Ne tuhaf bir yerde yaşıyoruz değil mi? Ne kadar farklı şeylere sevinip farklı şeylere hüzünleniyoruz.
Bazı şeyleri görürken, birçok şeyi görmezden geliyoruz. Kimileri bir ekmekle karnını doyurmanın sevincini yaşarken, kimileri pırlantasının küçüklüğünden yakınıyor. Peki biz hangi hayatın içindeyiz?
Görmek istediklerimizin mi yoksa gerçeklerin mi? İnsanoğlu o kadar garip bir varlık ki her daim fazlasını ister, asla yetinmez, yetinmek nedir bilmez. Mesela televizyonda çocukları tarafından terk edilmiş yaşlı bir teyze görürüz, sayarız söveriz, kızarız, bazen ağlarız bile ama hiç aklımıza gelmez aslında suçlunun biz olduğu.
Şimdi diyeceksiniz ki bizim suçumuz ne? Bizim suçumuz bencillik. Yalnızca at gözlüğüyle görüyoruz dünyayı. O teyzeye ağlarken nice yaşlıların, nice kimsesizlerin bizi beklediğini unutuyoruz. Onları kimsesiz yapan hayat değil, aileleri de değil. Bizleriz. Onlar bizim çocuklarımız, bizim annelerimiz, babalarımız... O kadar unutmuşuz ki sevmeyi, o kadar unutmuşuz ki görmeyi... Beceremiyoruz... Ne yazık ki insan olmayı beceremiyoruz...