Sağım-solum, önüm-arkam mobbing. Kamu ya da özel sektör ayrımı olmaksızın her yerde feryatlar yükseliyor ve ancak küçük bir kısmından haberdar olabiliyoruz. Haberdar olduğum sadece birkaç mobbing olgusunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Mağdurların güvenliği, kişi ve kurumların itibarı için isimlere yer vermeyeceğim.
Bu acı çok büyük. Vicdan ve merhamet sahibi herkesin buna dur demesi gerekiyor. Mağdurların aklına gelmemesi için intihar, cinnet ve cinayetlerden bahsetmek istemiyorum. Buyurunuz; İstanbul’a yakın bir Anadolu şehrinde, hayatının henüz baharında genç bir kadın doktor feryat ediyor. Birilerinin yasal olmayan ve yazılı emir vermekten çekindiği bir talimata itiraz ettiği için geçici görev ile başka bir yere gönderiliyor. Yetmezmiş gibi akıllanmazsan başka yaptırımlarla da karşılaşırsın mesajı ile korkutuluyor!
Başka bir Anadolu şehrinde işinin uzmanı ve tecrübeli bir psikiyatr doktor yapılan baskılara dayanamayıp kamudan istifa edip serbest hizmet vermeye başlıyor. Kendisine yapılan baskılar, unutulacak gibi olmadığından hukuk yoluyla mücadelesini başlatmak için teknik destek vermemi talep ediyor.
İstanbul’da entelektüel duruşu, tecrübeli ve çok yönlü bir çalışan olmasına rağmen kamu kurumunun farklı bir bölümüne kendisine yapılan baskılardan ve belalardan kurtulmak için geçiş yapıyor. Aradan 7,5 yıl geçtiği için sorunlar bitmiştir düşüncesiyle eski yerine tekrar dönüyor. 7,5 yıl sonra eskisi gibi yeniden baskılar başlıyor. Tansiyonu fırlıyor. “Başkanım, yaşama sevincimi yitirdim. Bu sorun aile huzurumuzu da bozmaya başladı. Eşim ve oğlumla ilgilenemez oldum. Ne yapmalıyım, lütfen bir yol gösterebilir misiniz?” diye yazıyor.
Yine bir Anadolu şehrinde üniversite rektörü, bir sendikanın temsilcisine mobbing uyguluyor ve başka yere sürüyor. Bu haberi ilgili konfederasyonun genel başkanı basın açıklaması ile kamuoyunun bilgisine sunduğu için haberdar oluyorum.
Özel sektörde bir işçi arıyor ve “Başkanım bize mobbing yapılıyor ama bizi işten atarlar diye korkumuzdan şikâyet de edemiyoruz” diyor. “Cesaret edip şikâyet etsek de çoğunlukla yine biz haksız duruma düşürülüyoruz.” Başka bir işçi kamuda şef vekili olan birinin yaptığı baskılara artık dayanamadığını ve sinirlerine hâkim olamamaktan korktuğunu bana anlatarak, “Nasıl bir yol izlemeliyim?” diye danışıyor.
Mobilyanın başkenti Ankara Siteler’ de, bir işvereni mobilya alımı için ziyaret etmiştim. İçi adeta yangın yerine dönmüştü. Çalışanın kendisine, verdiği işlere (alttan yukarı mobbing), müşteri ve iş arkadaşlarına (eşitler arası mobbing) karşı davranışları ile kendisine verilen zararları örneklerle anlatmıştı. Boşluklardan yararlanarak kendisine karşı davalar açıldığını, davalara ayırdığı zaman, mahkeme masrafları, tazminatlar ile kimi kamu görevlilerinin çektirdiklerini anlatırken öfke patlaması yaşıyordu. Benzer durumda küçük ve orta ölçekli çok sayıda iş adamı bulunduğunu anlatıyordu. Ekonomik nedenlerden dolayı teknik donanımı iyi olan danışman personel istihdam edilememekte, kendi bilgileri de yetersiz kaldığından iflasa varabilen sorunlara yol açtığı tarafımızca da bilinmektedir.
Bir sendikadan diğer sendikaya geçiş için çalışana yapılan baskı ve tehditler, sendika üyesi olduğu için işverenin savurduğu “İşten atarım!” tehditlerinden dolayı işsiz kalma ve açlık korkusu, koşulsuz biat etmeyenlere ve kendisi için tehdit gördüklerine yönelik karalama ve iftira atma (terör örgütleri ile ilişkilendirme gibi) tehditleri, okullarda ders programı ile tehdit, kuruluşlarda nöbet ile tehdit, yer ya da bölüm değişikliği ile tehdit, yasal izinlerinde zorluk çıkarma, yok sayma, itibarsızlaştırma ve daha neler neler…
Çalışma hayatımızın insana yaraşır bir iş ortamı olmasına katkı için yıllardır köşe yazıları yazıyorum. Tv-radyo söyleşileri, ajans, gazete, dergi ve web haber sitelerine verdiğim demeç, açıklama ve röportajların sayısını hatırlayamıyorum. Sosyal medyayı etkin kullanarak işveren, işveren vekili, yönetici ve çalışanların bilinçlenmesi için çaba sarf ediyorum. Memnuniyetle söylemeliyim ki 2009 yılından bugüne kadar mobbing konusunu kavramsal olarak elbirliğiyle ülkemiz insanına öğretmeyi başardık. Bu yetmez, yetmiyor. Kulakları sağır eden ve vicdanları paramparça eden feryatlar yükselmeye devam ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan Beyefendiye, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sn. Prof. Dr. Vedat Bilgin'e, TOBB Başkanı Sn. M.Rifat Hisarcıklıoğlu’na, Memur-Sen Genel Başkanı Sn. Ali Yalçın’a, Kamu-Sen Genel Başkanı Sn. Önder Kahveci’ye, Kesk Genel Başkanı Sn. Mehmet Bozgeyik’e, Türk-İş Genel Başkanı Sn. Ergün Atalay’a, Hak-İş Genel Başkanı Sn. Mahmut Arslan’a, Disk Genel Başkanı Sn. Arzu Çerkezoğlu’na, Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu Genel Başkanı Sn. Özgür Burak Akkol’a ve mensuplarına çağrımdır.
İşveren, yönetici ve çalışanın kendisini sahipsiz görmediği ve mobbing konusundaki sorunlara çözüm sunan bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır. Yaşanan dramların azaltılarak son bulması için müstakil bir “MOBBİNG YASASI” önerimi ısrarla tekrar ediyorum. Yasa ile işveren, yönetici ve çalışan adil bir şekilde korunmalıdır.
Yasanın önceliği işveren ve yöneticiler başta olmak üzere tüm çalışanlara "eğitim ve rehabilitasyon" yoluyla çözüm sunmayı hedeflemelidir. Ancak, suç işleyenin de yanına kâr kalmayacak düzenlemeleri içermelidir. Çeşitli baskılar ve korkulardan dolayı hiç kimse kendisini sahipsiz görmemelidir. Örneğin işyerinde çalışana mobbing yapıldığına şahit olunuyor ancak, çeşitli kaygı ve korkulardan dolayı “görmedim bilmiyorum, duymadım / gördüm-duydum-biliyorum ama korkuyorum ya da bizden” gibi dört maymun tekerlemesi ile mağdur sahipsiz kalabilmektedir. Bu nedenle birçok mobbing mağduru yapılan baskıları ispatlayamıyor ve baskı yapanın da yanına adeta kâr kalıyor.
Yasal düzenleme, mobbing yaptığı ispatlanan kişinin kamu ya da özel sektörde yönetici olmasını engellemelidir. Bunu yapan işveren ise caydırıcı idari para cezaları ve bazı kamu imkânlarından (teşvik vb.) mahrum bırakmayı öngörmelidir. Verilen işi yapmayıp mobbing arkasına sığınarak mobbingi kötüye kullanan çalışana da suç durumuna göre idari para cezası, görev yeri değişikliği ve tazminatsız olarak iş sözleşmesi feshi gibi yaptırımlar ile yasanın genel çerçevesi çizilebilir. Talep edilmesi halinde teknik heyette gönüllü olarak görev almaktan onur duyacağımı da belirtmek isterim.
Canına kıyan veya içine kapanarak yaşama sevincini yitiren, iş verimi düşen veya yok olan her can, bu ülkenin ve insanlığın vazgeçilemez değeridir. Bu sorun, iş barışını bozmakla kalmayıp aile ve toplumsal huzuru da etkilemektedir. Vebaya dönüşen bu soruna neşter vurulmasının vakti gelmedi mi?