Demek hayat böyle, iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak, olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra. Göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?
Kaç kapıdan geçer insan ömrü boyunca? Ardında dert önünde umut…
Ölümü beklemek değil kovalamak her zaman güzeldir. Yaşamın tadı kalsın damakta…
Nasıl bir hayat çizgisiyse bu bütün hislerimi kaybettim, en acısı insanlara güvenmemeyi tekrar tekrar hatırlattım kendime kalbiyle bağlantısını kesmiş bir insan, her zaman sağlam adımlarla yürür yolunda ama her insanın derininde az çok gizlediği içinde çocukluk dramın olduğu bir arka odası vardır. Hayatım boyunca kendi çıkarlarım menfaatlerim uğruna insan satmadım.
Ciğerim yana yana öğrendim bu devri…
Bir dostu uğruna ölünebilen eski zamanlardan kalmamış ne bir selamı kaldırır oldu nede doğru bir kelamı sayar oldu bu devrin insanları.
Bir merhabaya sığdırır olduk duygulardan yoksun insanlığımızı.. Sevmeyi bilenlerin değer görmediği, sahte sevdaların omuzlarda taşındığı zavallı bir devir. Gidenlerin acısını gelenlerle kapatan bir devir…
Mutluyduk küçücük dünyamızda,
Eskiden banyo taburesine oturmadan önce su döken nesiliz biz aynı simidi 2-3 kişi yiyip aynı şişeden gazoz içtik.
Arkadaşın bisküvisinden alınca içi yanan değil mutlu olan nesildik...
İnsanlara, Ne kin güderim ne keşke derim. Söyleyecek çok şeyim var da takatim yok.
Ruhu öldürmek bedeni öldürmekten daha büyük bir cinayet dil ne kadar yetersiz kalıyor insanın düşündüklerini anlatmada…
Mahşer incedir...