbirleriyle olan uyumu muhteşem.
Selimiye Camii’nde secde etme bahtiyarlığına da eriştim. Kendim, ailem, sevdiğim dostlarım ve tüm Müslümanlar için dua ettim.
İlk günün akşamı yemekten sonra, Edirne’de bulunan şair ve yazarlarla ildeki Akmercan, Şehit Yıldız Gürsoy Kız Anadolu, Hasan Sezai Anadolu İmam Hatip Lisesi, Edirne Lisesi ve Sosyal Bilimler Liselerinde öğrencilerle buluşarak edebiyat ve şiir söyleşileri de gerçekleştirdik.
Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Rıdvan Canım ve Edirne İl Millî Eğitim Müdürü Dr. Önder Arpacı’nın da katıldığı programlara okul idarecileri ve öğrenciler şairlere büyük ilgi gösterdi.
Ben şiir okumadım ama, Türkiye Yazarlar Birliği’nin kuruluş amacı, yurt içinde ve yurt dışında düzenlediği faaliyetleri anlattım.
“Selimiye” dünya mimari tarihine geçecek özelliklere sahip bir şaheser.
Şairler farklı okullarda lise öğrencileri ile buluştu. Şiir dinletileri büyük ilgi gördü. Ziyaret ettiğimiz okullarda, Türkiye Yazarlar Birliği’nin kurulma amacı ve faaliyetleri hakkında bilgiler verdim.
Trakya Üniversitesinin ev sahipliğinde Edirne’de başlayan şölenin bazı şiir fasılları Bulgaristan’ın Filibe-Kırcaali ve Yunanistan’ın Gümülcine şehirlerinde gerçekleştirildi.
Türkiye Yazarlar Birliği tüm katılımcılara günün anısına katılım beratları verdi.
Ayrıca, Sehend ödülü; Irak’tan Kerküklü Şair Mehmet Ömer Kazancı’ya verildi. Kazancı’nın ödülünü Prof. Dr. Rıdvan Canım verdi. Kazakistanlı Şair Şakizade Abdikerimov, Neşatî Dede ödülüne layık görüldü. Abdikerimov’un ödülünü şair Osman Özbahçe takdim etti. Üçüncü büyük ödülün sahibi ise Makedonya’dan Leyla Şerif Emin oldu. Ömer Nefî ödülünü alan Emin'e ödülünü İbrahim Ulvi Yavuz verdi.
Başarılı bir organizasyonla, Türkçenin 13. Uluslararası Şiir Şöleni tamamlandı; Amaç hasıl oldu.
Yurt dışından gelen şair ve yazarla yaptığım konuşmalarda, Türkiye Yazarlar Birliği’ni uzun yıllardır tanıdıklarını ve dünyanın farklı ülkelerindeki önemli şairleri bir araya getirmenin kolay bir iş olmadığını söylediler.
Bir sonraki şölen hangi ülkede olacak bilmiyorum ama dünyanın bir çok ülkesindeki şair ve yazarların o günü merakla beklediklerini biliyorum. Bu tür organizasyonları konuşmak kolay ama gerçekleştirmek hele bunu sürekli ve zamanında yapmak zor .
Şölenin yapılmasını düşünen, planlayan ve bugünlere gelmesinde büyük emeği olan D. Mehmet Doğan’a, faaliyetin tüm süreçleri ile ilgilenen TYB Genel Başkanı Prof. Musa Kazım Arıcan’a ve yönetim kurulu üyelerine teşekkür ediyorum.
Edirne mutfağı
Her şehrin yemek kültürü farklı. Bir çoğunda, yöreye has özellikleri taşıyan yemek ve tatlılar yapılıyor. Üç gün kaldığımız Edirne’de, ilk iki günün öğleden sonraki programında akşam yemekleri için ayrı ayrı lokantalara daha önceden rezervasyon yaptırılmıştı.
Tava Ciğeri
İlk durağımız Lalezar Tesisleri. Tesis, Meriç nehrinin kenarında ve ağaçlık bir alanın ortasına kurulmuş. Huzur veren bir sessizlik var.
Menü; Çorba ve salata, ana yemek tercihe göre ciğer ya da köfte. Tava ciğeri burada oldukça meşhur. Adından da anlaşılacağı üzere tavada pişiriliyor. Biber kızartması, kırmızı acı biber sosu ve domates de sofranın vaz geçilmezlerinden. İlk kez yediğim tava ciğeri lezzetliydi. Tatlı olarak da irmik tatlısı güzeldi.
Çaylarımızı yudumlarken, ışıklandırılmış köprünün görüntüsünü seyrettik bir süre.
Köfte
Şehir merkezinde, Bedesten çarşısına çok yakın olan Köfteci Osman; günün her saati kalabalık. Arkadaşlar, Edirne’ye gelip de köftenin tadına bakmadan dönülmez deyince, tercihimi köfteden yana kullandım. Lezzetli olmasının sırrı, kullanılan malzemelerden mi yoksa ustanın mı mahareti bilmiyorum ama geldiğimize değdi doğrusu.
Hayrabolu Tatlısı
Adını Tekirdağ'ın Hayrabolu ilçesinden almış. Tuzsuz taze peynir, irmik, un ,yumurta ve karbonatla yapılan ve tahinin sos olarak kullanıldığı tatlıyı Edirne’ye Rumeli göçmenleri getirmiş.
Yapımı kolay olmasına rağmen neden bilmiyorum başka şehirde çok yapılmıyormuş.
Saray
Bir gün ara ile iki kez yemek yediğimiz başka bir mekan ise Saray Lokantası.
Selimiye Camiine çok yakın yerdeki bu lokantada ev yemeklerinin yanı sıra tava ciğeri ve köfte de var.
İşletmede görevli Murat bey bir süre masamıza oturdu, sohbet ettik. Bir dönem milletvekilliği de yapmış Şemsettin Emir ortaklarıyla burayı açmış. Saray’ın da yemekleri ve fırın sütlaçları güzeldi.
Şunu rahatlıkla söyleye bilirim ki; Tarihi mekanları, camileri, köprüleri, saray kalıntıları, çeşmeleri ile Edirne gezilecek ve görülecek bir şehir. Tabi ki, Selimiye …. Sadece bu şaheseri görmek için bile gidilebilir.
Umarım, kısa zamanda tekrar gelmek nasip olur inşallah…