Zengin su kaynakları, bereketli ve verimli toprakları, barajları, eski ve köklü Fırat Üniversitesi, Harput Kalesi, Hazar Gölü ve Gakkoş (ağabey, kardeş) lakabıyla anılan insanlarıyla meşhur güzel ve gelişen ilimizdir Elazığ.
Tabi bu İlimizin bir de deprem gerçeği ile bilinirliği de vardır. En son ve şiddetli depremi de 24 Ocak 2020’de yaşadı Elazığ halkı. 24 Ocak 2020 tarihinde saat 20.55'te meydana gelen o şiddetli deprem yalnızca Elazığ’da hissedilmedi, saşta Malatya olmak üzere tüm Doğu Anadolu bölgesinde de hissedildi. Depremin merkezi Elazığ’ın Sivrice ilçesine bağlı Çevrimtaş Köyüdür. Depremin büyüklüğü AFAD açıklamalarına göre 6.8, Kandilli Rasathanesi açıklamalarına göre 6.5’tir.
Deprem yalnızca Elazığ’ın bir gerçeği değil, maalesef, ülkemizin bir gerçeğidir. “Deprem değil, çürük bina öldürür” şeklinde hafızlarımızda yer eden bu gerçeği Elazığ’da bizzat gördüm.
Evet, “bizzat gördüm” lafından sonra, Elazığ’da bulunduğumu anlamışsınızdır. Elazığ’da 18 Temmuz 2022 ila 12 Ağustos 2022 tarihleri arasında bir görev dolayısıyla bulundum. Yaklaşık 25 gündür Elazığ İlinde hem görev yaptım ve hem de çeşitli müşahedelerde bulundum.
Bu müşahedelerimi iki yazı boyunca sizlerle de paylaşacağım.
Yukarıdaki paragraflarda “deprem değil, çürük bina öldürür” şeklinde hafızlarımızda yer eden bu gerçeği “Elazığ’da bizzat gördüm” dedim. Evet gerçekten de, bazı binalar yıkılmamış, yerinde duruyor, ancak yıkılmış binaların yeri bomboş. Yani şehrin ana caddesinde bir yerde yürüyorsunuz, binalar yerli yerinde dururken, bir alan halen boş vaziyettedir. O anda hemen anlıyorsunuz ki, o bina çürüktü ve depremde yıkıldı. Tabi bu durumu yalnızca Elazığ’daki o depremde değil, birçok depremde müşahede ettik. Büyük Marmara Depreminde (1999 yılında) çürük yapılan onlarca, yüzlerce, binlerce bina, on binlerce insanımıza mezar oldu. Maalesef.
2003 yılında Bingöl Depreminde bir yatılı bölge okulu yıkılmış ve altında onlarca öğrenci kalmıştı. O masum öğrencilere, o gencecik canlara acırım halen. Yanındaki evler sapasağlam iken, o Yatılı Bölge Okulu neden yıkılmıştı? Çünkü o bina kamunun binası idi ve o binayı yapanlar doğru dürüst bina yapmamıştı. Doğru dürüst bina yapılmamasının nedeni de Devletin o işle görevli elemanlarının doğru dürüst kontrol yapmamasıdır. Büyük Marmara ve Bingöl Depreminden sonra Yapı Denetim Sistemi diye bilinen bir denetim modeli oluşturuldu, elbette geçmiş yıllara nazaran işte ciddiyet ve biraz daha fazla kontrol sağlandı. (Yapı Denetim Sistemi yeterli mi değil mi? Bu husus başka bir yazının konusu olabilir. Biz bu yazıda Elazığ notlarına devam edelim.)
Elazığ’da bulunduğum 25 gün boyunca gezdiğim-dolaştığım yerlerdeki insanlardan duyduklarıma göre, bundan 2,5 yıl önce meydana gelen deprem hâlâ gündemdeydi. Daha doğrusu deprem değil de depremden sonra yapılan konutlar gündemdeydi.
Devletimizin 2,5 yıl önce meydana gelen o depremden sonra hızlı bir şekilde 20 bin civarında konut (daire) yapması İlde hep takdirle anlatılıyordu. Deprem konusunu ve yapılan konutları burada noktalayıp Elazığ Notları’nda başka hususları anlatalım.
Bu yazımda ikinci olarak belirteceğim husus, şehrin hızlı bir şekilde gelişmesidir. Elazığ şehrinin nüfusu artıyor. Buradaki beklenti, İlin Büyükşehir Statüsüne kavuşturulmasıdır. Olur mu olmaz mı, bilmiyorum.
Elazığ’da ilçeler genelde nüfusça oldukça küçük kalmışlar. Bu durumun nedenleri nelerdir? Ya yerelde gelişim için gerekli destekleri bulamıyorlar ya da konumları itibariyle gelişmeye açık ilçeler değil. Söz konusu ilçeler göç veriyorlar ve nüfusları azalıyor. Gerçi yaz nüfusları artan ilçeler de var. Çünkü yurt içinde ve yurt dışında ikamet eden oldukça fazla sayıdaki Elazığlı yaz günleri memleketlerini oldukça fazla sayıda ziyaret ediyorlar. Bir de bazı ilçelerde turizm ve tabi güzellik dolayısıyla da halkın yazlık konut inşa etmesinden dolayı yaz nüfusu artıyor. Mesela Sivrice ilçesinde normal kayıtlı nüfus 3000 civarında iken yaz nüfusu ve hatta kayıtsız nüfus 30000 civarındadır. Bu durum Hazar Gölü etrafında birçok yerleşim yerine ve Hazar Gölüne olan baskıyı (kirlilik yükünü) artırıyor. Bu durumu sohbet sırasında Belediye Başkanı Turgay Gündoğan da ifade etmiştir.
Gelelim başka bir konuya. Elazığ denildiğinde Harput akla gelir. Harput denildiğinde Kale akla gelir. Harput için ayrı başlık açarak ve biraz da üzerinde fazla durarak anlatımlarda bulunmak istiyorum.
Harput tabi ve tarihi özellikleriyle faklı ve özel bir yer. Bundan 3 sene önce de Harput’u ziyaret etmiştim. Ancak 3 yıl öncesine göre büyük fark gördüm. Harput adeta şantiyeye dönmüş. Eski konaklar restore ediliyor. Yollar yapılıyor. Yeni oteller inşa edilmiş. Eki binalar (han, konak ve hamam gibi binalar) lokantaya çevrilmiş ve oldukça fazla sayıda yerli ve yabancı turiste hizmet ediyor.
Bizim ziyaret ettiğimizde de oldukça kalabalık bir sayıda ziyaretçi vardı. Harput Kalesine çıktık. Kale içerisinde kazı çalışmalarının başlatıldığını müşahede ettik. Harput Ulu Camii muhteşem ve mübarek bir eser. Eğri minaresi ile ayrı güzellikte ve ilgi çekici bir mekan.
Harput’ta Arap Baba Türbesini ziyaret ettik. Dualar ettik. Harput’un biraz daha ilerisinde ve biraz daha kırsalda kalan ve bir vadi kenarındaki Fetih Ahmet Baba Türbesini ziyaret ederek orada da dualar ettik.
Babalardan açılmışken söz, Hazar Baba Dağı’ndan bahsedelim. Bir Cumartesi günü de Hazar Baba Dağı’nda Macera Park denilen mevkide piknik yaptık. O mıntıkayı çok sevdim. Elazığ ve Sivrice’de sıcak hava hakimken biz Hazar Baba denilen yerde serin bir havada yemek yiyerek Macera Parkında eğlendik. O parkın içerisinde çam ağaçları arasında yüksekçe yerde kurulan parkuru (tahtalar, iplerler gibi malzemelerle köprü gibi oluşturulmuş geçiş yerlerinden) geçmeye çalıştık. Hazar baba Dağı’nda ayrıca kayak merkezi de var. Tabi mevsim yaz olduğu için Hazar Baba Kayak Merkezine uzaktan baktık. Hazar Baba Kayak Merkezinden aşağıya doğru teller üzerinden aşağıya doğru paraşüt ile de geçiliyormuş, biz paraşüt ile atlama deneyiminde bulunmadık. İnşallah başka zaman o da olur. Sağlıkla ve güzellikle olsun inşallah.
Bu arada Elazığ’da bir tanıdığım şahsıma Gakkkoş’ların giydiği sekiz köşeli bir kasket hediye etti. Gakkoş kasketindeki sekiz köşenin manasını da öğrendik. O manayı sizlere de anlatmak istiyorum.
Elazığ sekiz köşeli kasketin her köşesinin maması şu şekilde özetleniyor. Şapkanın sekiz köşesi, “yiğitlik, mertlik, çalışkanlık, cömertlik, dürüstlük, misafirperverlik, alçak gönüllülük, doğruluk” gibi değerleri temsil ediyor.
Elazığ insanı gerçekten de bu değerleri üzerinde taşıyan iyi insanlar, samimi ve çalışkan insanlar. Bir Kahramanmaraşlı olarak Elazığlıları kendime yakın hissediyorum. Zaten Elazığlılar da kendilerini Kahramanmaraş insanına yakın hissediyor. Elazığ’ın insanlarının memleketim Kahramanmaraş’a kültürel ve sosyal olarak yakın özelliklere sahip olduğunu bilirdim de Elazığ ile coğrafyalarımız, dağlarımız, vadilerimiz, akarsularımız ve benzeri tabiat varlıklarımızın da yakın olduğunu bu 25 günlük seyahatte yakından gözlemledim. Vadilerimiz, dağlarımız, ovalarımız, akarsularımız ve benzeri tabiat değerlerimiz de birbirine benziyor. Memleketim Kahramanmaraş da barajlar şehridir, Elazığ’da zaten barajlar şehridir. Bu özelliklerimiz de aynıdır.
Yazımın ikinci bölümünde inşallah Şehid Fethi Sekin başta olmak üzere yine Elazığ’ın değerlerinden ve özelliklerden bahsedeceğim.