Her sağlıklı insan aynı zamanda bir engelli adayıdır. İnsan sağlıklı olduğuna güvenmemeli. Bizim ne zaman, nasıl bir sıkıntı ve imtihanla karşılaşacağımız belli değildir. Dolayısıyla kendimizi engelli insanların yerine koyup ona göre davranmanız gerekir.
İnsanın fiziksel yönden engelli olması onun, Allah katında bir eksiğinin olduğu anlamına gelmez. Her sıkıntı ve eksiklik bir imtihan vesilesidir. Bunu böyle algılamalıyız.
Yüce Allah Buyuruyor ki: "Yemin olsun ki sizi biraz korku, biraz açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz noksanlaştırmak suretiyle imtihan ederiz”(Bakara155)
Allahtan geleni teslimiyet içerisinde karşılayan, ona sabreden insan mükâfata nail olur. İsyan eden ise günah kazanır. Bu hususta yüce Resul bizleri uyararak buyuruyor ki: Kul, Allah’ın kendisi için takdir ettiği dereceye ameli ile ulaşamazsa, Allah onun canına, malına veya çocuğuna bir musibet verir, sonra ona sabretme gücü ihsan eder ve böylece onu Allah’ın kendisi için takdir ettiği mertebeye ulaştırır.”-(Ahmed, Ebu Davud)
Demek ki Allahın yarattığı hiç bir şey hikmetten ari değildir. Neyin hayır olduğunu veya şer olduğunu biz bilemeyiz. Öyleyse her şeyin hayrımıza olduğunu düşünüp ona göre davranmalıyız.
Bir insanın sorumluğu gücü yettiği oranındadır Allah bedensel engellileri de gücünün oranında sorumlu tutmuştur. Diyelim ki bir insan ayakta namaz kılmaya gücü yetmiyorsa oturarak kılar. Oturarak kılmaya gücü yetmiyorsa da yatarak kılar. Buna da gücü yetmiyorsa ima ile kılar. Hac yapamayacak durumda olan, cihada gidemeyecek derecede engeli olanlarda bu görevleri yapmakla mükellef değillerdir. Bunlar gibi birçok ibadetten muaftır engelli olanlar. Ancak bu onların eksikliğini göstermez. Çünkü üstünlük sağlıklı olmakta değil, takvadadır. Üstünlük surette değil, surettedir. Yani asıl olan takvadır. Allah insana niyetine ve samimiyetine göre değer verir. Peygamberimiz (s.a.v.)buyuruyor ki:
"Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar." (Müslim, birr, 33)
İslam, engellilerden bahsederken genel de fiziksel engellileri değil manevi yönden engelli olanları ele almış asıl engelli olanların bunlar olduğunu bildirmiştir. Çünkü böyle bir durum insanın ahretini kazanmasına rıza ilahiye ulaşmasına engel olur. Yüce Allah buyuruyor ki: “Yemin olsun ki cinler ve insanlardan kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçok insanı cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha da aşağıdadırlar, işte bunlar gafillerin ta kendileridir” (Arâf, 179)
Asıl acınası insanlar hak ve hakikati görecek gözlerinin, işitecek kulaklarının, sevecek kalplerinin olmamasıdır. İşte asıl kayıp edenler bunlardır. Bunların dahi kayıp etmesini istemeyen Allah resulü fiziksel engellileri ihmal etmediği, onlara merhametle muamele ettiği, hayatın içerisinde onlara da görevler ve sorumluluklar vererek onları hayattan tecrit etmediği gibi bu gibi manevi engeli olan insanları da asla ihmal etmemiş, onlara acımış, defaatle katılaşan kalplerine rahmet-rahmet dokunmuştur. Hakikatler karşısında ve bilemedikleri ve göremedikleri için kendisine yapılan haksızlıkları bile "bilseler yapmazlardı bilemediklerinden yapıyorlar" anlayışıyla affetmiştir. Hele-hele defaatle Ebu Cehil ve nice İslam düşmanlarının kapılarına gidip hakikatleri anlatması, hidayetlerini arzu etmesi kalbi engelli olan insanlara karşı ne kadar merhametli olduğunu göstermektedir.
Fiziksel engelliler için AVM’lere, hastanelere, postanelere, kütüphanelere, binalara, kaldırımlara engelli merdivenleri yaptığımız gibi manevi engelliler için de kalplerimizde bulunan, onlara karşı oluşturduğumuz bariyerleri ve engelleri kaldırmalıyız her şeyden önce.
Müslüman hata yapana değil, hata ve kusurların bizzat kendisine düşman olmalı. Bir insanı hata ve günahlardan uzak tutmak için onlara yaklaşmanın, onlarla irtibat halinde olmanın yollarını aramalıyız. Böyle insanların varlığı toplumun bir gerçeği. Bunları topluma kazandırmak engelsiz bir bakış, ön yargısız bir duruşla, iyi niyetli bir gayret ve çabayla mümkündür. Bu bağlamda birçok manevi eğitim ve öğretim planları ve programları yapmalı. Manevi boşluklarını ve ruhi ihtiyaçlarını gidermenin yollarını araştırmalıyız.
Sıkıntı ve problemlerin membaına inip, niye ve nedenlerin cevabını kuran ve resulüne götürerek onları da topluma kazandırmalıyız. Bu kazanım, sadece toplum için değil, ilgili insanların dünya ve ahret saadetlerini elde etmelerine de vesiledir.
Bütün engelleri aşmak ümidiyle…