Ermenistan’a, birlikte Türk Dünyası araştırmaları yaptığım gazeteci arkadaşım Hasan Yılmaz’a birlikte, 1999’da gitmiştik. Karabağ’daki işgal ve Azerbaycan Türklerine yönelik Ermeni katliamının acısı henüz dinmemişti. Bir milyonu aşkın Karabağ Türkü ‘kaçkın’ olmuş, kendi ülkelerinde mülteci durumuna düşmüştü. Rusya ve Batının arkaladığı Ermeni şımarıklığı zirvesindeydi.
Diğer taraftan, bu ülke ile Türkiye arasında en küçük bir diplomatik ilişki yoktu. Böylesine sert bir atmosferde, Ermenistan’dan vize ve basın akreditasyonu almanın yolunu arıyorduk. Yürüteceğimiz araştırma çalışmasının ülkemiz menfaatlerine olduğuna dair, Kültür ve Turizm Bakanlığı’mızdan aldığımız yazıyla, Dışişleri Bakanlığı’mıza başvurduk. Dışişlerimiz, Moskova Büyükelçiliğimize resmî yazı yazdı. Moskova Büyükelçiliği’miz, Ermenistan’ın Moskova Büyükelçiliği’ne ‘nota’ vererek, bizim vize ve akreditasyon başvuru evraklarımızı iletti. Ermenistan Moskova Büyükelçiliği, başvurumuzu Erivan’a, kendi Dışişleri Bakanlığı’na iletti.
Gürcistan üzerinden yola çıktığımızda, henüz Ermenistan’ın bizim taleplerimize ne cevap verdiğini bilmiyorduk. Tiflis’teki Ermenistan Başkonsolosluğu’nu ziyaret ettiğimizde, bizi bekleyen sürpriz, vize ve basın akreditasyonlarımızın oraya ulaştığı ve bizi beklediği oldu.
Ve Gürcistan üzerinden Ermenistan’a giriş yaptık. Atmosferin gerginliğinden, daha ülkeye adım atmadan, içimizde bir korku oluştu. Öyle ya, Ankara plakalı, kocaman bir minibüsle seyahat halindeydik ve her kasabada veya şehirde, bir yığın Taşnak ve Hınçak militanı karşımıza çıkabilirdi.
Fakat daha sınır köyleri ve kasabalarından itibaren, korkumuzun yersiz olduğunu gördük. Muhatap olduğumuz her Ermeni, Türk olduğumuzu anladığında, tarifini pek yapamadığımız bir saygı ve ilgiyle karşıladı bizi. Oradaki yaklaşık 1 haftalık araştırma gezimiz sırasında, Ermenistan’ın ekonomik-sosyal durumunu ve Ermeni halkının yaşadığı sıkıntıları, umutlarını ve beklentilerini tespit etme fırsatı bulduk.
Karşımızda, ekonomik olarak tükenmiş bir ülke vardı. Batılı ülkeler ile Rusya’nın ve dahası diaspora Ermenilerinin ittirmesiyle, tarihî bir hata yapmış; Karabağ’ın yanısıra Azerbaycan toraklarının yüzde 20’sini de işgal etme gafletinde bulunmuştu. Oysa sadece haritaya bakarak bir hesap yapmış olsaydı, Ermeni yöneticiler böyle bir ahmaklığı yapmazdı. Düşünün… Türkiye ile Azerbaycan arasında sıkışmış, adeta ‘tost’ olmaya hazır bir Ermenistan… Kuzeyindeki Gürcistan ile de etnik ve sınırlara dair ihtilafları olan bir ülke… Sadece güneydeki İran sınırında rahat gibi görünen; fakat Fars siyasetinin kedisine neler yapabileceğinin de farkında olmayan bir ülke…
Zaten sağlam olmayan ekonomisi, haddini ve boyunu aşan ‘vekâlet savaşı’ yüzünden iyice tükenmiş, doğru dürüst bir üretimi olmayan, işsizliğin tavan yaptığı, fırsatı yakalayanın Avrupa ülkelerine kaçtığı bir ülke… Tuhaf olan; pazarda, sokakta, marketlerde satılan ürünlerin neredeyse yarısının Türk malı olduğu bir ülke… Diplomatik ilişki olmasa da, ticaret Gürcistan üzerinden ‘re-export’ denilen yöntemle sürdürülüyor.
Birkaç günlük gözlemlerimiz, bizde şöyle bir kanaat oluşturdu: Ermenistan, önce Azerbaycan, ardından da Türkiye ile arasını acilen düzeltmezse, fazla sürmez yok olup gider.
Nitekim, bağımsızlığını henüz elde etmiş olduğu o yıllarda Ermenistan nüfusu 3.5 milyon civarındayken, bugün nüfus 2 milyonun altına inmiş durumda. Dünyadaki tüm Ermeni nüfus toplansa, muhtemelen 10 milyonu bulmaz.
İşte böylesine ‘etli-butlu’ (!) bir ülke olan Ermenistan, dışarıdan sokma akıllar yüzünden, Türkiye topraklarının en az yarısını da içine alan, ‘Büyük Ermenistan’ rüyaları görüyor. Bu rüyayı kendisine hayat düsturu yapmış bir Ermeni arkadaşıma, “Madem Trabzon-Adana hattının doğusunda kalan topraklarımız sizin Büyük Ermenistan sınırlarınız içinde yer alıyor, o halde gelip alın…” demiştim. O şaşkınlıkla beklerken, devam ettim: “Siz Türkiye’nin o coğrafyasında 30 milyondan fazla Türk yaşadığını biliyor musunuz? Peki buraları size versek, 30 milyon Türkün içine kaç Ermeni yerleştirebileceksiniz? Yahu sizde azıcık devlet aklı varsa, bizim topraklarımızı unutun da, şu an elinizde bulunan Ermenistan’daki nüfusunuza sahip çıkın. Aksi halde 20-30 sene sonra Ermenistan’da Ermeni kalmayacak.”
Tabi bu sözler, Ermeni arkadaşımızın bir kulağından girip ötekinden çıktı. Bugün de birçok Ermeni yönetici ile diaspora Ermenileri, aynı ‘Büyük Ermenistan’ hülyaları görmeye devam ediyor. Batılı emperyalistler de bu durumu kullanarak, “Yürü aslanım, arkandayız…” diye gaz veriyor.
Ermeni devlet aklı azıcık düşünse; Zengezur Koridoru açılırsa ne kazanır, ne kaybeder. Önce kaybı düşünelim: İran, Türkiye ile Türk dünyası arasındaki ‘engel’ vaziyetini kaybeder. Batılı emperyalistler, Türkiye’nin Türk Dünyası ile doğrudan ulaşım kanalı kurmasının getireceği ekonomik, sosyal ve kültürel değişim/dönüşümün oluşturacağı sinerji ve güç katlanmasını kendi zarar hanesine yazar.
Buna karşılık, Ermenistan hiçbir şey kaybetmez. Tam tersine, Çin ile Avrupa arasındaki tarihî ticaret yolunun Ermenistan topraklarına da uğraması gibi, inanılmaz bir fırsat yakalamış olur. Yani taş atıp kolu yorulmadan, Kuşak Yol Projesi’nin Ermenistan’dan geçmesi gibi bir şans elde eder.
Başkan Erdoğan, 2020’deki 44 günlük savaş ve zaferin ardından, Ermenistan dâhil tüm Kafkasya ülkelerine, ‘Kafkas İşbirliği Bölgesi’ kurma çağrısı yapmıştı. Yazık ki Ermenistan, bu büyük fırsatı, “Türkiye bizi sömürmek için bağımlı hale getirmeye çalışıyor.” diye algıladı. Oysa aynaya bir bakmış olsalardı, sömürülecek hiçbir ekonomik değerlerinin olmadığını; sadece Batılı emperyalistlerin ‘mayın eşeği’ niyetine kullandığı bedenlerinin mevcudiyetini göreceklerdi.
Bugün Ermenistan’ın, ülkesini ve nüfusunu elinde tutabilmesi için bile, Türkiye ve Azerbaycan ile dost ve kardeş olmaktan başka şansı yok. Biz, halihazırda ülkemizde kaçak olarak bulunan ve çalışan 100 binden fazla Ermenistan vatandaşına göz yumuyoruz. Onlar, kazançlarını ülkelerine gönderip, ekonomilerine katkıda bulunuyor. Eğer Ermenistan, ‘Büyük Türk-İslam Dünyası’ ekosistemine dâhil olur ve ham hayallerinden kurtulursa, inanılmaz bir rahatlık yaşar. Böylece Batılı emperyalistlerin oyuncağı olmaktan da kurtulur.
Umalım ve dileyelim de Ermenistan bundan böyle azıcık aklını kullansın; kendisini, bu coğrafyaya ait olmayan ülkelere kullandırmaktan vazgeçsin ve birlikte yaşamak zorunda olduğu Büyük Türk Dünyası ile iyi geçinerek, nimetlerinden yararlanmayı bilsin.