Ermeniler Garabağ’da tarihin vahşi katliamını yaptılar

Eflatun Neimetzade

Hala Sovyetler döneminde 1928-32, 1938-39 ve 1948-51 yıllarında Stalin’in şahsi imzasıyla Azerbaycanlılar bin yıllarca yaşadıkları dede-baba topraklarından, yani hakiki Oğuz yurtlarından Azerbaycan topraklarına sürülmüşlerdir. “Sürülmüşler” kelimesini özellikle kullanıyorum, çünkü ha Sibirya’ya, ha Azerbaycan’ın aran topraklarına hiç farkı yoktu. Yüksek dağ tepelerinden aran topraklarındaki düz ovalara sürülen soydaşlarımız buralarda yaşayamadılar, pek çokları hastalandı, öldüler. Canlarını kurtaranlar daha yüksek dağ eteği bölgelere taşındılar.  Peki, bu zorunlu göç neden yapılıyordu?

POLİTBÜRO, ERMENİLERCE İŞKÂL EDİLMİŞ DURUMDAYDI

Politbüro’da Anastas Mikoyan adında Ermeni “Bolşevik”i çalışıyordu. Stalin’e yakındı ve her fırsatta onu kandırıyordu. Örneğin, güya Lübnan ve Doğu’dan Ermeniler yeni vatanlarına gelmek istiyorlar, fakat yaşamalarına yer yokmuş? Tümü yalan ve fitneydi. Belki üç beş akrabaları olanlar gelmiş ola bilir. Fakat üç-beş kişiye göre Azerbaycanlılar topyekûn vatanlarından sürdürmek doğru muydu? Elbette ki hayır. Bu Azerbaycanlılara karşı tasarlanan senaryoydu, tıpkı Tatarların Kırımdan sürgün olunmasına benzer senaryo idi. Amaç - Türkleri kırmak, yok etmek, topraklardan silmekti.  Mikoyan ise Bakü’de İngilizler tarafından esir alınan 26 Bakı Komissarları (Bolşevik Bakanları) arasında 27. Bolşevik idi. Bakü ailelerinden çalmış olduğu altınları, pırlantaları İngiliz askerlerine vererek gemiden sala atlayarak kaçmış İngiliz casusuydu. Sonra Moskova’da peyda oldu, Stalin’in safında durdu. Azerbaycanlıların topraklarından çıkarılması (deportasiyası) onun düşman planıydı. Bunun belgeleri ve kanıtları vardır. Şimdi kitaptan okuyoruz, “Ermeni saldırganlığı sırasında Dağlık Garabağ’da Azerbaycan’ın Ermenilerce işgal edilen diğer bölgelerinde ve bu arada Ermenistan’da esarette tutulan Azerbaycanlılara da dayanılmaz işkenceler verilmiş, bunlardan bazıları öldürülmüş ya da sakatlanmıştır. 1988 yılından itibaren Ermenistan Silahlı Kuvvetleri tarafından Dağlık Garabağ’da Azerbaycan’ın Ermenilerce işgal edilen diğer bölgelerinde ve bu arada Ermenistan’da esarette tutulan Azerbaycanlılara işkence yapıldığına, bunlardan bazılarının öldürüldüğüne ya da sakat bırakıldığına, provokasyon ve terör eylemlerine, sivil nüfuzun zorunlu göçe zorlanmasına, yerleşim birimlerinde maddi varlıkların, tarihi ve kültürel anıtların tahkir edilmesine ve Ermenilerce suçlanan diğer ilişkin olarak ilgili Savcılıklar ve diğer kurumlar takibat ve incelemelere başlamışlardır”.

RUSLARIN 366. MOTORİZE ALAYI BÜYÜK SUÇ İŞLEMİŞTİR

Deneyimli araştırmacı Prof. Dr. Ali Hasanov Garabağ ve Hocalı’daki soykırımın hukuki yönünü titizlikle araştırıyor ve dünya ihtimaliyetinin dikkatini soykırımın Ermenilerce planlı, çok-çok önceden hazırlanmış ve Politbüro tarafından da onaylanmış, dakik senaryo üzerine yaptıklarını açıklıyor. O, yazıyor: “Takibat sonucunda Ermenistan Silahlı Kuvvetlerinin ve eski SSCB ordusunun Hankendi’nde konuşlandırılan 366. Motorize alayı askerlerinin birlikte işledikleri suçun BM Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1948 tarihli Soykırım Suçlarının Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde ve Azerbaycan Cumhuriyeti Ceza Kanunu’nun 103. Maddesinde ifade edilen soykırım suçu tanımına uyduğu tespit edilmiştir (13, s. 34)”. Bu kanıtlar dünya hukukuna tam cevap niteliğindedir.

Yazar, Hocalı ve Hankendi’nde Azerbaycanlıların toplu halde bilinçli şekilde öldürülmesini hukuki yönden ve kanıtlara dayanarak ispat ettiğinin şahidi oluyoruz. Aslında hakikat var ise, dünya devletlerinde vicdan ve adalet, demokrasi anlayışı hâkim ise, Ermenistan devleti ve bu suçu yapanlar Yüce Adalet önünde cezalarını almaları gerekiyordu. Dünya devletlerinden tık ses çıkmıyor? Evet, Amerika’nın pek çok eyaletleri, Meksika ve bazı ülkeler Hocalı soykırımını tanıdılar, elbette. Fakat dünya susmaya devam ediyor? Nerede adalet, nerede Batı demokrasisi, söyler misiniz? BM Teşkilatının almış olduğu 4 karar ortada var iken, Ermenistan’a dur diyecek güç bulunamıyor. Peki neden? Söylüyorum. Rusya ve Batılı devletler kendi Hıristiyan ırkının arkasındalar. Bu acı olsa da bir gerçektir. Ama şu anlaşılır ki ister Avrupa ve Batı devletlerinde, hatta Amerika’da bile çifte standart uygulanmaktadır. İsrail Gazze’de tek bir askeri karşılığında 5 bin Arap mahpusu azat ettiğini gazetelerden hepimiz okuduk.

Büyük Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Sayın Recep Tayyip Erdoğan dünyanın neresinde oluyorsa olsun Azerbaycan gerçeklerini, topraklarının yüzde yirmisinin işgal edildiğini dile getiriyor ve Azerbaycan’ın arkasında olduğunu ifade ediyordur. Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu da dünya ülkeleri basının önünde Azerbaycan’ı anlatır ve yanımızda olduğunu aralıksız ifade etmektedir. Fakat tüm dünya devletleri çağımızda, Hocalıdaki soykırıma göz yummaya devam etmekteler. Evet, Azerbaycan Cumhurbaşkanı, Sayın İlham Aliyev ve özellikle Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı, Haydar Aliyev Vakfı’nın Başkanı, UNESCO ve İSESKO’nun Hoş Meramlı Sefiri, Sayın Mehriban Hanım Aliyeva, Hocalı soykırımı ile ilgili bütün dillerde nefis kitaplar bastırmış ve tüm dünyada yayınlıyor; Hocalı gerçeklerini dünya devletlerinde olağanüstü titizlikle tanıtımını sürdürmektedir.

GARABAĞ VE HOCALI’DA HAKİKİ SOYKIRIM YAPILMIŞTIR

Şimdi Hocalı Soykırımı kitabının yazarı da olayın Dünya Hukuku penceresinden Hocalı Soykırımına dünya devletlerinin yeniden göz atmalarına çaba gösteriyor. Belge ve kanıtları Dünya Hukuku önüne seriyor. Okuyoruz: “Suçun takibatı sırasında, Hocalı Soykırımını yaparken Ermenistan askeri birliklerinin, Dağlık Garabağ’daki sılahlı birliklerin ve eski SSCB ordusunun Hankendi’nde konuşlandırılan 366. motorize alayı askerlerinin uluslararası hukuk normlarını bütünüyle ihlal ettikleri de tespit edilmiştir. Özellikle; 12 Ağustos 1949 tarihli Çatışan Silahlı Birliklerde Yaralıların ve Hastaların Durumunun İyileştirilmesi ’ne, Savaş Esirlerinin Durumuna ve Savaş Sırasında Sivil Halkın Korunmasına ilişkin Cenevre Konvansiyonlarının ilgili maddelerinde göz önünde bulundurulan hususun, yani savaş operasyonlarına doğrudan katılmayan kişilerin canlarına kastetmenin, herhangi bir şekilde bunların ölümüne ya da sakat kalmalarına sebebiyet vermenin,  bunlara gaddarca muamele ya da işkence etmenin, insan onurunu küçük düşürücü şekilde hareket etmenin yasaklandığı hususu oldukça kaba bir şekilde ihlal edilmiştir (8, s. 69).

Yukarıda söyledim, yazarın amacı Hocalı ve Garabağ’da yapılan gerçek, hakiki soykırımın tüm detaylarını belgelemek, dünya hukuk adamlarına çağrı yapmak, cinayeti, vahşeti, akıl almaz işkencelerle, ilkel yöntemlerle haince, faşistçe öldürülen Azerbaycanlıların kanının yerde kalmadığını dünya içtimaiyatına çattırmaktır. Bunun için tüm Hukuk yollarını takip ediyor, baş vermiş cinayetin, vahşetin, soykırımın sorumlusunun öteki ucunda da 366. motorize Alayının askerlerinin de soykırımda sorumlu olduklarını belgeliyor. Yani Rus askerleri de Ermenilere yardım ve yataklık etmiş, emirlerine silah ve helikopterleri vermişlerdir.

Fakat ne yazık ki dünya hukukçuları gerçekleri görmezden geliyor, ülkeler ve devletler çifte standart uyguluyor; nasıl olsa ölenler Müslümanlardır, diye düşünüyorlar. Bu gün Orta Doğu’da da akan Müslüman kanı değil midir? Her gün ortalama 50, 100 arası Müslüman öldürülüyor, esir alınıyor, çeşitli işkencelere maruz kalıyorlar. Dünya devletleri, siyasiler, hukukçular kar ve sağırlar… Gerçekleri görüyorlar görmesine de, fakat görmezden geliyorlar…

Devamı var

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.