Şunun şurasında 3 sene bile geçmedi üzerinden Karabağ’da yedikleri esaslı dayağın.
O zaman da Fransa’nın siyaset bilmeyen Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un gazına gelmişlerdi. Durup dururken Azerbaycan topraklarına füze atmaya başlamış, marazayı çıkardıktan sonra pişman olmuşlardı.
Oysa hesap çok açıktı: Ermeniler, Azerbaycan ve Türkiye’yi tahrik edecek. Türkler Ermenistan’a karşı harekete geçecek. Bunun üzerine Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri, hatta ABD ve dahi Rusya, Ermenistan’ı arkalayacak. Böylece Ermenistan, 30 yıl aradan sonra ‘İkinci Karabağ Zaferi’ kazanacak…
Tabi, devlet hafızası ve devlet aklı bambaşka bir şey. Ve maalesef bu devlet aklı, Ermenistan’da yok. O yüzden, her defasında başka bir devletin veya devletlerin kucağına oturarak, etraflarındaki komşularına karşı mevzi ve toprak kazanacaklarını vehmediyorlar. Bunda, diaspora Ermenilerinin bitmek tükenmek bilmeyen hırs ve kinlerinin de etkisi azımsanamaz.
Türkler, Malazgirt’te Anadolu’nun kapılarını Türkmen obalarına açmakla kalmamış; aynı zamanda başta Ermeniler olmak üzere, burada yaşayan halkların da Bizans zulmünden kurtuluşunun taşlarını döşemişti.
Buna rağmen Ermeniler ve diğer yerel halklar, Türk Devletinin, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren zafiyete düşmesini yanlış değerlendirdiler.
Rusya da dâhil olmak üzere tüm Batılı emperyalist devletler, Türkiye’yi kıskaca alma operasyonunda, Ermenileri de bir ‘mayın eşeği’ olarak kullanmayı seçti. İşin tuhaf tarafı, boyunun ölçüsünü, nüfusunun gücünü ve devlet tecrübesini hiç hesap edemeyen Ermeniler, emperyalistlerin ‘Büyük Ermenistan’ havucunu hemen yuttu.
Akabinde, Hıristiyanlığın her bir mezhebinden Batılı ülkeler, Ermenistan’da kendi mezhebî kilisesini oluşturmaya başladı. Böylece, kadim Ermeni inancının yanına; Ortodoks, Katolik ve nihayet Protestan Ermeni mezhepleri de eklendi.
Tüm bu olan bitene rağmen, Ermeniler, nasıl bir çıkmaza sürüklendiklerini fark edemediler. Batılı emperyalistlerin gazına ve aldatmasına gelerek, kendi inanç bütünlüklerini parçaladılar.
Sonrasında önüne gelen Batılı ülke, bizim ‘millet-i sadıka’ diye nitelendirdiğimiz Ermeni vatandaşlarımızı bize karşı kullandı. Ordumuz Birinci Dünya Savaşı cephelerinde varlık yokluk mücadelesi verirken, içimizde 900 senedir barındırdığımız Ermeni vatandaşlarımız, emperyalistlerin gazlamasıyla komşusu olan Müslümanlara saldırdı. Türk-Kürt yüzbinlerce Müslümanı katletti.
Sonuçta Türk Devleti bir karar alarak, cephe gerisinde hainlik yapanları zorunlu göçe tabi kıldı. Elbette bu göç sırasında hayatını kaybeden Ermeniler oldu. Fakat tehcir dolayısıyla hayatını kaybeden Ermenilerin sayısı, Ermenilerin katlettiği Müslüman sayısının ancak yarısına ulaştı. Hal böyleyken, 1915’teki tehcirin üzerinden uzun yıllar geçtikten sonra ‘Ermeni Soykırımı’ yalanı, yine bizzat Batılılar tarafından ortaya atılarak, köpürtüldü.
Tarih tarihte kaldı. Bugün Ermenistan için aklın yolu, Türk Milletiyle iyi geçinmektir. Zira bu gariban ve talihsiz ülke, doğusunda Azerbaycan, batısında Türkiye ile çevrili bir coğrafyada bulunmaktadır. Güneyindeki İran sınırı veya kuzeyindeki Gürcistan sınırı, Ermenistan’ın ihtiyacı olan ‘nefes borusu’ anlamına gelmiyor.
Gelinen noktada, Ermenistan’ın yeniden kaşınmaya başlamasının ana sebebi, başta İran ve Batılı emperyalist ülkeler olmak üzere, Ermenistan’ı kullanan devletlerin, Zengezur Koridorunu engelleme gayretlerinin bir neticesidir. Çünkü Zengezur Koridorunun açılması, Türkiye ile Kafkaslar ve Orta Asya’daki Türk ülkelerinin doğrudan bağlantılı hale gelmesi demektir.
Peki böyle bir gerçeklik, Ermenistan’ın ülke ve millet olarak zararına mıdır? Kesinlikle değildir. Hatta Ermenistan, buradaki koridorun getireceği ekonomik hareketlilikten zaman içerisinde pay alabilecek ve içine düştüğü çukurdan kurtuluş yolunu bulacaktır.
Meselenin bir başka boyutu daha var ki, Ermenistan için son derece hayatî bir meseledir. Sovyetlerden bağımsızlık kazandığında, bugünkü Ermenistan’ın toplam nüfusu 3.5 milyon civarındaydı. Ermeni devlet adamlarının basiretsizliği ve dışarının gazlaması yüzünden Karabağ işgali ve sonrasında Türkiye ve Azerbaycan’ın kuşatması altında kalması, Ermenistan’ın zaten zayıf olan ekonomisini tamamen çökertti. Yetmedi, gücünü ve boyunu aşan çatışmalarda Ermenistan bütün gücünü tüketti.
Bu durum, Ermenistan halkının fırsatını buldukça ülkeden kaçması sonucunu doğurdu. Bağımsızlık sonrasında Azerbaycan, kendi nüfusunu neredeyse ikiye katlarken, Ermenistan’ın 3.5 milyon olan nüfusu bugün 2 milyonun altına gerilemiş durumda.
Şayet Ermenistan bu akılsızlıkla devam ederse, belki 20-30 sene sonra Ermenistan’da yaşayan Ermeni kalmayacak. Peki, bu ne anlama gelecektir? Ahmakça davranışlarla, Türkiye’ye karşı ‘Büyük Ermenistan’ hayalleri peşinde koşanların, ortadaki ‘Küçük Ermenistan’ı da kaybetmelerine kapı aralamaktır.
Umalım ve dileyelim ki, Ermenistan, bu sefer de ABD ve diğerlerinin gazlamasıyla, Türkiye ve Azerbaycan’ın gazabını üzerine çekmeye yol açacak ahmakça davranışlardan vazgeçsin.