Siyaset, yerel seçimler zeminine doğru hızla ilerliyor. Mayıs seçimlerinde Millet İttifakı adı altında bir araya gelen 6+3 masası dağılmış ve masa bileşenleri birbirine düşmüş vaziyette.
Doğal olarak bu durum, AK Parti ve MHP’nin ana omurgasını oluşturduğu Cumhur İttifakınca önemli bir avantaj olarak değerlendiriliyor. Öyle ki, Cumhur İttifakı, hem Mayıs seçimlerini kazanmanın verdiği özgüven, hem de karşı tarafın birbirine düşmüşlüğünün etkisiyle, Mart 2024 seçimlerini açık ara kazanmayı, hatta CHP’nin elindeki 11 büyükşehir belediyesinin de çoğunu almayı hesaplıyor.
Bu sütunda, Başkan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakının ülkeyi genel anlamdaki yönetiş şeklini ve uygulamalarını, kendi dünya görüşümce ‘doğru’ gördüğüm sürece desteklediğim tüm okuyucuların malumu. Bilinen bir diğer husus ise hatalı gördüğüm politikaları yazmaya veya özellikle tabanda, halkın arasında sürekli bulunuyor olmamdan dolayı tespit ettiğim tepkileri de dile getirmeye gayret ediyorum.
Daha önceki birkaç yazımda; TMO’nun buğday alımları, kiracı-ev sahibi ilişkilerinde kiracı lehine olmak üzere ev sahiplerinin tahminlerin çok ötesinde mağdur edilmesi ve memur maaşlarına yapılan artış karşısında emekli aylıklarının çok düşük seviyede kalmasının doğurduğu tepkileri dile getirmiştim. Bu 3 meselenin, tabanda çok ciddi rahatsızlık doğurduğunu da ifade etmiştim.
Toplum kesimleri arasında siyasî görüş veya oy verme alışkanlığına dayalı genellemeler yapmayı pek arzu etmediğim halde, vatandaşlarımızla temaslarım sırasında edindiğim izlenimleri de paylaşma ihtiyacı duyuyorum.
Öncelikle; esnaf, çiftçi ve emekli kesiminin siyasî partilere oy verme yüzdesi dikkate alınırsa, AK Parti ve MHP’ye oy verenlerin büyük çoğunluğu teşkil ettiği tespitini yapmak hiç zor değil.
Aynı durum memur kitlesi için düşünüldüğünde, CHP ve müttefiklerinin öne geçtiğini söylemek de hakikatin diğer tarafı.
Başkan Erdoğan ve kabinesi, muhtemelen, oy almada zorlandıkları kesimlerin ekonomik durumlarını iyileştirmeyi, seçmen tabanını genişletmek bağlamında ‘seçilmiş politika’ olarak görüyor olabilir.
Bakınız, şu anda ev sahipleri, uzun yıllar öncesinde olduğu gibi, ‘memur kiracı’ aramaya başladı. Zira yapılan son ücret zamları ve yılbaşında yapılacak toplu sözleşme zamları dikkate alındığında, ücretli ve maaşlılar içinde ekonomik refahı en yüksek kitlenin memurlar olduğunu söylemek için uzman olmaya gerek yok.
Doğal olarak; esnaf, çiftçi ve emekli kitlesinde, gelir dağılımı temelli ciddi tepkiler olduğunu görmekteyiz.
Esnaf kitlesinde; “Vergiyi biz ödüyoruz, ama devletin tüm imkânları memurlara tahsis ediliyor…” şeklinde bir algı oluşmuş durumda. Ki, şu an gelinen noktada çok da yanlış bir algı olduğu söylenemez.
Çiftçi kesimi, açıklanan ürün alım fiyatlarına rağmen, TMO’nun alımlarda ayak sürümesi ve ÇKS sistemi gibi gerekçelerle, ürünlerini yüzde 30-35 daha düşük fiyatla tüccara satmak zorunda kaldığı için iktidara kırgın, hatta kızgın vaziyette.
Emeklilerin oluşturduğu büyük kitle ise; memur, işçi ve asgari ücretliye yüzde 100’ü aşan zamlar verildiği halde, kendilerine yüzde 25 gibi çok düşük oranlı maaş artışı verilmiş olmasını halen hazmedemiyor.
Emeklilere ilişkin ikinci kırgınlık sebebi de; taban aylıklarda yapılan artış oranının, üst kademelere verilmemesi. Zira uzun yıllar tavandan prim ödeyen ve bununla orantılı yüksek aylık alması gereken üst kademe emekliler ile taban arasındaki fark giderek kapanıyor. Bu da doğal olarak, üst kademe emeklilerin tepkisine yol açıyor.
Şahsen çevremde muhatap olduğum tepkilerin, genellikle şöyle bir ifadeyle ete-kemiğe büründüğüne tanık oluyorum:
“Hükümet, bizlerin nasıl olsa Cumhur İttifakına her durumda destek olacağımızı varsayarak, kendisine oy vermeyen kitleleri kazanmaya çalışıyor. Fakat bu kez kantarın topuzu iyice kaçtı. Esasen Hükümetin kazanmaya çalıştığı kitleyi kazanabilmesi de pek mümkün değil. Zira o kitle, seçimden seçime kolay kolay oyunun rengini değiştirmez. Ama yapılan haksızlık acilen düzeltilmezse, Mart 2024 seçimlerinde, esnaf-çiftçi-emekli kitlesinin oyunun ‘çantada keklik’ olmadığını herkes görecek.”
Elçiye zeval olmaz. Görüp duyduklarımı, tespitlerimi ve dahi hissettiklerimi aktarmaya çalıştım.
Eminim ki Başkan Erdoğan da ciddi ve bağımsız kamuoyu araştırma kuruluşlarına araştırma yaptırıyordur. Bu meyanda, şayet parti teşkilatları veya ‘hoşa gitmeyi seven’ şahıslar aracılığıyla bilgi derlenmeye çalışılırsa, sonuç hayal kırıklığı olabilir.
Son bir not: Genel seçimlerde ülkenin bekası için bağrına taş basan Türk seçmeninin, hükümet uygulamalarını beğenmediği veya kızgın ve kırgın olduğu zamanlarda, yerel seçimleri ‘kulak çekme’ fırsatı olarak gördüğünü, tecrübeli siyasetçiler gayet iyi bilir. Tabi kulak çekeyim derken, kulağın elde kaldığı da zaman zaman görülen bir vakıadır.