İsa Aleyhisselam bir beldeye uğradı. Belde halkının tamamının ölmüş, yüzleri üzere sokaklara atılmış olduğunu gördü.
“Ey Havariler! Bu kavim Allâhü Teâlâ'nın gazabına ve azabına uğrayıp helâk olmuşlar. Eğer Allah'ın rızasına nail olsalardı bazısı diğer bazısını defnedebilirdi” buyurdu. Havariler:
“Ey Ruhullah! Onların hallerini bilmeyi isteriz” dediler.
İsa Aleyhisselam Cenab-ı Hakk'a dua etti. Kendisine “Gece olunca onlara seslen, sana cevap verecekler” diye vahyolundu.
Gece olunca İsa Aleyhisselâm yüksekçe bir yere çıkıp:
“Ey belde ahalisi!” diye seslendi. Aralarından birisi
“Buyur, ey Ruhullah” diye cevap verdi. Hazret-i Îsâ:
“Bu haliniz neden oldu, bana bildir?” dedi.
“Yâ Ruhullah, biz bolluk içinde yaşayan bir topluluk iken bir anda böyle fena halde helâk olduk. Çünkü dünyayı çok severdik, günahkârlarımıza itaat ederdik, marufu ve hayrı emretmez, münkerden ve fenalıklardan birbirimizi menetmezdik” dedi.
“Dünyayı nasıl severdiniz?” diye sordu;
“Çocuğun annesini sevdiği gibi. Elimize dünya malı geçince sevinirdik, bizden uzaklaşınca da üzülür, ağlardık” dedi.
“Diğer arkadaşların niçin bana cevap vermediler?” diye sordu:
“Zira onlar iri gövdeli ve sert tabiatlı zebaniler elinde ateşten gemlere vurulmuşlardır” dedi.
“Ya sen nasıl cevap verebildin?” diye sordu. Adam:
“Ben de onlar arasında idim, lakin onlardan değildim. Azab inince beni de onlarla birlikte yakaladı. Şimdi cehennemin kıyısında durmaktayım. Buradan kurtulacak mıyım, yoksa -neûzü billâh- cehenneme mi atılacağım, bilmiyorum” dedi. (Hilyetül-Evliya)