Sadece 2021 bütçesiyle 180 milyar faiz ödemesi yapacağız. Yani bütçenin %14’ü faize gidecek. Günde 493 milyon TL. Her saat başına da 21 milyon TL faiz olarak ödenecek. İşçiden, memurdan, emekli kesiminden ve tüm vergi mükelleflerinden toplanan toplam vergi 220 Milyar TL. bunun 180 Milyar TL’si faize gidiyor. Geri kalan 40 milyar da bütçeden en büyük payı alan Diyanet İşlerine, millet bahçesi gibi acil olmayan israf kanallarına, saray ve külliye yapımına, geçiş garantisi verilen yol ve köprü ödemelerine, sarayın harcamalarına, lükse, oto ve uçakların bakım ve yakıt giderlerine gidiyor.
Bütün bu şatafat giderlerinin sonucunda elde kalan olursa yatırıma yönelik harcamalar yapılacak. Yine bu yıl da borcu borçla kapatabilmek için ele güne avuç açarak faiz ödemelerinden kaynaklanan borcumuzu kapatmak adına kapı-kapı dolaşarak borç almaya çalışacağız. Tabi borç edinmelerin de bir diyeti bir tavizi olacak. Faiz borcunu kapatmak için de yüksek faizle aldığımız parayla yine kalan borcumuzu kapatmaya çalışacağız. 245 milyar dolar bütçe açığı ile 2021 yılına girdik. Hala 18 yıldır toplanan deprem vergilerinin nerede olduğuna nereye harcandığına dair bir bilgi ve kayıt yok. Hala cep telefonu-internet ve bankacılık işlemlerinden vergi kesintisi yapılıyor. Yapılan kesintilerin toplamı 71 milyar TL ye ulaşmış durumda. Nereye gittiği nereye harcandığı belli olmayan, şeffaf bir açıklık sağlanamayan benzeri paralar var. Bu da toplumda belirsizlik şeffaf olmayan ve kayıtsız olarak yapılan harcamaların yarattığı güvensizlik dedikodularını körüklüyor.
Türkiye maalesef hiçbir ülkenin yatırım yapmak için güven duymadığı bir siyaset anlayışı ile yoluna devam etmeye çalışıyor. Siyaset deve kuşu misali kafasını kuma sokmuş vaziyette hiçbir uyarıya kulak asmaz durumunda. Yapılan tüm uyarılara rağmen “Bizi ırgalamaz-yok hükmündedir” anlayışı siyasete hâkim olmuş durumda. Yolsuzluk söylentileri-adam kayırmacılık-liyakatsiz atamalar-hukuksuzluk-demokratik olmayan demeçler toplumun ağzında sakız olmuş durumda. Bu nedenlerledir ki hiçbir büyük işletme yurt dışından yatırım için ülkeye gelmiyor. Var olan yatırımcılar bile işletmelerini yurt dışına kaydırıyor. Varsa yoksa külliye-saray yapma-lüks-israf ve gereksiz acil olmayan işlevsiz yatırımlar her şeyin önüne geçmiş durumda. Toplumun büyükçe bir kesimi açlık ve yokluğa, işsizliğe karşı dik durmaya çalışırken siyasete yön verenler “ülkede yoksulluk sorun olmaktan çıkmıştır-evine kuru ekmek götüren aç değildir” diyebiliyorlar.
Ülkeyi İnşallah la-Maşallah la yönetenler yağmur duasından önce ekonominin düzelmesi için toplu olarak duaya çıkmalıdırlar. Çıkamıyorlar çünkü olmayacak dua kabul görmeyecektir. Yoksulluk sanki toplumun kaderi imiş gibi bir suskunluk hâkim. Yoksul sayısı bile Cumhuriyet tarihimizin tüm rekorlarını bile kırmış durumda. Siyasetin kurbanı olmuş şu duruma bakın, sadece Eskişehir ilinde bile 18.000 kişinin Büyükşehir Belediyesince yemek ihtiyacı aşevinden karşılanıyorken yasak kapsamına alınarak onca ihtiyaç sahibi yoksul açlığa terk edilerek siyasi bir karara kurban edildi. Bir tarafta millet bahçesi yapacağım halkımız orada çay içip takla atsın diye 16 milyar TL harcama yap, İzmir depremi için sadece 5 Milyar ayır. Bodrumun en gözde yerine 100 milyon verip Diyanete Külliye yaptır, orada ki yapılaşmayı katlet, çevreyi tahrip et imara aykırı yapılaşmaya izin ver sonra da burası en gözde turistik gelir kaynağımızdır diye umutla bekle.
Geçte olsa başından beri ilk yapılması gereken PANDEMİ ye yönelik salgını önleme çabasına, esnafın beklediği hibe paketi yürürlüğe girdi. Çare olur mu bilmem ama yeterli olmasa da yapılması gerekendi. Üç ay süreyle Büyükşehirlerde 750 TL diğer İllerde 500 TL esnafa kira desteği sağlanacak.1.239.426 esnafa da üç ay boyunca 1000 TL verilecek. Umarız ayırım yapmadan benden ondan diyerek dağıtımı sağlanır. Ekonominin bu denli çıkmazda olduğu bilinirken, İngiltere de yayınlanan bir gazete haberine bakılırsa Türkiye dünyanın ilk büyük 20 ekonomisi arasından çıkarılmış durumda.
Bu gün yaşanan olumsuz ekonomik tablonun yaşamımızda ki göstergesi yolsuzluk-rüşvet- toplumsal çürüme, insan ve kültür-sanat faktörlerinde ki erozyon hızla yayılmaktadır. Cumhuriyet tarihinde bile görülmemiş derinlikte ekonomik ve siyasal krizle ülkemiz karşı karşıyadır. Görülen bu çürümenin sonucunda demokrasinin temeli olan kuvvetler ayrılığı da askıya alınmış durumdadır. Yargı yürütmeye bağımlı hale sokulmuş, basın susturulmuş, Muhalefet baskı altına alınmıştır. Adalete güven neredeyse yok denecek kadar azdır. Böyle bir ortamda ekonomide gelişme beklenemez.
Türkiye de ekonomi “yatırım-üretim-istihdam” ekseninden çıkarılarak “döviz-faiz” eksenine oturtulmuştur. Geçmiş yılardan beri süre gelen yanlış ekonomik siyaset anlayışının faturasını bu gün faiz artırarak ödemeye çalışıyoruz. Bir zamanlar hayalimiz olan Türkiye’nin dünyanın 10 büyük ekonomisi olma hayali sadece hayal de kalmış olarak görünmektedir. Merkez Bankasının yaptığı faiz artırma yoluyla ekonomiyi düze çıkarma çabası ülkemizi hem dünyanın en fazla faizle borç para temin etmeye çalışan ülkesi hem de en fazla faiz veren ülkesi olma durumuna sokmuştur.
Faiz haramdır dedik, ancak daha önce söylediklerimizi yaladık yuttuk. Hani faz haramdı? Hani faiz enflasyonun nedeni idi? Hani faiz lobisine göz açtırmayacaktık? Ne yazık ki ülke ekonomisi siyasi muktedirlerin elinde yaz-boz tahtasına dönmüş durumdadır. Bu zihniyetle ne ekonomi düze çıkar ne üretim artar ne de istihdam yaratılır.