Bugünden itibaren gazetemizin bu sahifesinde “Filozofların Ahlak ve Devlet ve Üzerine Görüş ve Önerileri” başlığı altında ilim, tarih, kendi gözlemlerim ve tecrübelerimi de esas alarak sizlere güçlü ve sağlam bir Devletin nasıl tesis edileceği ve ahlak ve hukuk temelleri üzerinde nasıl yükseleceği üzerinde fikirlerimi sunacağım.
Dünya ve Kainat bir tasarım eseridir. Allah (cc), sonsuzluk evrenini ve içerisinde bir noktadan farksız Dünya’yı en kusursuz bir şekilde yaratmıştır. Kainatta boşluk kabul etmeyecek bir denge vardır. Kainat içerisinde insan, en mükemmel ve en zirve eseri oluşturur. Allah’ın yarattıkları içerisinde insan, ekmel yani en kamil tarzda yaratılmıştır. İnsan bedenen ve ruhen ekmeldir. Yani hiçbir yerinde, yaratılışının hiçbir noktasında bir kusur göremezsiniz.
Devletler de boşluk kabul edilmeyecek bir denge üzerine ve ekmel bir tarzda tasarlanmalıdır.
Tarihlerden beri çeşitli Devlet modeli ve sağlam ve güçlü Devletin kurum ve kuralları üzerine kafa yoran filozoflar görüş ve önerilerini yazmışlardır. Biz de bu husustaki filozofları gündeme getirerek onların fikirlerine yer verdiğimiz gibi, konu hakkında kendi görüş ve düşüncelerimize de yer vereceğiz.
Yazımızın ilkinde Alman Filozof Arthur Schopenhauer’ın ahlak, hukuk, Devlet ve siyaset görüşleri üzerinde duracağım:
19. yüzyılda yaşamış bir Alman filozof olan Arthur Schopenhauer’ın felsefesinin temelinde Filozof Kant’ın idealizmi bulunmaktadır. Felsefesini merhamet kavramına oturtan Schopenhauer için insan davranışlarındaki çeşitlilik, insani saiklerin başkalarının davranışlarına karşı verdiği tepkilerde yatar. Ona göre insan davranışlarının üç temel itici gücü/saiki vardır: Kötülük (kişinin başkalarının acı çekmesini hedeflemesi), bencillik (kişinin kendi rahatını hedeflemesi) ve merhamet (kişinin başkalarının rahatını hedeflemesi). Schopenhauer’a göre bencilliğin, kötülüğün ve merhametin her türlüsü bu sayede oluşmaktadır. Bilinçdışı gerçekler, diğer bir deyişle arzular, bilinçaltı olarak vardır. Sadece, arzularımızı/emellerimizi gözardı ederek hayatı, başkalarının mutluluğuna adadığımızda hayat manasız olmaktan kurtulacaktır. Aksi halde bencillik üzere yaşanan bir hayat eninde sonunda acı dolu, boş ve anlamsız bir hayat haline dönüşecektir.
İnsan, aynen hayvanlar gibi akıl, idrak ve izan ile vicdandan soyutlanmış olsalardı, bencil bir hayattan sonuna dek haz alabilirlerdi. Ancak durum öyle değil. İnsan belli noktadan sonra aklı, vicdanı, idraki ve vicdanı ile başbaşa kalacak ve bencilliğinden dolayı huzursuz olacaktır.
Filozof Arthur Schopenhauer Devlet üzerine olan görüşlerini adalet, merhamet ve vicdan temelinde yükseltiyor. Önceleri hayat ve kainat üzerine görüş ve fikir geliştiren Schopenhauer, Avrupa Ülkelerini derinden sarsan 1848 Devrimi'yle beraber Devletin rolü üzerine yönelmiş ve atıflarda bulunmuştur. 1848 Devrimleri:1848 yılında Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde ortaya çıkan isyan, devrim ve hürriyet hareketleridir.
Özellikle İtalya, Almanya, Fransa, Avusturya, Polonya, Romanya ve Macaristan bu dönemde büyük sarsıntılar geçirmiştir. Bu hareketler, o yıllardaki diğer büyük güçleri (Rusya, Osmanlı Devleti, Birleşik Krallık ve Hollanda Krallığı) de az da olsa etkilemiştir.
Doğanın özünde güçlünün zayıfı, büyüğün küçüğü ezmesine ya da onu yok etmesine müsaade eden bir tasarım vardır. Bu tasarım Dünyanın kendi mantığı içerisinde gereklidir. Dinler güçlünün zayıfı, büyüğün küçüğü ezmesine fırsat vermemek üzere manevi telkin ve öğütler getirmiş ve insanları ahiret inancıyla (iyilik yapan Cennete, kötülük yapan cehenneme gidecek inancıyla) sınırlamıştır. Devletler de aynı şeyi Dünyevi ceza ve mükafat ile yaparlar. Devletlerin zorlama gücü vardır. Devlet kötülük yapanları zorla mahpusa sokar ve başka benzeri kolluk güçleri vasıtasıyla sınırlar. Böylece güçlünün zayıfı, büyüğün küçüğü ezmesine ve zayıfların, küçüklerin hayatta zorluk içerisinde bırakılmasına izin vermez. (Nurhayat ÇALIŞKAN AKÇETİN, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/804080)
Schoenhauer Devleti, esas itibariyle herkesi harici saldırılardan ve sınırları içinde baş gösterebilecek ihtilaflardan korumak amacıyla varolan bir kurumdan ibaret olarak görür. Hiç kuşkusuz hak, ancak Devlet içinde korunma güvencesine sahiptir. Fakat hakkın kendisi Devletten bağımsız olarak mevcuttur. Çünkü o ancak güçle bastırılabilir, ama asla ortadan kaldırılamaz. Bu yüzden, Devlet insanın karşı karşıya kaldığı ve kendi başına değil, ancak başkalarıyla birlik olarak savuşturabileceği çok çeşitli saldırılarla zorunlu hale gelmiş bir koruma kurumundan başka bir şey değildir. Devletin hedefleri ise şunlardır: İnsanları insanlardan korumak. Yani güçlü insanların saldırısından zayıf insanları güvence ve koruma altında tutmak. (İç koruma) Toplumun fertlerini başka kavimlerin saldırısından korumak. (Dış koruma) İnsanların hak ve hürriyetlerini gerçekleştirmek. (İnsanı, kişilikli insan olarak bırakmak) (Nurhayat ÇALIŞKAN AKÇETİN, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/804080)
Schoenhauer, insan hayatına maddiyattan yani görünen alemden daha çok manevi, görünmeyen alemin etkili olduğunu belirtir. Maddi dünyanın gerçekleri çok fazla harici önem taşıyabilir fakat söz konusu olan deruni anlam ise bu bakımdan hiçbir kıymeti harbiyeleri yoktur. Dünyanın sadece maddi bir anlamı olduğunu ve manevi-ahlaki anlamının bulunmadığını söylemek, bütün yanlışların en büyüğü ve en tehlikelisi, en büyük ve en temel gaf, gerçek ruh ve mizaç sapkınlığıdır.
Alçaklığın gördüğü himaye, erdemin, hatta en nadir ve en büyüklerinin, aynı mesleğin mensuplarının elinden çektiği aldırmazlık, "hakikate ve büyük yeteneklere tahammülsüzlük, hatta garazkarlık”, bilim adamlarının kendi sahasındaki cehaleti, halis mamullerin neredeyse her zaman aşağılanması ve sadece sahtelerinin baş tacı edilmesi bütün Toplumlara az ya da çok, zaman zaman musallat olan ve Toplumun bedenini kemiren zararlı haşerat gibidir. (Arthur Schopenhaur’ın Hukuk Ahlak ve Siyaset Kitabı: file:///C:/Users/Administrator/Downloads/Hukuk%20Ahlak%20ve%20Siyaset%20%C3%9Czerine%20Arthur%20Schopenhauer.pdf)
Nasıl ki bir ağacı bir kurt, bir böcek içten içe kemirir, bir Toplumda, bir Devlet yönetiminde, alçaklara, menfaatperestlere müsamaha edilmesi aynı etkiyi gösterir. Nasıl ki, ağaca musallat olan kurt, böcek koca, dev gibi bir ağacı zamanla devirir, aynı onun gibi alçaklara ve menfaatperestlere müsamaha gösterilen bir Toplum ve Devlet de zaman içinde devrilir ve yıkılır.
Eğer bir Toplumda yönetimde zafiyet var ise ve herkes kötü gidişata seyirci kalınırsa, aynı maskeli balodaki gibi herkes kendisini gizlerse, herkes maskeli balodaki gibi keyfine bakarsa, sonuç felaket olabilir.
(Yazıya kaldığımız yerden devam edeceğiz)