Ey genç kardeşim! Çalış çalış çalış!

Ahmet Sandal

"Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır. Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul.“ (İnşirah Suresi, 5-7)

“İki günü birbirine eşit olan ziyandadır.” (Hadis-i Şerif)

Evet, bir ayet-i kerime, bir hadis-i şerif ile başladım yazıma. İkisi de çalışmaya ve boş durmamaya işaret ediyor.

Evet, Genç Kardeşim! Bizi kurtaracak olan çalışmaktır. Hem Dünyada ve hem de Ahirette bizi kurtaracak olan çalışmaktır. Çalışmak huzur ve mutluluktur. Kim ki çalışmıyorsa huzursuzdur. Dünyada doğrulukla çalışmak, rızık aramak ve helalinden kazanmak, mutlulukların en büyüğüdür. Çoluk çocuk yetiştirmek ve bu yetiştirilen çocukların nafakasını, geçimini el emeğiyle helalinden sağlamak en büyük huzurdur. Çalışmamak ve boş durmak ise en büyük huzursuzluktur. Sevgili Peygamber Efendimiz (asm) “İnsan, elinin emeğinden daha hayırlı bir lokma yememiştir. Allah'ın elçisi Dâvût (a.s) da, kendi elinin emeğini yerdi” diye buyurmuştur. Kur’an-ı Kerim’de bu hususta şu ayete dikkat çekmek istiyorum: “Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” (Necm Suresi, 39) Evet, Dinimizin iki ana kaynağında, ayetlerde ve hadislerde çalışmanın önemi sık sık anlatılmış ve bizlere öğüt verilmiştir.

Bu ayetlerden ve hadislerden bazılarını sizler için şöyle sıralıyorum: Ayetler: “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez.” (Kasas Suresi, 77)

“Allah’ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan, onun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” (Nisa Suresi, 32)

Hadisler: "Kişi çalışmakta kusur ederse (az çalışırsa) Allah onu gam ve gussaya müptela kılar." "Hiç bir kimse kendi elinin emeği ile kazandığından daha hayırlı bir lokma asla yiyemez". "Allahım! Tembellikten, korkaklıktan, ihtiyarlığın verdiği düşkünlük ve cimrilikten sana sığınırım". "Doğru sözlü ve her konuda güvenilen bir ticaret adamı Ahirette peygamberler, sıddîkler ve şehitlerle beraber olacaktır". "İnsanın yiyip içtiklerinin en helal ve bereketli olanı, çalışıp kazanarak elde ettiğidir". "Birinizin sırtında odun destesi taşıması, insanlara gidip el açmasından daha iyidir". Yüce Rabbimiz (cc), “çalışın ve benden isteyin, ben sizin çalışıp da istediklerinizi veririm, hazinem sonsuz” diye beyan ediyor. Sevgili Peygamberimiz (asm) de “tembellikten Yüce Rabbimize sığınıyor ve bizleri çalışmaya, doğruluğa ve helal kazanca teşvik ediyor.” Evet, durum bu kadar net ve açıktır. Çalışmak, çalışmak ve çalışmak. Hem mutluluk kaynağı ve hem de Rabbimizin (cc) emri ve Sevgili Peygamberimizin (asm) tavsiyesidir.

Fazla söze gerek yok. Çalışmak bizi kurtaracak tek yoldur. Hem tek tek fert olarak ve hem de tüm Millet olarak, ancak bizi çalışmak kurtarır

Çalışmak Bir İbadet midir? Bu soruya cevap vermeden önce hemen belirteyim. “Dünya’da helal rızık ve çoluk çocuğun nafakası için çalışmanın Dinde çok büyük yeri vardır.” Yukarıdaki kısımda ayrıntılı olarak açıklandığı ve ayetler ile hadisler ile önekler verildiği üzere çalışmak Dinimizde teşvik edilmiştir. Peki, “çalışmak bir ibadet midir?” Evet, “bir ibadettir.” Bu kısa cevap elbette ayrıntılı bir açıklamaya ihtiyaç duyuyor. Çalışmanın ibadet sayılması için elbette bazı şartlar vardır. Kişi çalışmak ibadettir diyerek, diğer asli ibadetleri yerine getirmiyor ve hatta küçümsüyor ise, “çalışmak ibadet olmaz.” Çalışacağım, çok para kazanacağım diyerek Dünyaya hırsla dalıyorsa, helal-haram dinlemeden çalıp çırparak kazanıyorsa, çalışmak nasıl ibadet olur ki! Olmaz elbet. Kişi helalinden çalışıp kazanıyor ve çocuklarını kimseye muhtaç etmemek için çalışıp didiniyorsa, İslam’ın emrettiği diğer ibadetleri (namaz, oruç, zekat, hac gibi ibadetleri de yerine getiriyorsa, elbette bu durumda kişinin çalışmaları ibadet sayılır. İslam Dininde ibadete bu kadar ki geniş bir perspektiften bakılır. Kişinin şükür ve zikir içerisinde olması halinde, bırakın çalışmayı, nefes alması dahi ibadettir. Ancak, kendisini işe verip, yaratılışın asıl gayesi olan “kulluk” unutulmuşsa, bu durumda çalışmak ibadet olmaz, hatta tam tersi, hırsla çalışmak ve sanki hiç ölmeyecekmiş gibi Dünyaya bağlanmak, isyan bile sayılır.

Sevgili Peygamberimizin hadis-i şeriflerinde, eşinin, çoluk çocuğunun geçim derdini gidermek için çalışmaya giden ve çocuklarına helal rızık getirerek onları yediren ve giydiren bir kişinin bu yaptığından dolayı sadaka sevabı aldığı belirtilir. Buna göre elbette çalışmak bir ibadettir.

Çalışmak Hayata Değer Katar Çalışmak, mücadele etmek ve ardından elde edilen başarı ve zaferi tatmak, lezzetlerin en güzelidir. Bir şey iki türlü elde edilir. 1-Çalışmadan ve mücadele etmeden elde edilen şeyler. 2- Çalışarak ve mücadele edilerek elde edilen şeyler. Bir şey eğer çalışmadan ve mücadele etmeden elde edilmiş ise, belki ilk elde ediliş anında fark edilmese de, sonradan anlaşılır ki, o şey değersizdir. Değersiz olduğu kadar hayırsızdır da.

Mesela, milli piyango ve kumardan elde edilen her şey hem değersiz ve hem de hayırsızdır. “Haramın temeli, binası olmaz” derler.

Evet, Genç Kardeşim! Ecdad sözü çok büyük bir hakikati ifade ediyor. Buna karşılık, zorlu süreçten geçerek ve çileyle ulaşılan bir hedef, değerini sonsuza dek devam ettirir. Zaten, bu Dünya’da her şey bir sebebe bağlanmış. Sebepler bir araya getirilerek başarı elde ediliyor. Yüce Rabbimiz (cc) sebeplere bağlı olmadan da insana başarı ya da rızık verirdi. Mesela, rızkını her gece bir kese altın ya da bir cüzdan dolusu para şeklinde insanlara evlerinin bacasından aşağıya attırabilirdi. Bu durumda o para, o rızık değerli olur muydu? Bir şeyin kendisi bizatihi değerli değildir. Nasıl elde edildiği önemlidir. Üzerinizdeki elbise, altınızdaki araba, oturduğunuz ev, forsunu kullandığınız makam, eğer haksız bir şekilde elde edilmiş ise değersizdir ve boştur.

Evet, Genç Kardeşim! “Emek olmadan yemek olmaz.” “Herkes ektiğini biçer.” “Tarlada izi olmayanın, harmanda yüzü olmaz.” Bunlar hepimizin duyduğu atasözleridir.

Bu hususta Nasreddin Hocamız ne diyor? “Parayı veren düdüğü çalar” diyor.

Fıkra şöyle: Nasreddin Hoca şehre gitmek üzeredir. Çocuklar başına toplanır. Çocuklar, Nasreddin Hoca’dan bir şeyler ister. Kimisi şeker, kimisi oyuncak ister. Bu çocuklardan yalnızca bir tanesi, “Hocam, al şu düdüğün parasını ve bana şehirden bir düdük al” der. Nasreddin Hoca akşam üzeri köye dönmek üzereyken çocuklar yine başına toplanır ve “Hocam bana şeker aldın mı? Bana oyuncak aldın mı” diye sorar. Hoca cebinden yalnızca bir düdük çıkartır ve parayı vererek düdük sipariş eden çocuğa uzatır ve şöyle der; “parayı veren düdüğü çalar.” Yani, bir işin gereğini yapan kazanır. Boş sözle talep edilen değil, bizzat gerekleri yerine getirilerek istenilen şeydir önemli olan. Nasreddin Hoca fıkralarında görünen ve basit manaların dışında derunî boyut vardır. Düşünmek gerek. Mesajını iyi anlamak gerek.

Farklı açıdan bakmak gerekir. Nasreddin Hocamızın merkebe ters binmesi dahi çok önemli bir mesajdır. Daha geniş perspektiften ve daha geniş açıdan bakmak için, belki de eşeğe ters binmek gerekir.

Evet, Genç Kardeşim yazımın en sonunda şunu tekrar ifade ediyorum.

“Çalışmak, çalışmak ve çalışmak, başarı için tek şart. Çalışmakla, mücadeleyle elde edilen başarı sonrasında gözlerdeki mutluğu görmek, her şeye değer.”

Vesselam.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.