Depremden sonra bir haller oldu milletçe hepimize. Bir vurdumduymazlık, bir boş vermişlik hali kapladı ruhlarımızı. Depremden başka konu konuşmaz oldu dillerimiz. Yaşıyor olmanın, konfor alanında olmanın utancıyla tutmaz oldu ellerimiz. Hepimizin zihninde aynı soru:
Peki ya şimdi ne olacak?
“Bugün bir adım atmayanın, yarın nasıl koşacağını düşünmesi ona üzüntüden başka bir şey veremez.” demiş, Dale Carnegie. Vakit, düşünüp durmaktan ziyade harekete geçmenin vaktidir. Gün, birlik, beraberlik, bir olma, diri olma günüdür.
Kuvayi Milliye ruhuyla vereceğiz el ele. Birlikte saracağız yaralarımızı. Dört elle sarılacağız işimize gücümüze. Üreteceğiz. Oturduğumuz yerden çok eleştirmek yerine, çalışarak üreterek eleştireceğiz. Birey olarak, “ben elimden gelenin fazlasını yapıyorum, siz neredesiniz” demeyi hak edeceğiz.
Dostumuzu, düşmanımızı bileceğiz. Dar günümüzde yanımızda olmayanı sileceğiz tek kalemde. 1999 depremini nasıl unutmadıysak, 2023 depremini de unutmayacağız, unutturmayacağız. Acılarımız, imtihanlarımız ve bunlara gösterdiğimiz sabır, dirayet ve metanet bizi insan yapan. Utancımızı fırsatçılara çevireceğiz, insanlığımızdan utanmayacağız.
“Kol kırılır, yen içinde kalır.” Al bayrağımızın altında, vatan bizim, acı bizim, gözyaşı bizim. Yabancı ülkelerden, gönüllü, güzel yürekli insanlar koştular geldiler yardımımıza. İki hafta destek oldular, gittiler… Kaldık baş başa. Ne haddimize boş vermişlik, vurdumduymazlık. Değil adım atmak, koşacağız yarınlara. Semasında bayrağımızın dalgalandığı güzel vatanımızda umutta bizim, sevinçte bizim, başarıda bizim.
Vatanımız için, geleceğimiz çocuklarımız için tutuşacağız el ele. Ve tek bir gerçek etrafında toplanacağız: Hayat devam ediyor…
Sağlıcakla kalın…