Coğrafyası ile Türkiye tarımsal üretim için ideal koşullara sahip. Her bölgenin kendine özgü ürünleri var.
Ancak, Türkiye'nin tarımda önemli bir eksiği var. Tarıma ve tarımcılara gereken değer verilmiyor. Hep küçümseniyor, yok sayılıyor. Bu nedenle Türkiye hem tarım topraklarını hem de çiftçilerini kaybediyor.
Oysa nüfusu her geçen gün artıyor.
Bugünkü politikalarla bu ihtiyaca yanıt verecek tarımsal üretim sürdürülebilir mi?
Sürdürülemeyeceği çok açık. Çünkü, tarımda en önemli sorun yüksek girdi maliyetleri. Ürettiği ürünün bedeli ile maliyetleri karşılayamadığı için özellikle küçük çiftçiler üretimi bırakıyor. Üreticiyken tüketici konumuna geliyor.
Küçük çiftçi üretimden çekilirken bir yandan da tarıma yeni aktörler giriyor. Bu aktörlerin bir bölümü ilk kez tarımla tanışıyor. Bir bölümü ise deden kalma geleneksel tarımı daha modern koşullarda yapmaya çalışıyor.
Yeni aktörlerin tarıma girmesinin haklı gerekçeleri var. Dünyada tarım ve gıdaya yönelik yatırımlarda ciddi artış var. Dünyanın 8 milyarı aşkın nüfusunun 1.5 milyarı açlıkla karşı karşıya. Tarım ve gıda üretiminin gelecek 30 yılda iki katına çıkarılması gerekiyor. Ayrıca karlı bir alan olarak görülüyor. Bu nedenle tarımsal yatırımlara ilgi var.
Oluşan son tablo şöyle; tarımı bilen ama ekonomik gücü olmayanlar üretimden çekilirken parası olan ama tarımı bilmeyenler sektöre yatırım yapıyor.
Üretimde yaşanan bu değişim, gıda fiyatları ile tüketicilere doğrudan yansıyor. Son yıllarda gıda fiyatlarındaki artışın önemli nedenlerinden birisi bu. Fiyat artışları daha da devam edecek. Her ay bir iki tarım ürünü enflasyonun nedeni olarak suçlansa da üretim maliyetleri düşmedikçe, fiyatı artan ürünler tüketicinin cebini yakmaya devam edecek.
Bu sorunların yaşanmaması için öncelikle üretimi temel alan ve girdi maliyetlerini düşüren bir tarım politikasına ihtiyaç var.
Yeni kurulacak iktidarın mutlaka bu konuyu dikkate alarak önder çoftcilerle ortak politikalar üretmesi şart.
Geneli değerlendirecek olursak
Sadece AK Parti hükümetinin değil Atatürk dönemi hariç hemen hiç bir dönemde böyle bir politika olmadı. 1980 sonrasında tarımsal üretimi "ithalatla terbiye etme" anlayışı egemen oldu.
Bugün de bu politika, bu anlayış daha yoğun olarak sürdürülüyor.
Dikkat edin, fiyatı artan her ürün ithalatla "terbiye" edilmeye çalışılıyor. Üstelikte ithalat lobisi kalkan olarak kullanılıyor.
Son dönemde yaşanan örneklere bakalım.
Şeker soğan, patatesin, pirincin fiyatı artınca, tarım orman ve hayvancılık yakın tarih bakanları
Fiyat artışının üretimle, ürünlerin az olmasıyla ilgisinin olmadığını, spekülatörlerin, ithalat lobisinin oyunu olduğunu söyledi. İthalat lobisinin fiyatları yükselterek piyasayı yönlendirmek istediğini, medyanın da buna alet olduğunu anlattı. Bu söylem yeni değil. Her defasında tekrarlanıyor.
Her seferinde ithalat lobisinden şikayet ediliyor. Suçlanıyor. Ama ne tesadüf ki her defasında da bu ithalat lobisinin istediği yapılıyor.
Şekerin fiyatı artınca, kamuoyu önünde ithalat lobisi suçlu ilan ediliyor. Sonra şekerin gümrük vergisi sıfırlanarak o lobiye ithalat kapıları açılıyor. Yani bir nevi suç ortaklığı. Pirinçte, buğdayda, mısırda daha birçok üründe aynı yöntem uygulanmadı mı?
Hayvancılıkta da durum farklı değil. Uygulanan yanlış politikalar sonucu üretim maliyetleri arttı. Sütte ve ette üretici, maliyetleri karşılayamaz noktaya gelince hayvancılıktan çekildi. Süt inekleri kesildi. Besicilik yapanlar işini sürdüremez duruma düştü. Bunun sonucunda et fiyatı yükseldi. Bakan çıktı medyanın karşısına "Bunu bir kaç spekülatör yapıyor. İthalat lobisi medyayı kullanarak ithalatı açmak istiyor. Hevesleri kursaklarında kalacak. Yeterince hayvanımız var ithalata gerek yok" dedi. Bir hafta sonra ithalat kapıları açıldı. Yine suçladıkları ithalat lobisinin istediği oldu.
Özetle, üretimi değil, ithalatı temel politika olarak benimseyen ve her adımda üretimi zorlaştırıcı kararlar alan hükümet ve/veya bakanlık acaba ithalat lobisiyle ortak mı çalışıyor?
Bu sorumun cevabı bu dönemde atılacak adımlarla cevap bulacaktır. Ülkem ve ülküm için ben bu işi gündemde tutmaya devam edeceğim. Kamuoyunda da destek beklediğimi bilmelerini istiyorum.