Prova Bolşoy Operasının Büyük sahnesindeydi. Salona indik. Çevremizi Asistanlar sardılar. Şancı Maslennikov yaklaştı, görüştük. Hocam elimden tuttu, “Gel, yanımda otur” dedi ve onuncu sırada, devamlı oturduğu özel sandalyeye yerleşti. Beni de yanına oturttu. Tüm sanatçıların dikkati Hocam, Pokrovski’ye dikiliydi. Asistanlar Ordusu da arka sıralarda çevremizi sarmışlardı. Hoca aniden kalktı ve şöyle başladı; Arkadaşlar, yıllardır yanımda oturan öğrencimi tanıyorsunuz, elbette. Eflatun Bey Borodin’in “Prens İgor” operasını Sovyet operalarında ilk defa besteci orijinalinde Bakü Operasında büyük başarıyla sahneye koymuştur. Bir hafta önce ise ünlü besteci Gara Garayev’in müzik redaktesinde milli “Şah İsmayıl” operasını da yine Bakü Operasında başarıyla sergilemiştir. Hepimiz bu başarılarından dolayı onu kutlayalım dedi ve anında sürekli alkışlar, Bolşoy Operası Salonunun o muazzam avizelerini hareketlendirdi. Hocam bana “kalksana” dedi. Kalktım ve hocamın yanında, ben de sahnede ve salondakiler alkışlamaya başladım. Tüm sanatçılara teşekkürlerimi işlettim…
Sonra Asistanlar, sahne amiri Nikiforov, kondüitler sırayla yaklaştılar ve beni kutlamaya başladılar. Tezahürattan sonra ünlü tenor ve Asistan Maslennikov, hocamdan izin istedi ve şöyle dedi, “Eflatun Bey, ne mutlu size ki, Hocamız Boris Aleksandroviç’in öğrencisi oldunuz. Pokrovski’nin öğrencisi olmak, hüner ve cesaret ister. En önemlisi yetenek ister. Siz gerçekten de şanslı ve cesur insansınız… Hocam Pokrovski onun sözünü kesti.
HOCAM, BOLŞOY SANATÇILARI ÖNÜNDE BENİ ÖVDÜ…
-Bak, Maslennikov, Eflatun, hala Öğrenciyken, onu bana dostum, meslektaşım mahrum, Yevğeniy Sakavnin gönderdi ki, Eflatunu sınıfıma alayım. Eflatun buraya, Bolşoya, odama geldi ve Borodin’in Proloğunun el yazısını önüme koydu. Biliyorsunuz, Prolog yoktu, kimse bulamıyordu. Birileri yok etmiştir, dediler. Prof. Dr. Arnold Sokar, Prof. Dr. Anatoliy Dmitriyev bana dediler ki, Borodin’in el yazısını birileri yok etmiştir. Fakat Eflatun Bey, Saint-Petersburg Konservatuarı Kütüphanesindeki Borodin’in arşivinden “Prens İgor” operasının Prologunun el yazısını bulmayı başarmıştır. Rus bilim adamının bulamadığı el yazıyı bakın, bu cesur adam bulmuştur ve önüme getirmiştir. Elbette ki, ben onu sınıfıma almalıydım. Ayrıca bu operanın yeni Reji analizini bana öyle güzel anlattı ki, onu alkışlamak gerekiyordu. Düşünmeden onu sınıfıma aldım. Gerisini biliyorsunuz, haftada üç, bazen dört defa Petersburg’dan gece treniyle Moskova’ya derslere geliyordu. Genelde dersi Bolşoy’da yapıyorduk. Sovyet Operalarında Borodin’in o meşhur operasını ilk defa Bakü Operasında besteci orijinalinde Eflatun fevkalade güzel sergilemiştir.
Leningrad turnesinde temsili heyecanla izleyen Prof Dr. İsaak Glikman, Anatoliy Dmitriyev ve Arnold Sokar bana telefonda temsilin başarılı, olağanüstü güzel sergilendiğini tüm detaylarıyla anlattılar. Evet, Öğrencimle kurur duyuyorum elbette. Borodin’in bu zor operasını ilk defa orijinal şekilde, Prolog ve Epiloguyla sergiledi. Şimdi ise başka bir operayı, “Şah İsmayıl” operasını da besteci orijinalinde ve aziz dostum Gara Garayev’in yeni müzik redaktesinde üç gün önce Prömiyerini büyük başarıyla yapıp, hemen bana gelmiştir. İşte bunun için de Eflatunu bir daha kutlayalım”. -Her kes, sahnedeki koro, bale ve figüranlar, provada iştirak eden her kes alkışlamaya başladı… Doğrusu kendimi tuhaf his ettim. Az sonra başım dönecekti ki, Hocam, “Şimdi provamıza kaldığımız yerden devam ediyoruz” dedi. Her kes alkıştan sonra sahneye, mizanlara koştular.
Hocam elimi tutup yanında oturttu ve kulağıma eğilerek, “Senin buraya, yanımda çalışman için başlangıç konuşmamı unutma. Şimdi her kes Bolşoy’da bunu konuşacaktır” dedi. Hocam, beni çok göklere yücelttiniz, size teşekkür ediyorum. Dedikodu yapacaklar… Koy utansınlar, kimsenin yapamadığı başarıya ulaşmışsın. Kolay değil… Ama sen başardın bunu. Aferin diyorum… Sen Konkura hazırlan… Bunları akşam evde konuşuruz, dedi…
Prova bitti, ama fikir beni aldı… Ne Konkur, acaba?
BU SİHİRLİ EVDE GÜZEL HATIRALARIM VARDIR…
…Kapıyı İrina Hanım açtı. Beni güler yüzle karşıladı: -Bak gör kim gelmiş? Buyur, Eflatun Neymatıç, sen evimize hoş geldin. Boris bana geldiğini söylemedi. -Hocam beni öne itti:- Sen önce gir... -Bakü’den getirdiğim kocaman tatlı kutusunu İrina Hanıma uzattım:
Ah, çok teşekkür ediyorum, sen büyük zahmet etmişsin Eflatun Neymatıç! Çok sağ ol. - Aldı ve mutfağa götürdü. Çeşit-çeşit tatlılardı ve çok cav-çavlı, güzel kutudaydı. Atkımı ve hafif şapkayı askıya bıraktım. Hocam önce banyoya gitti. İrina Hanım beni salona aldı, kanepeye oturdum. Bu evde zaman-zaman derslerim oluyordu. Bazen Provadan erken çıkıyorduk ve Hocam bana: -Bu gün evde dersimizi yapalım –derdi. Hemen makam arabasına atlıyorduk ve evin yolunu tutuyorduk... Aslında bu evde güzel anılarım vardır…-Az sonra hocam geldi ve bana:
-Ellerini yıka, banyo senin. -Hocam aralıksız şakalar da yapıyordu. Ve o kadar hoş oluyordu ki, sanki eğleniyordu. Ben de ellerimi yıkadım ve masa etrafında toplandık. İrina Hanım Bakü’den getirdiğim tatlılardan tabaklara koyup masaya getirdi. Nasıl da seviniyordu:
-Boris, Eflatun bana tam istediğim tatlıları getirmiştir. Bak kutuya Borya… Aman Allahım, ne güzel tatlılardır… Gel, Eflatun Neymatıç, sizi bir daha öpeceğim… ve beni kucakladı, öptü… Öptü… Çok da utandım doğrusu… O akşam çay içtik, yemek yedik, yeniden tatlılardan çayla içtik… Hocam aniden konuyu yeniden açtı: -Bak, Eflatun, kimseyle, ama kimseyle söylediklerimi paylaşma. Duydun mu? Evet, bana Asistan lazım, senin gibi başarılı, birisini bulmak çok zor. Beş yıl Leningrad’dan derslerime gidip-geldin ve severek ders yaptım seninle. Ben Genel Müdürle konuştum, Konkur ilan edecektir. Bana Asistan olarak bir rejisör alacağız. Konkura sen de katıl… Ama konuyu eşine bile söyleme. Olur ya, sevincinden yakınına, o yakını da başka birisine söyler… Konu yayılacaktır. Sen hazırlan. Hangi operayla katılmak istersin?
-“Karmen” bana göre pis olmazdı Hocam. Operayı sergilemeye bile hazırım… -Neden olmasın, ola bilir. Peki, siz hangi operayla katılmamı isterdiniz, Hocam?
-Sen “Karmen” hakkında bana derslerde hiç konuşmadınız? Operanın reji analizini yaptın mı? Hazır mısın?
-Evet, Hocam. İstediğinizi sora bilirsiniz.
- Öyle ise yarın provadan sonra odamda geniş-geniş konuşalım bu operayı. “Karmen” operasına yarın hazırlan… Kimseyle bu konuları kesin konuşma… Yarın buluşuruz…
Özür diledim ve gitmek için izin istedim… Hocam kalktı. İrina Hanım da kalktı ve her ikisi beni kucakladılar, kapıda baya da durdular, arkamca baka-baka kaldılar…-Sanki doğmalarımdı, evlatlarını yolcu ediyorlardı. Sıcak, ateşli bakışlarıyla bana baya baktılar…
KONKUR DÜŞÜNCESİYLE ATEŞLİ YÜRÜYORDUM…
...Sokak tam sakindi ve ben ağır-ağır yoluma devam ediyordum. Moskova Bolşoy Operasındaki Konkuru düşünmeye başladım. Kimler katılacaklar, acaba? Onları tanımak isterdim. Kim bu rejisörler? Nereden hemen de duydular ilan olayını…
----------------------
Moskova Bolşoy Opera ve Balesi Baş Rejisörü, Sovyet Cumhuriyetleri Devlet Sanatçısı, Prof. Dr. Boris Pokrovski, Öğrencisi, Azerbaycan Devlet Sanatçısı, Prof. Dr. Eflatun Neimetzade ile ders yapıyor. Yer: Bolşoy Operası. Yıl, 1979. Moskova.
-Ben “Karmen” operasını anlatacağım. Buna karar vermişim. Ama hazır iken neden “Prens İgor” operasını anlatmayım? Bakü Operasının Kiyev (Ukrayna) ve Saint-Petersburg turnelerinde beni aniden kucakladılar ve sahnede göklere fıplattılar … Salonda iki bin insan buna şahit oldular. Coşkuyla, sürekli alkışladılar… Hocalarım, sınıf arkadaşlarım da salondaydılar ve bu sahneyi gözleriyle izlediler… Akşam, Mariinsk Operasının arkasındaki Restoranda şerefime ziyafet verildi. Mariinsk Operasının Baş Rejisörü, Rusya Devler Sanatçısı, Prof. Roman Tihamirov Hocamız masabeyi olarak sözüne böyle başladı:
-Eflatunu Bölümden tanıyordum. Dönem sınavlarda hep başarılı oluyordu. Kendisi Profesyonel Aktördü ve oyunlarına hayran kalıyordum. Son Film üzerinde çalışırken kendisine güzel Rol teklif ettim, fakat Rektörlük altı aylığına izin vermedi… Aralıklarla sahne provalarıma geliyordu ve bağımsız provalar veriyordum kendisine. Sonra Figuran olarak Operada çalışmak istedi: “Ailemiz kalabalıktır ve Öğretmen babam bana para gönderemiyor, dedi. Hemen Figuran Sorumlusunu yanıma davet ettim, sordum: -Figuranlar her sahneye çıktıklarında ne kadar para alıyorlar? –2 rublya (iki manat), dedi. -Eflatun Beye beş, zaman- zaman da 10 rublya yazacaksan, dedim. Böylece Mariinsk Operasında opera ve bale temsillerinde sahneye çıkıyordu ve hep başarılıydı. Ben “Othello” temsilini sahneye koyduğumda Kılıçla vuruş sahnelerini o yapıyordu, bana yardımcı oluyordu. Güzel de Kılıç oynatıyordu sahnede… Çok da zahmeti seven biriydi. Bölümümüzden kimse onun yaptıklarını yapamazdı. Geceler temsillere çıkıyordu, sabah saat 10 tamamda derslere geliyordu… Aferin sana Eflatun, diyorum. İleride güzel tamaşalar sergileyeceğine güvenim tamdır. Seni öpüyorum, dedi ve beni yaniden bir daha kucakladı… Her kesi hayran bırakıyordu operamızda. İşte size güzel sınavı… Her kes izledi yeni “Prens İgor” temsilini… Ayrıca, Eflatun Arşivlerden besteci Borodin’in Proloğunun El Yazısını bulup önüme de getirmiştir. Sovyet operalarında Bakü Operasında ilk defa besteci orijinalinde harika temsil izlemiş olduk. Böyle güzel temsil az izlemişimdir. İşte ünlü Şef, Rauf Abdullayev de bizim Konservatuardan mezun olmuştur. Fevkalade başarılı bu iki sanat adamını kucaklıyor, öpüyorum. Her ikinize hayran kaldım. Olağanüstü bir temsil sergilediniz. Sizinle gurur duyuyorum. Her ikinizin şerefine içiyorum, dedi. Her kes ayağa kalktı ve “Aferin… Aferin size…” sesleri göklere yükseldi… Hocalar sırayla önce beni, sonra Rauf’u kucakladılar… Yemek şen ve güzel konuşmalarla sona erdi…
Ertesi sabah “Leningradskaya Pravda”(“Leningrad Gerçekleri”) Gazetesinde sayfa dolu güzel makaleler okuduk. “Prens İgor” temsili hakkında çeşitli Gazetelerde ve “Sovetskaya Kultura” (“Sovyet Kültürü” Gazetesi) gazetelerinde peş peşe kritikler basıldı… Hatta Rusya’nın uzak Vladivostok Devlet Operasında çalışan Öğrenci-rejisör dostum, Stasik beni telefonda aradı ve temsilimi kutladı…