Tahminen otuz yıla yakındır ki Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarının yüzde yirmi beş faizini işgal ettiği hakkında gazetelerde yüzden fazla tam sayfa yazılarımda anlatırım bu trajediyi, fakat bu süre zarfında Batı ve Avrupa ülkelerinden ileriye tek bir adım atılmamıştır. BM Teşkilatını almış olduğu dört karar vardır, orada “Ermenistan Silahlı Kuvvetlerinin Azerbaycan topraklarından şartsız geri çekilmelidir”, ibaresi yazılmış olsa da topraklarımız hala da işgal altındadır ve bir milyon üç yüz bin soydaşlarımız zorla topraklarından kovulmuşlar ve göçkün haldeler. Tanrı bunu kabul etmez, er ya geç zalimler, hainler, tecavüzkar kesimler adalet ve hak önünde cevap vermeliler, diyorum.
Bakü’de yeni bir kitap basılmıştır, adı - “Hocalı Soykırımı”. Tam içimden geçenlere cevap veriyor. Kitapta Ermenistan siyasilerinin ikiyüzlü, hain ve fesatlar, tuzaklarla dolu vahşi planları, Azerbaycan’a karşı arazi iddiaları ve daha neler, neler detaylı biçimde, ilmi-analitik dille aydınlanır. Bu kitap Hocalı gerçeklerini aydınlatan son yılların en kıymetli, kaynakçalarla donatılmış değerli eserdir. Yazarı tanınmış devlet ve siyaset adamı Prof. Dr. Ali Hasanov’un pek çok kitapları vardır. Kendisi siyaset eğitimcisidir ve Aliyevçilik siyasi kursunun ender devamcılarından sayılıyor. Kendisini Ulu Önder Haydar Aliyev’i Nahçıvan’da ziyaret ettiğim yıllardan tanıyorum. Haydar Aliyev’in Azerbaycan devletini yarattığı yıllarda Prof. Dr. Ali Hasanov Ulu Önderin yanından hiç ayrılmadı, siyaset dehasını adım-adım izledi, onun siyasi ruhundan faydalanmış sıkı bir siyasi ufka malik değerli şahsiyettir. Yazmış olduğu kitaplarda Garabağ ve Hocalı soykırımını inceliklerine dek araştırıyor, hakiki gerçekleri yazmaya devam ediyor. Kitaptan okuyoruz:
ERMENİLER GARABAĞ’DA SOYKIRIM YAPTILAR
“XX. yy. evvellerinde, seksenli yılların ikinci yarısında Ermeniler kendilerini yakındaki ve uzak dış destekçilerinin yardımları ile “Büyük Ermenistan” ideasını gerçekleştirmek için uygun ortamdan yararlanarak yeniden Dağlık Garabağ bölgesiyle ilgili arazi iddialarını ileri sürdüler. Hep olduğu gibi Dağlık Garabağ’la bağlı arazi iddiaları kenardan, özel olarak Ermenistan’ın tebliği, tahriki ve baskısıyla ortaya atılıyordur. 1988 yılı olayları başladığı dönemlerde ilk önce durumu son derece gerginleştirmeye, içtimai reyi kendi taraflarına çekmeye can atan Ermeni siyasileri ve onların yurt dışı havadarları tarafından vilayetin ekonomi geriliğini bahanesi süsünü vererek, Dağlık Garabağ’ın Ermenistan’a birleştirilmesi için çok öncelerden tasarlanmış plana uygun olarak Hankendi’nde ve Yerevan’da (Ermenistan’da) aralıksız tatiller yapılıyor, sanayide çalışmalar durdurulur ve genel grevler organize ediliyordu. Daha sonra baş veren olaylar DGMV’nin sosyal-iktisadi yönden geri kalmasını iddia eden (açık yalan idi –E. N.) Ermeni siyasileri ve yurt dışı havadarlarının sahte tezleri bir bahaneydi, önemli olanı ise sonuç olarak Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı arazi iddiası olduğunu göstermiş oldu…”. Şu gerçeği söylemek gerekiyor ki, Ermeniler, özellikle Politbüro Genel Sekreteri Mihail Gorbaçov’un ekonomi Danışmanı Agambekyan (koyu Türk düşmanıydı), siyasi Danışmanı Şahnazarov ve diğerleri Gorbaçov’a baskı yapmışlardır. Ermenilerin Gen. Sek’in eşi Larisa’ya pırlantalar hediye ettikleri hakkında Moskova gazeteleri manşet attılar. Moskova TV’de şahsen kendim haberlerden izlemişimdir. Hala Stalin dönemlerinden zaman-zaman Azerbaycanlı soydaşlarım bin yıllarla yaşadıkları dede-baba topraklarından Azerbaycan arazilerine göçürüldüler. Tıpkı bir zamanlar 200 bin Kırım Tatarlarının zorunlu göç etmeleri gibi… Politbüro cellâtları, devamlı Ermenilerin haksız iddialarını desteklemiştir. Bu tarihi bir gerçektir, bunu her bir Azerbaycanlı iyi biliyordur. Dün Rus siyasileri, İngiltere ve Fransa, bu gün ise Avrupa ve Batılı devletler kendi ırkından olan “zavallı” Ermenileri desteklemeye devam etmekteler. Sadece Azerbaycanlıları Türkiye dışında hiçbir Batılı devletler desteklemediler. Kitaptan okuyoruz:
GARABAĞ’IN İŞGALİ GORBAÇOV’UN ESERİDİR
“Artık yılın ikinci yarısında durum o kadar sertleşti ki, DGMV arazisinde bin yıllardır yaşayan Azerbaycanlılara karşı silahlı tecavüz baş verdi. Ağustosun sonu, Eylül’ün başlarında Kerkicihan ve Hocalı üzerine Ermenilerin toplu hücumları başlamış oldu. Eylül’ün 18-de Ermeniler Hankendi’nde yaşayan 15 bine dek Azerbaycanlı soydaşlarımız şehirden zor kullanılarak çıkarıldılar, onların ezelden yaşadıkları evler yağmalandı, yaktılar, kül ettiler. (Tam bir Vandalizm yaşandı)… Ayrıca Ermenistan SSR Ali Soveti 1989 yılı Aralık ayının 1-de Azerbaycan Anayasasını bozarak DGMV’in Ermenistan SSR’a birleştirilmesi hakkında Anayasa’ya zıt karar kabul etti. Burada Sovyet Cumhuriyetleri Başkanları, tüm devlet adamları akıl almaz yanlışlıklar yaptılar, durumu bilerekten kontrol etmediler ve bu yanlışlıklar sayesinde Ermeni yanlısı siyaset yürüttükleri sayesinde 1990. yılın sonu – 1991 yılının başlarında durum daha da vahimleşti, DGMV ve Azerbaycan’ın Ermenistan’la sınır bölgelerinde Ermeni tecavüzü daha geniş alana sıçramış oldu. Aynı yıllarda Moskova-Bakü trenlerinde, ayrıca Tiflis-Bakü, Tiflis-Ağdam, Ağdam-Şuşa, Ağdam-Hocalı hatlarında çalışan Otobüslerde planlı olarak gerçekleşen terör olaylarında yüzlerce, daha fazla Azerbaycanlı soydaşlarımız vahşice öldürüldü, yaşamlarına son verildi…” Bütün bu trajediyi izleyen Politbüro üyeleri sadece sustular, hiç bir önlem almadılar. Azerbaycanlılar her köşede, köylerde, ilçelerde evlerinde öldürülüyor, fakat katil Lenin’in yaratmış olduğu Sovyet devlet Başkanları, siyasiler hiçbir tedbir almadı. Bizler ölüme terk edilmiş durumdaydık.
“Binlerce Azerbaycanlı SSCB’nin hakim daireleri tarafından himaye altına alınan Ermenilerin işgalcilik siyasetinin kurbanları olmuşlar. Ne yazık ki, hadiselerin başlangıç noktasında Ermeni Vandalcılarının karşısının alınmaması sonucunda durum daha da gergin hal aldı. Sonuçta Ermenistan’dan gönderilen silahlı gruplar (öldürücü timler) ve harbi donanımın yardımlarıyla Azerbaycanlılara karşı daha kanlı cinayetler yapıldı ki, bu da münakaşanın büyüyerek iri mikyaslı muharebeye dönmesine sebep oldu”.
Yazar Garabağ ve çevresinde, özellikle Hocalı’da Azerbaycanlı soydaşlarımıza yönelik yapılan cinayetleri adım-adım izlemiş ve savaş ateşinin yayılmasına sebep olan devlet ve otorite boşluğunun olduğunu ispatlıyor. Yapılan soykırımın boyutları çok vahimdir. XX. yy. gözlerimizin önünde, “demokrasi” denilen Çağ’ımızda böyle soykırımı Alman faşizmi bile yapmamıştır. Avrupa ve Batı’lı devletlerin her fırsatta dile getirdikleri “Demokrasi Çağ’da yapılan soykırımın bilançosu ağır oldu: resmi rakamlar göre 613 Azerbaycanlı öldürüldü, onların 63’ü çocuk, 106’sı kadın, 70 ihtiyar insanlardı. Bunların içinde:
-8 aile tümüyle yok edildi;
-56 insan işkence edilerek öldürüldü;
-27 ailenin sadece 1 üyesi sağ kaldı;
-25 çocuk anne babalarını itirmiştir;
-130 çocuk velilerinden birini itirmiş durumda;
-230 aile velilerini yitirmiş durumdalar;
-487 insan şikest olmuştur (bunlarda 76 çocuklardır);
-1275 Azerbaycanlı esir alınmış, onlardan haber alınamıyor;
-1165 insanımız girovdan azat edilmiştir;
-157 insanımızdan ise haber alınamıyor”.
İşte Soykırım yapıldığının somut belgesi.
Devamı var…