Fedakârlığa devam et

Bahattin Demiray

Yüce Allah’ın rızasını kazanmak ve imtihan için yeryüzüne gönderilen insan, Allah'a ibadet ve kulluk ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayıp samimi ibadet etme, anneye babaya iyilikle muamele etme, kocanın karısına, kadınında kocasına iyiliği, akrabalara, yetimlere, yoksullara ve yakından başlayıp uzak komşulara darda-yolda kalanlara, arkadaşa, öğrenciye, Salih amel ile iyilik güzellikle yardımsever olmadır. Eline geçeni yedirme, içirme, insanlığın faydasına olacak yapılara sarf etmedir. Kendi menfaati, nefsin hastalıları olan, gurur, kibir, kin, ırkçılık, haset, israf, cimrilik, kötü alışanlıklar, açgözlülük v.b. içinde bulunulmamalı, egosu ve desinler için değil, insanlığın mutluluğu adına yapmalıdır. Yardım da, iç içe dairler çizildiğinde iç halkadan başlayıp dış halkaya kadar geniş bir alanı içerir. Allah'ın insana dünyada bahşettiği mal, mülk, güç, kuvvet, irade ve yetenekler sonucu kazançlar ahreti kazanma adına birer borçtur.

Bu borcun teminatı olarak da bizlerin nefsi Allah (c.c) katında rehindir. Kişi, evlat, malı, mülkü, bu kazançtaki güçleri ve iradeyi sağlam biçimde doğru yolda kullanarak iyilikler yapıp sevaplar kazanmak suretiyle nefsini satın almak amacıyla borcunu öderse Cenneti ha kazanacak ameli satın almış olur.

İnsan kendi kusurlarını bilemez, din kardeşine sorarak, kusurunu öğrenebilir. Sadık dost, arkadaşını tehlikelerden koruyan tavsiyelerine uyup yerine getirdikten sonra gerçekle yüzleşendir.

Dosdoğru namaz kılanın her türlü kötülükten korunacağı kitabımızda bildiriliyor. Herkes ne ekerse onu biçer. Rüzgar eken, fırtına biçebilir. İyilik eden de iyilik biçer. Allahü teâlâ çok merhametlidir. Bir tohuma, bire on ve daha fazla mahsul verir. İyilik yönünden bir adım atana çok şeyler ihsan eder. Günahlarına pişman olup göz yaşı dökerek  af ve özür dileyenin günahlarını affedileceği bildiriliyor. Yeter ki insan hatasını bilip özür veya af dilemesini bilsin! "Ben artık mahvoldum, Allah beni affetmez" diye düşünmek çok yanlıştır. Zararın neresinden dönülürse kârdır. (Allah artık beni affetmez) diyerek günahlara devam etmemeli, günahım çok diye tövbeden kaçmamalı. En büyük günahların da tövbesi dünyada olur. Ölünce pişmanlığın faydası olmaz.

Hadis-i şerifte buyruldu ki:(Ev almadan önce komşu, yola çıkmadan önce arkadaş edinin! Yolculuktan önce de azık tedarikine çalışın!) [Taberani] "Komşu üç kısma ayrılır. Birisinin üç hakkı vardır; komşuluk hakkı, yakınlık hakkı ve İslâmiyet hakkı. İkincisinin iki hakkı vardır; komşuluk hakkı ve İslâmiyet hakkı. Üçüncüsünün bir hakkı vardır; komşuluk hakkı ki bu kitap ehlinden ve Allah'a şirk koşan komşudur." Buyurmuştur.

Medine sokaklarında münadiler:

– Resulullah mescidin önünde muhtaçları bekliyor. Miskin derecesinde ihtiyaç sahibi olanlar ile hisselerine düşecek yardımı alsın, kimse mahrum kalmasın!

Efendimiz Mescidin önüne muhtaç gelenlerin hisselerini veriyor, onlara tebessümle bakarak mutluluğunu da açıkça hissettiriyordu.

O’nun en büyük mutluluğu insana yardım, insana hizmetle, ihtiyaç sahiplerinin sıkıntılarını gideriyordu.Elindeki yardımda, yardım isteyecek insan da bitti, ötelerden kan ter içinde nefes nefese koşup gelen bedevi bir nefeslendikten sonra;.

– Yardım dağıttığınızı söylediler onun için nefes nefese koştum; ama yine de yetişemedim! Çok üzgünüm! Yardım istekleri hepsi de zaruri ihtiyaçlarıydı. Dağıtılan yardım tümüyle verilmişti. Efendimiz şefkatle baktı bedeviye. Sonra da; – Üzülme ihtiyaçlarını yine alacaksın. Hem de hiçbirini bırakmaksızın!

– Nasıl? Diyerek heyecanlandı yoksul adam. Efendimiz kelimelere basa basa konuştu:

– Şimdi buradan kalk, şehrin içine dal, ihtiyaçlarını nerede bulursan al ve aldığın satıcılara da de ki: “-Mal bana ait, parasını ödemek de Resulullah’a! Allah’ın Resulü ödeyecektir. İstediğimi verin!” de.

Yardım kalmayınca ve verecek parası olmayınca muhtaçların ihtiyaçlarını karşılamak üzere borcunu yükleniyor, insana hizmeti bu şekil de de yapıyordu.

Adam sevinçle çarşının yolunu tuttu. Olaya şahit olan Hazreti Ömer de; – Ya Resulallah! Sen gücünün yettiğiyle mükellefsin, yoktan da vermekle değil. Elinde olanı tümüyle dağıttın, geriye bir şey kalmadı. Neden başkalarının borçlarını da yükleniyor, onların ihtiyaçlarını da karşılamak zorunda bırakıyorsun kendini? Bu kadarı da fazla değil mi?

Bu sözlerden hiç de memnun olmayan Resulullah’ın yüzündeki tebessümün kaybolduğu görüldü. Halbuki o ana kadar çok mutluydu, tebessümü hiç eksik etmemişti.

Bu defa da masum bir adam söze karıştı;

– Ya Resulallah sen Ömer’e bakma ver, Allah da sana verir, dedi.

Bu söze memnun olan Resulüllah’ın tebessümü tekrar yüzünde belirdi ‘fedakarlığa devam et’ sözünden memnun olduğu anlaşılıyordu. Selam ve Duayla…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.