Esad ile barışmayı tavsiye eden Putin efendi amacına ulaşmak üzere. İran’daki toplantı sırasında Dışişleri Bakanı “Esat ile konuşacağız, barışacağız” mealinde sözler söyledi. Lakin daha sonra Sayın Cumhurbaşkanı “o söz baskılar altında söylenmiş bir sözdür aslı yoktur” dedi. Biz de sevindik. Esat ile barışmak “ihanettir” diyenler çoktur…
Hem Türk ordusuna, hem Türk devletine, hem de sığınmacı (içeride veya dışarıda) zulümden kaçanlar için ihanettir. Asla kabul edilemez. Devlet yönetmek “bekarın karı boşaması” gibi değildir elbette.
Lakin bu gün İran, Irak, Suriye, Yunanistan ve hatta Rusya Türk ordusunun kahramanlığından çekinmekte hatta korkmaktadırlar. Şayet Rus’un tazyiki ile Barış masası denilen teslimiyet masasına oturursanız önce kendinizi sonra Türk ordusunun gücünü en nihayet de size güvenen sizden “imdat bekleyen mazlumların güvenini kaybedersiniz.
Yakışmaz bir iştir. Esat ile masaya oturmak veya barışmak. Biz şahsi bir meseleden dolayı Esat ile kavgalı değiliz. Biz orada yıllarca babası ve oğlu tarafından katledilen Sünni Müslümanların çığlık seslerinin işiticisiyiz. Hama şehrinden kaçan, İdlib şehrine sığınan bir Sünni kadın feryat ediyordu. Kocası Şia tarafından öldürülen, oğlu da başka bir yerde bombayla öldürülen sahipsiz bu kadın “yetişin ey Sünni Müslümanlar, Şia bizi katlediyor!” feryadı bize bir haykırıştı. Biz onu işittik ve tam olmasa bile yetiştik. Sona yaklaşmışken barışmak onları yeniden Esat katiline teslim etmek demektir.
Dün aynı feryadı Irak’taki Ebu Gureyb Hapishanesindeki Sünni kadın yapıyordu. “Yetişin ey Müslümanlar Amerikan conileri yerli işbirlikçi Şia ile beraber olup namusumuza tecavüz ediyorlar. Karnımızda ABD piçlerini taşımak istemiyoruz, bizi de öldürün ki o piçler dünyaya gelmesin!” diyordu. Iraklı bu Müslümanın feryadını işitemedik. ABD korkusuyla duymazdan geldik. Suriye’de az da olsa cesaret geldi. Kendimize geldik. ABD conilerinin gerçekte bir karton olduklarını öğrendik. Onlar da katillikte sınır tanımadığını Çeçen savaşında gördüğümüz moskofa havale ettiler. Şimdi de arkasına moskofu alan Esat, Şia zulmediyor. Hem Irak hem de Suriye’de zulme uğrayan Sünni Müslüman, zulmedenler de ABD ve Rus destekli sözde Müslüman Şia’dır.
Esat’ın af ilan ettiği iki yıl evvel bu yalancı davete inanıp yurduna şehrine dönen Hamalı, Humuslu Sünni Müslümanların bir kısmı döner dönmez katledildiler. Diğer kısmı hapse atıldılar, bir diğeri de Lübnan’a kaçtı. Bunlar Ürdün’e sığınmışlardı. Ürdün hükümetinin dolduruşlarına kandılar ve katledildiler. Konuştuğum, iş verdiğim orada iyi bir eğitim almış, iş bulmuş insanlar “Türkiye bizi Esat’ın insafına terk etmez” diyorlar. Evet vicdanı olan onları bir katilin insafına terk etmez. Bazı olumsuz unsurların buradaki hadsizlikleri hepsini kapsamaz.
Bu insanlar otuz kilometrelik sınır boyunca sağlayacağımız güvenli bölgede istihdam edilerek desteklenerek toprak verilerek ev verilerek güneydeki Şia bölgesinden daha müreffeh hale getirilmelidir. Kore yarımadasındaki gibi bir durum yaratılmalıdır. Türk’ün adaleti, Türk’ün asaleti kendine sığınana “aman” dileyene merhameti gadre uğratılmamalıdır. Her ne pahasına olursa olsun 30 km den vaz geçmeden kısa zamanda oluşturulacak güvenli bölgeye, güvenli bir şekilde yerleştirilmelidir. Dünya senin ordunun kahramanlığından korkup tırsıyor, siz kendine hayrı olmayan Esat’ı muhatap alamazsınız almamalısınız. Dışişleri Bakanı H. Çavuşoğlu’nun maksadı aşan bu ikinci konuşması ile ayaklanan bazı nankörleri yarın yazacağım.