Ev dediğin?

Esra Alkan

Nasıl bir evde oturuyorsunuz?
Bir mahallede, az katlı bir binada mı?
Bloklardan oluşmuş güvenlikli, akıllı bir sitede mi?
Yoksa bahçeli, müstakil bir yapıda mı?
Mahalle kültürü Türk toplumunun sosyal yapısında geleneksel değerlerinden biridir. 
Kültürel bütünlük taşımayan, her ekonomik katmandan aileyi bünyesinde barındıran, birbirinden cadde ve sokaklarla ayrılan mahallelerde oturmak cazibesini kaybetmekte günümüzde.
Değişen tercihlerle artık mahalle kültürü kavramı neredeyse yok olmaktadır.
Şehirleşmenin mekânsal değişime etkisi;  kontrolsüz büyüyen mega kentler, daralan konut arsaları, artan maliyetler, değişen tüketici tercihleri konut sektöründe siteleşmeyi cazip hâle getirmiştir.
Şehirlerde inşa edilen site ve rezidansların ailelere sunduğu steril ve korunaklı hayat, tam tekmil sosyal donatılar, teknolojik açıdan üst düzey ve yüksek kaliteli yapılar   toplumsal yapıda ayrışmaları da artırıyor. 
Bir sitede oturuyorsanız mahallenizde yalnız yaşayan yaşlı teyzeye pişirdiğiniz yemekten bir kap götüremezsiniz.
Eve giderken mahallenin çocuklarının kafalarını okşayıp şeker, çikolata  dağıtamazsınız.
Mahalle berberiyle akşamki maç için iddiaya giremezsiniz.
Kasabın hatırını sorup, manavın tezgâhına bir bakıp, çiçekçiden bir demet papatya alıp evinize geçemezsiniz.
Mahalle bakkalıyla “Ne olacak bu memleketin hâli?” sohbeti yapamazsınız.
Ramazanda pidecinin önünden geçerken “Çıkınca yumurtalı iki pide gönder.” diyemezsiniz.
Terziye ütücüye “Çift çizgi yapmışsın yine geliş gidiş.” diye takılamazsınız.
Elektrikçiye, tesisatçıya, anahtarcıya hayırlı işler dileyip selam veremezsiniz.
Eczaneye “Annemin ilaçları bitmiş, sen hazırla ben sonra yazdırırım.” diyemezsiniz.
Gelin alma ekibini, sünnet konvoyunu, asker uğurlamasını, taziyeye gelenleri göremezsiniz.
Karşı apartmandaki komşuya hasta annesinin sağlığını soramazsınız.
Mahallenin kedisine köpeğine akşam yemeğinden kalanları götüremezsiniz.
Balkonunuzda patlıcan biber kurutamazsınız.
Aşure yapınca ya da un helvası kavurunca konu komşuya dağıtamazsınız.
Görüşmeniz de aşina olduğunuz simalara “Geçmiş bayramınız kutlu olsun.” diyemezsiniz.
Bir kaldırım kenarına tünemiş sohbet eden gençlere “Bizim zamanımızda..” diye başlayan öğütler veremezsiniz.
Mahallenize her geldiğinizde huzurun içinize yayıldığını hissedip geniş bir gülümsemeyle kendinizi oraya ait hissedemezsiniz.
Bunların yerine yüksek kulelerde aynı asansöre bindiğiniz, belki de aynı katta oturduğunuz komşunuzla selamlaşmazsınız.
Sitenizin yarı olimpik havuzunda hiç yüzmezsiniz.
Çocuğunuzu parkında hiç sallamazsınız.
Yürüyüş yolunda hiç yürümezsiniz.
Bahçesinde, çardağında hiç oturmazsınız.
Kafeteryasında bir bardak çay içmezsiniz.
Spor salonunda spor yapmazsınız.
Güvenlikten geçerken selam vermezsiniz.
Birlikte yaşayan ama birbirini tanımayan insanların iç kasvetiyle sadece yaşam alanınıza sessizce dâhil olursunuz.
Yaşayan dokular toplumun kültürel kodlarını ayakta tutan yegâne yapılardır.
İşte bu yüzdendir ki medeniyet birlikteliğimizi ayakta tutmak ve toplumsal yapımızın sağlıklı bir şekilde devamı için geleneksel mahallenin kültürel değerlerini korumalıyız.
Gülten Akın’ın şiiriyle sözlerime son veriyor, yaşadığınız ev nasıl olursa olsun içinde huzur diliyorum…
Evleri yüksek kurdular
Önlerinde uzun balkon
Sular aşağıda kaldı
Aşağıda kaldı ağaçlar
Evleri yüksek kurdular
On bin basamak merdiven
Bakışlar uzakta kaldı
Uzakta kaldı dostluklar
Evleri yüksek kurdular
Cama betona boğdular
Usumuzdaydı unuttuk
Topraklar uzakta kaldı
Toprağa bağlı olanlar

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.