Elazığ… Kimler gelip geçmedi ki bu aziz diyardan. Nice âlimler, arifler, edipler, sanatkârlar, gaziler, şehitler… Her taşına kutlu hatıralar, her hücresine kutlu rüyalar bahşettiler. Bu şehir yeryüzüne Cenab-ı Allah’ın güzide bir ikramı ve Türk-İslam medeniyetinin eşsiz bir meşalesi nispetinde bize ait olan ve bizi yansıtan tüm havzalara ışığını saçmaktadır.
Arap Baba’dan Fetahmet Baba’ya, Anguzu Baba’dan İmam Efendi’ye uzanan binlerce gönül ereni kubbeyi ilmiyle ve irfanıyla örerken Gençosmanoğlular, Kabaklılar, Memişoğlular, Ögeller kubbenin sütunlarını asrımıza taşıdılar. Ve Belek Gazi’den Şehit İlhanlara, Yakup Şevki Paşa’dan Hulusi Sayınlara Cevdet Karakaş’tan Fethi Sekin’e uzanan yiğitler kervanı, Alperenlik ruhunu kadim bir geçmişten günümüze nakşettiler.
Merhum Dilaver Cebeci sesleniyor:
“Gakkoş coşkun bir yelpaze, yani sevgiden serhoş!
Asaletle nezaket birleşip olmuş gakkoş…”
Ezan sesinin ve ayyıldızlı bayrağın tepeden tırnağa sarıp sarmaladığı, Türk kültürünün mimariden musikiye bir estetik ve zerafetle oluk oluk süzüldüğü, cehaletin karşısında ilim duvarının, ihanetin karşısında mertlik siperinin cisimleştiği bir aziz diyar…
Kürdü, Türkmeni, Zazası, Sünnisi ve Alevisiyle; Türk milletinin sancağını omzuna yüklemiş, etnik ve mezhepsel bölücülüğe tarihin hiçbir sayfasında geçit vermemiş, terörü ve terör yaltakçılarını bahçesinin duvarına bile yaklaştırmamış bir Türk-İslam beldesi…
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da oynanmak istenen oyunları cengaverce tepetaklak etmiş, bölge insanının etnik kimliği üzerinden istismar edilmesine karşı çelik bileğiyle; ahlaksızlığa, edepsizliğe, vatan ve din düşmanlığına karşı Estergon yüreğiyle cenk etmiş bir Alperenler otağı…
Türk’e yar olmuş, kalplere şifa olmuş, dillere türkü olmuş bir kadirşinas şehir…
Nasıl yürek dağlanmasın, nasıl gönüller tutuşmasın, nasıl gözler yaşlanmasın…
Küçücük kızlarımız beton yığınlarının altından yiğit ekiplerimizin kucağından çıkarılırken, teyzelerimiz, annelerimiz tozun toprağın içinde nefessiz kalırken nasıl ciğerimiz parçalanmasın…
Amcalarımız, dedelerimiz, kadınlarımız, çocuklarımız soğuk kış şartları altında, yakınlarında meydana gelen kayıpların hüznüyle ve kaygısıyla beklerken nasıl elimiz titremesin, nasıl dizlerimizin bağı çözülmesin…
Hak Teâlâ’nın takdiridir. Çok ağır ve çok yüklü bir imtihandan geçtik ve geçmeye devam ediyoruz. Musibetler içinde insanoğlunun belki de kendisini en çaresiz hissettiği ve acziyetiyle en zirve noktada yüzleştiği bir afet... Rahmeti Rahmana uğurladığımız her bir insanımızın mekânı cennet, ruhu şad olsun ve yaralılarımız tez elden şifa bulsun inşallah.
Not: Böyle bir vakitte Elazığ’ın kimliğini tartışmaya açmaya yeltenenler şunu bilmelidir:
Haçlılardan başlayan Marksizmle, Komünizmle devam eden ve PKK’ya uzanan velhasıl bu coğrafyaya musallat olmaya teşebbüs etmiş gaflet ve ihanet odaklarının Elazığ’dan yediği sillenin mislini yersiniz! O zaman sizleri bölücülüğün ve ihanetin kokusunu üzerinize sıçratan küresel ağabeyleriniz, karanlık çeteleriniz de kurtaramaz!
Bizden söylemesi…