Apı'nın Mustafa’nın aklı da tıpkı benim aklım gibiydi. Aklına geleni, hiç eğip bükmeden, dolandırmadan, sulandırmadan pat diye söyler başına işler açardı...
Elinde değnek, ayağında lastik ayakkabılar, paçasını yün çorabının içine soktuğu yamalı şalvarı, üstüne dar gelen ceketi, yanlardan sökülmüş beş köşe şapkası, uzamış sakalı ve çipil çakır gözleriyle, köyün içinde sanki önemli bir işi varmış gibi gece yarılarına kadar dolaşırdı...
Mustafa’yı telaş içinde dolaşırken gören köylüler ellerinde, ceplerinde ne varsa Mustafa’ya verip sevindirirlerdi. Bu, bazen bir avuç sarı leblebiyle karışık kuru üzüm, bazen fındık fıstık, bazen de bir kaç tane AKİDE şekeri olurdu...
Mustafa kendine verilenleri kesinlikle yemez, köyde sevdiği kızlarla, hoşlandığı kadınlara verirdi...
Bir gün, kendisine söz verdiği halde cebindekilerden ikram etmeyip yanındaki genç kıza veren Mustafa’ya kızan kadın;
*Ulan Mustafa, erkek adam sözünde durur, hani bana söz vermiştin, sen nasıl erkeksin...!*
Diye çıkışır.
Mustafa;
*SEN BENİM ERKEKLİĞİMİ HALİD'İN HATÇE'YE SOR*
Der...
Otuz yıldır Avrupa'da yaşamaktayım. Çeşitli işlerde çalıştım, çeşitli olaylarla, çeşitli insanlarla karşılaştım.
Bana hayat, bana Avrupa, bana Avrupa insanı erkekliğin, yiğitliğin, salt görece bir kavram olmadığını, önemli olanın başkasına muhtaç duruma düşmeden geleceği öngörebilmek olduğunu öğretti.
Yani iş yerinde amirine kızıp kapıyı çarpar çıkarsınız. Belki de bir tokat atarsınız ama bunun size neye mal olduğunu da öğrenmiş olursunuz. Parasız kalırsınız, kiranızı ödeyemezsiniz, daha doğrusu muhannet dediklerine muhtaç olursunuz... İşte erkeklik, işte akıllılık, tam da burada o duruma düşmemededir...
Devlet yönetmek bilgi ister, beceri ister, donanım ister, öngörü ister, basiret ister, milli duruş ister;
Bir ATATÜRK gibi, bir İNÖNÜ gibi, bir Ecevit gibi olmak ister...
Adam gibi adam olmak, kadın olsun erkek olsun, erkek olmak işte buradadır...
Yakılıp yıkılıp tarumar edilmiş Osmanlı’nın küllerinden modern bir devlet yaratıp, dünkü düşmanlarının bile taktirini toplayıp, kurduğun o devlete saygınlık kazandırmaktır..
İNÖNÜ gibi olup Amerika’nın JOHNSON mektubundaki çemkirmelerine karşılık;
*Hadi oradan sen de:
YENİ BİR DÜNYA KURULUR, TÜRKİYE DE O DÜNYA'DA YERİNİ ALIR* diyebilmektir.
Ya da ECEVİT gibi Amerika’nın tüm tehditlerine, tüm baskılarına rağmen, HAŞHAŞ tarlalarını ekebilmek, Kıbrıs’ta zulmü sonlandırarak adını tarihin altın sayfalarına yazdırabilmek, eski bir MAKAM ARACINA binecek kadar MÜTEVAZI olmaktır ERKEKLİK...
Otuzbeş yıldır (OTUZBEŞ YILIN ON SEKİZ YILI AKP İKTİDARI DÖNEMİNE TEKABÜL EDER) PKK terörüyle boğuşulmakta, şehitler verilmekte ülkenin kalkınmasına harcanması gereken kaynaklar, bu bela uğruna harcanmakta ancak bir türlü sonuca ulaşılamadığı gibi, güneydoğu sınırımızda DEVLET KURMA AMAÇLI ve Emperyalist destekli yeni belalar oluşmaktadır...
Böylesine haklı olunan bir konuda bile müttefik toplayamamak, kendimizi anlatamamak iyi yönetilmediğimizi, işin ehil ellerde olmadığını gösterir...
Şu anda devlet esir, yönetim kişisel suçlardan, ihtiraslardan dolayı rehin alınmış durumdadır. Ancak kişisel zaafların, kişisel suçların cezasını yönetim üzerinden TÜRKİYE CUMHURİYETİ çekmektedir...
Unutulmasın ki, TÜRKİYE CUMHURİYETİ kişilerin istikballerinden elbette daha önemli ve önceliklidir...
Hadi bir ERKEKLİK gösterip, işi ehline bırakalım. Ülkede işi ehliyle yapacak ismi ŞAİBEYE BULAŞMAMIŞ, DURUŞU MİLLİ o kadar çok insan varki...!
Ya da:
API'NIN MUSTAFA'NIN DEDİĞİ GİBİ;
Erkekliğinizi, HALİD'İN HATÇE'YE mi soralım...
Erkeklik *DİK DUR EĞİLME*
Demekle olmuyor...
Saygılarımla...