2022 yılı itibarıyla, son beş yılda evden uzaklaştırılan erkek sayısı 2 milyonun üzerinde. Yıllık evlenme sayısı, ortalama 580.000 civarında.
1990’larda, yıllık 90.000 civarında boşanma olurken; son yıllarda, yıllık boşanma sayısı 180.000 civarında. 3 evliliğe karşı 1 boşanma var.
Boşanmaların %33ü ilk 5 yılda, %22'si ikinci 5 yılda olmakta. Yani evliliklerin %55'i, ilk 10 yılda KESİNLİKLE sona ermektedir.
Bu da demektir ki; her 10 yılda bir, kaba hesapla 180.000 yıllık ortalama ile 1,8 milyon * 2 kişi = 3,5 milyon dul kadın ve erkek ortaya çıkıyor demektir.
Bu mesele Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT)’den daha önemli bir mesele aslında. Kimse bu kapsamdaki sorunlar için sokaklara dökülmüyor nedense! Ne iktidarın ne de muhalefetin, bu konuda ele avuca gelir ve bilinir bir projesi var!
Bir insan; kolay kolay ocağını yıkmaz, ölür de kolay kolay dile düşmez, boşanma davası için kolay kolay mahkemeye gitmez.
Gittiyse, bu iş artık bitmiş, gönül ve ruh birliği ortadan kalkmış, müzakere ve uzlaşma ihtimali ortadan kalkmış, taraflar birbirini çekemez hâle gelmiş ve birbirine gönül kapılarını kapatmış demektir!
Şartları daha fazla zorlamanın, gönül ve ruh bağı kopmuş iki insanı bir arada tutmaya çalışmanın anlamı ve gerekçesi yoktur!
Tarafların çok gönülleri varsa, yeniden evlenirler; herhangi bir engelleyen yok!
Temel tutum itibarıyla: Evlenirken devlete sorulmaz, devletin fikri ve muvafakati alınmaz, “gözün gördüğü gönlün sevdiği ile” evlenilirken; boşanırken devletin rızasını almak, ne zaman vereceği belli olmayan kararını beklemek, “gözün görmek istemediği, gönlün iğrenme noktasına geldiği” ve genellikle sadakat duygusunun ortadan kalktığı biri ile aylarca devlet zoru ile bir arada kalmak: Zulüm, cinnet, cinayet ve zinanın temel sebebidir!
Artık sevmediğin birine hizmet etmek veya sevmediğin birinin ihtiyaçlarını karşılamak; eziyet ve cefadır!
Bu acı ve ızdırap verici durumun üstüne tuz biber ekmek ve tüy dikmek olan “süresiz nafaka ödeme zorunluluğu” ise; erkeğin mağduriyetini daha da arttırmakta ve yeniden ev ocak sahibi olmasını önlemekte, erkeğe hayatı çekilmez hâle getirmekte, erkeği eli kelepçeli-ayağı prangalı mahkûm gibi çaresiz bırakmaktadır.
Ancak, evlilik sürecinde erkek kendini geliştirip kariyer ve kalıcı ekonomik ve sosyal faydalar edinirken; evlilik içi sorumluluklarını yerine getirme görevi gereği eğitim görme ve meslek edinme hakkını terk eden kadınların, boşanma nedeniyle ağır şekilde mağdur olduğu da bir gerçektir.
Evlendikten 20-30-40 yıl sonra haklı veya haksız nedenle boşanan kadın; akraba ve çocuklarının yanında sığıntı olarak yaşamak zorunda kalmakta, temel ihtiyaçlarını karşılamak için dahi onların eline bakmak zorunda kalmakta, ona bakmakla yükümlü olan varsa onun ekonomik ve psikolojik yükünü arttırmakta ve hattâ kadın tamamen sokak ortasında ve kimsesiz kalmaktadır. Aynı şey, aslında erkek için de geçerlidir.
Eşi vefat ettiği için dul kalan kadınlara ve erkeklere, başka bir geliri olup olmadığına bakılmaksızın dul maaşı verilirken; boşanma nedeniyle dul kalıp “dezavantajlı grupta” yer alan kadınlara herhangi bir maaş verilmemektedir.
Kadın yaşamak için gelir elde etmek zorunda ise ve gelir getirici bir mesleği de yoksa, erkek de nafaka ödeyemez duruma geliyorsa, o zaman çare ne olmalıdır ve bu çareyi kim üretmelidir?
İşin ilginç yanı; ortalama vatandaş evlilikleri açısından düşünüldüğünde, çalışanların %35’inin asgarî ücret ve %20’sinin asgarî ücretin biraz üzerinde gelir elde ettiği Ülkemizde erkek için ağır bir yüke dönüşen nafaka, aslında kadının ihtiyacını karşılamaktan da uzaktır.
Bu bağlamda, boşanma amacıyla hâkim huzuruna gelen taraflara, bir defa daha düşünme uyarısı yapılmalı; davada ısrar ediliyorsa, derhal boşanma gerçekleştirilmelidir.
Boşanma kararı için şahit mahit dinleme beklenmemelidir. EN BÜYÜK ŞAHİT, TARAFLARIN KENDİSİDİR.
Şahit ve deliller, evliliğin devamını değil; tarafların haklılık ve haksızlığına göre, sorumluluk ve haklarını belirler.
Ne yani; şahit ve deliller “Bu karı koca birbirine sırılsıklam âşık, birbirlerini deliler gibi seviyorlar!” beyanında bulunup evliliğin devamını mı sağlayacaklar? Durum bu şekilde ise, tarafların mahkemede ne işi var?
Bir iş sözleşmesinde, sözleşmeden çekilmek isteyen taraf; “bedelini ödemek/bedeline katlanmak kaydıyla”, kimsenin rıza ve muvafakatini gözlemeden, tek taraflı olarak dilediği zaman sözleşmeden çekilebilmektedir.
Evlilik de “Allah’ın emri Peygamberin kavli” ve Anayasa yükümlülükleri çerçevesinde yapılan bir sözleşme=akit ise; boşanmak isteyen taraf, aynı şekilde “bedelini ödemek/bedeline katlanmak kaydıyla”, kimsenin rıza ve muvafakatini gözlemeden, tek taraflı olarak dilediği zaman sözleşmeden çekilebilmelidir.
Bu kapsamda, boşanma davalarında İLK YAPILACAK İŞ; HAKLI HAKSIZIN TESCİLİ DEĞİL, TALEBİN TESCİLİ OLMALIDIR.
Boşanma kararı ile birlikte; derhal e-haciz yöntemi ile her iki tarafın EVLİLİK SONRASI GERÇEK KİŞİ ÜZERİNE KAYITLI maddî ve manevî varlıklarına ipotek konulmalıdır.
Hemen eşzamanlı olarak maddî ve manevî varlıkları edinme şeklini ispat yükümlülüğü dâhilinde, tarafların mağdur olmasına mahal vermeden, hak sahibine hakkı intikal etmeli ve kalan mal üzerindeki e-hacizler hızlı bir şekilde kaldırılmalıdır!
Bu sebeple; engelli, mahkûm, yaşlı, ölüm nedeniyle dul gibi dezavantajlı gruplara verilen avantaj ve istisnaların, Dinimizdeki mehir hakkı da gözetilmek suretiyle, “boşanma sebebiyle dul kalan kadınlar”a da verilmesi gerekmektedir.
Eğer mehir, ailenin ihtiyaçları için harcanmışsa -ki, %99 öyledir- ve erkek bunu ödeyemiyorsa, sabit bir mehir devlet tarafından ödenmelidir.
"Anlaşmazlık nedeniyle" olan boşanmalarda: Boşanan kadın meslek sahibi değilse, erkek, evlilik süresi ile orantılı şekilde “süreli nafaka” ödemeli; devamında, kadının meslek edinme imkânı varsa, meslek edininceye kadar devlet tarafından sürekli nafaka verilmelidir.
“İffetsizlik, hayasızlık ve sadakatsizlik nedeniyle" olan boşanmalarda: Erkek, kadına nafaka ödememeli, Boşanan kadın meslek sahibi değilse ve kadının meslek edinme imkânı varsa meslek edininceye kadar devlet tarafından nafaka ödenmelidir.
Bu bağlamda çeşitli ortamlarda dillendirilen ancak henüz kanunlaşmayan “25 yıl evli kalan ve geliri olmayan ev hanımlarına, doğrudan ya da borçlanma yoluyla emeklilik hakkı verilmesi” hususunun gündeme alınması faydalı olacaktır.
Sonuç olarak, Türk toplumu için büyük bir yaraya dönüşen ve kangren hâlini alan bu soruna bir an önce el atılmalıdır.