Yazımın hemen başında belirteyim. “Ey insanoğlu, hayvanları örnek al” şeklindeki bu başlık bir ironidir.
İroni nedir diye soracaklar olabilir. İroni (Eski Yunanca: eironeía), söylenenin tam tersinin kastedildiği ifadedir. Söylenen ya da yapılan eylem, ciddi görüntüsü altında, karşıt söylenceyi ya da eylemi, çelişki noktasına çekmeyi hedefler. Mizahtan farklı olarak, ironi daha eleştirel yaklaşır. İroni mimik, jest ve tonlama ile söylemek istenenin altını, dolaylı çizer.
İşte bizim bu yazıdaki maksadımız tam da budur.
Evet, gelelim bu yazımızdaki maksadımızı anlatmaya.
Günümüzde TV’lerde vahşi doğayı ve yaban hayatını gösteren adeta oradaki hayvanları evimize her an konuk eden belgesel programları çoğaldı. O programları bende çok sık izliyorum.
İnsanlar hayvanları, ağaçları ve bir bütün olarak kendisinin dışındaki Dünya’yı örnek alarak ve taklit ederek birçok yeni buluş gerçekleştirmiştir. İnsanlar, kuşları taklit ederek uçakları yapmıştır. Yarasaları taklit edilerek radarlar icat edilmiştir. Daha birçok buluş böyle doğadan esinlenerek ve ilham alınarak yapılmıştır.
Şimdi bunu niye yazdım?
Esasında insanlar doğadaki hayvanlardan ve canlılardan esinlenerek böyle maddi ve teknolojik keşif yaptıkları kadar, aynı zamanda “kişisel gelişim ve başarılı, hedefe kilitlenmiş, ciddi, planlı ve programlı çalışmalar” adına da onları örnek almalıdır.
Şimdi bu yazdıklarım üzerine “dur, dur, ne oluyor ya! Nasıl bu sözleri söylüyorsunuz ya!” diyenler olabilir. Biz akılla mücehhez insanlar “kişisel gelişim ve başarı için doğadaki akılsız vahşi hayvanları mı örnek alacağız” diye soranlar olabilir.
Tabii, şunu hassaten belirteyim. Elbette, eşrefül mahlukat olarak yaratılmış insan hayvanları örnek alamaz. Bunda bir ihtilaf yok.
Ancak şurası da bir muhakkak, insanoğlu tüm hayata birer ibret ve hikmet gözüyle bakacak, karıncadan tutun da en büyük cüsseli hayvanlara kadar, hepsinin davranışlarından örnek alacaktır.
Zaten öyle de oluyor.
Çok çalışmayı teşvik için “arı gibi, karınca gibi çalış” deriz.
Çok sağlam ve kuvvetli insanlar için “boğa gibi” deriz.
Çok cesurlar için “aslan yürekli” deriz.
Bunlar birer teşbih ve nitelendirmedir.
Bu teşbih ve nitelendirmelerin yanında “kişisel gelişim ve başarı için” hayvanları örnek alma sadedinde ben belgesel izlerken hayvanlarda mevcut olan ve insanların da kendilerine onları örnek alması gereken birçok şeyi keşfettim.
Avlanma için dışarıya çıkan vahşi hayvanlar, çok disiplinliler. O günün, ava çıktığı sabahın hava durumuna bakarak, rüzgarın esme yönü dahil, sıcaklığın derecesi dahil her şeyi dikkat alıyorlar.
Disiplinli çalışma bakımından insanlar hayvanları örnek alabilirler.
Ava çıkan vahşi hayvanlar yılmıyorlar, bıkmıyorlar ve kararlılık gösteriyorlar.
Belgeselde sunucu anlatıyor: “Bu vahşi hayvan, yemek için başka bir hayvanı avlarken 5 hamleden ancak birinde avını yakalayabiliyor. Dört hamlesi boşa çıkıyor” diyor. Şimdi o vahşi hayvan, “nasıl olsa benim beş hamleden ancak birisinde başarılı oluyorum, bırakayım bunu” demiyor, pes etmiyor. Sürekli av peşinde koşuyor.
Kararlı olmak ve yılgınlık duymadan çalışmak için de insanlar hayvanları örnek alabilir.
Yine vahşi hayat ile ilgili belgesel programlarını izlerken görüyorum. İşini ciddiyetle yapan hayvanlar aynı zamanda çok hassaslar. Pür dikkat bakışları ve kendilerini av sırasında gizlemeleri hepsi de hassasiyetten kaynaklanmaktadır.
İnsanlar işlerini yaparken hassasiyet içerisinde olmak bakımından da hayvanları örnek alabilirler.
Vahşi hayvanlar kendilerinden ilgi ve yiyecek bekleyen yavrularına da oldukça müşfik davranıyorlar ve kendilerini sorumlu hissediyorlar.
İnsanlar kendi evlatlarına karşı müşfik davranmak ve sorumluluk bilincine sahip olmak için hayvanları örnek alabilirler.
Daha bunun gibi örnekleri çoğaltabiliriz.
Ancak fazla söze ve çok yazmaya gerek yok.
Bu yazıda dikkat çekerek vurgulamak istediğimiz nokta şudur:
“Ey insan, eğer insan olduğunun farkında değilsen, eşrefül mahlukat olduğunun bilincinde değilsen, bari hayvanları örnek al da belli bir bilince ve belli bir seviyeye yüksel.”
Elbette, insan olduğunun şuurunda olan, merhamet, şefkat, ciddiyet, hassasiyet içerisinde davranan ve vicdan sahibi her insan, fıtratını kaybetmemiş her insan, “ancak insanlığından örnek alır.” Elbette bunda bir tereddüt ve ihtilaf yok.
“Kendini bilmek” diye Filozofların ve alimlerin üzerinde durduğu, şairlerin sık sık gündeme getirdiği bir ilke var.
Zaten “kendisini bilen” insana hiçbir şey gerekmez. O bilinç ile her şeyi başarır.
“Kendini bilmek” ilkesinden kastım şudur: “Nefsini bilmek ve Allah’ı tanımaktır.”
Nefsini bilmek ile Allah’ı tanımak çok çok birbirine yakın, hatta aynı manaya gelen hususlardır.
“Nefsini bilen Rabbini bilir” (Men arefe nefsehu, fekad arefe Rabbehu) veciz sözü zaten bunun için söylenmiştir. (Bu sözün Hadis-i Şerif olduğu da ihtimal dahilindedir)
Evet, işin aslı budur.
Kendini bilse insan, hiçbir şeyi örnek alması da gerekmez.
Öyleyse, işin sırrı kendimizi bilmektedir.
Kendimizi bilmek derken de sakın, bilgi alma ve zihni bilgiyle doldurmak değildir. Önemli olan irfan sahibi olmaktır.
İrfan demek, “içsel duyuşlar ve hayattaki asıl vazifemizin farkında olmaktır.” Yüreğinden içsel duyuşlar ile hayattaki asıl vazifesini, kulluk görevini bilen kişi “kendisini bilen” kişidir. O kişi zaten Zümer Suresi 9. Ayette övülmektedir.
“De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”
Burada ima yoluyla, kendini bilen kişilerin üstünlüğü vurgulanmaktadır.
İnşallah biz de bilenlerden oluruz. Vesselam.
Not: “Ey okuyucu! Bu ilginç başlığa bakarak bu yazıyı okumuşsan ve yazı sonunda bu husus üzerinde (kendini bilmek hususunda) seni düşünceye sevk etmişsem, ne mutlu bana!”