İnsan, eşref-i mahlûkattır. Yaratılmışların en şereflisi ve en mükemmelidir. Üstün niteliklerle ve güzel vasıflarla donatılmıştır. Bununla birlikte insanın Rabbimiz katındaki değeri; renginde, cinsiyetinde, engelli veya engelsiz oluşunda değildir. Allah katında en değerli insan, O’na hakkıyla kulluk eden ve emirlerine karşı gelmekten en çok sakınandır.
İmtihan için yaratıldığımız bu dünyada nasıl ki engelsiz olmak bir üstünlük sebebi değilse, engelli olmak da bir eksiklik veya kusur değildir. Önemli olan, ruh ve gönüllerimizin engelli olmamasıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Allah sizin bedenlerinize ve dış görünüşlerinize değil, kalplerinize bakar.”
Allah Resûlü (s.a.s), engellilere ayrı bir değer vermiş ve onlarla bizzat ilgilenmiştir. Görme engelli bir sahâbi olan Abdullah b. Ümmi Mektûm’un oturacağı yere kendi cübbesini serecek kadar hassas davranmıştır. Sabır ve sebatla karşılanan engelliliğin cennet vesilesi olduğunu haber vermiştir. Engellilere öğretmenlik, müezzinlik, Medine dışına çıktığında şehrin idaresine vekil bırakmak gibi çok önemli görevler vermiştir. Peygamberimizin inşa ettiği İslam medeniyetine baktığımızda da sözü ve sanatı, bilgisi ve keşfi, tecrübe ve birikimiyle insanlığa hizmet sunmuş, tarihe adını yazdırmış nice engelli kardeşimiz olduğunu görürüz.
Bugün hepimize düşen, engelli kardeşlerimizi doğru anlamak ve onlara saygı göstermektir. Sorunlarına ortak olmak, hayatlarını kolaylaştırmaktır. Bütün imkânlardan faydalanabilmeleri için seferber olmaktır. Kardeşlerimizi üzecek sözlerden, hayatlarını zorlaştıracak davranışlardan kaçınmaktır. Unutmayalım ki hayatı birbirimize kolaylaştırdığımız ölçüde kâmil mümin olabiliriz.