Pfizer Mı? Astrazeneca mı? Sinovak mı istersin?
Geldi gelecek dediğimiz aşının üzerinden neredeyse yıl geçecek, nihayet aşının yola çıktığının müjdesini Sayın sağlık Bakanı verdi. Buna rağmen günde iki milyon aşı yapma kapasitesi olan sağlık kuruluşlarında yapılan aşı sayısı yedi milyon kişiye ancak varmış durumda. Nedeni ise aşı yokluğu. Ama her defasında sayın bakan gel adamım gel aşı geldi çağrısında bulunuyor.
Beceriksiz bir salgın yönetiminin sonucunda hem can kaybımız büyük oldu hem de maddi varlıklarımızı yitirdik. Bu ihmaller zincirinin vardığı üçüncü dalganın pik yaptığı noktaya geldik. Ülke can kaybına ve mal kaybına uğruyor, biz halen ölme eşeğim ölme bak burundan yapılan sprey icat ediyoruz, bak yerli ve milli aşı üretmeye çalışıyoruz demekten geri kalmadık. Günlük vaka sayısı neredeyse kırk bini bulacak duruma geldi. Ölüm oranlarında görülen artış ürkütücü boyuta ulaşmış durumda. Yeniden 150 üstü rakamları aşmış durumdayız. Türkiye’nin salgın haritası yeniden kırmızıya dönmüş durumda.
Hastanede yatarak tedavi olanların sayısında ki artış nedeniyle, hastanelerin bazı ünitelerini salgın için ayırmak zorunda kaldık. Hastanelerin bu yükü taşıyabilecekleri bile tartışma konusu. Hastanelerin yoğun bakım üniteleri, adeta Siyasi parti kongrelerinde olduğu gibi “LEBALEP” doldu taşıyor. Sağlık çalışanlarının ve hastanelerimizin çok iyi durumda olduğu söylenecek kadar iyi bir alt yapısı olmasına rağmen, salgına karşı yeterli önlem oluşturulamıyor. Sağlık çalışanları fedakârca çaba göstermişler, çok iyi yetişmiş değerlerini yitirmiş ve mağdur edilmiş olmalarına rağmen talep ettikleri maddi düzenlemeleri karşılanmamıştır. Yitirmiş oldukları değerlere rağmen yılmadan çaba göstermeye devam etmektedirler.
Sağlık Bakanının açıklamasına göre ülkede yitirdiğimiz can sayısı otuz bini aşmış durumda. Tabi bu rakam bilinen rakam, birde bunun bilinmeyen saklanan sayısı var ki dörtle çarpıldığında ancak ulaşılacağı söyleniyor. Bu gidişle yeteri önlemler oluşturulamaz ise hiçbirimizin yarın ne olacağı belli bile değil. Salgını önlemenin tek yolu daha işin başındayken alınamayan tam kapanmanın sağlanamayışı olmasına rağmen ihmal edilen ve yanlış müdahalelerle yönetilen ekonomide ki politikaların yarattığı sorunlarla bu günlere kadar uzatmaların oynanması ile gelinen ihmallerdir. Üçüncü pik noktası ise sorumsuzca yönetilen AK Parti kongrelerinde ki “LEBALEP” yığınların dağılışı ile salgın daha da yayılmacı bir durum göstermiştir.
Esnafta, toplumda, çaba sarf eden sağlıkçılarda bu sorumsuzca tutumdan ve sebep oluşturanlardan kızgınlıkla söz etmektedir. Vatandaşa maske-mesafe-hijyen diyenler acımasızca ceza kesmişler fakat iş kendi oy kaygıları nedenine gelince her kuralı çiğnemişlerdir. Bilim kurulunun kararlarına uyulması gerekirken, önlemler ve alınan kararlar siyasetin gölgesinde kalmıştır. Ciddiye alınmayacak kadar ileri giden saray şovmenlerinin göstermelik çıkışları ancak şovdan öteye gitmemiştir. Alınacak tedbirleri ramazan ayının gelişine erteleyip bağlamak bile bu zaman içerisinde, ölümlerine neden oluşturduklarımızın günahını almış olmak demek değil midir?
Tam bir kapanmaya gidilmesi artık geçte olsa bir zorunluluktur. Geldiğimiz noktada ki veriler bizi buna zorlamaktadır. Şayet bu tedbirleri oluşturamazsak daha da kötü bir tabloyla karşılaşabiliriz. Tam kapanmanın sağlanması durumunda esnafın-işletmelerin-çalışanların başta olmak üzere milyonlarca insanımız işini gücünü kaybedecektir. Daha şimdiki durumda bile borç batağına battığı için canına kıyanlar olmuştur. İhmalleri ve sorumsuzlukları nedeni ile bunlara sebep oluşturanlar günahlarından nasıl arınacaklardır. Devlet hazine garantisi verip olmayacak yatırımlara kucak açmak yerine öncelikle kendi insanının geleceği ve bekası için kesenin ağzını açıp fedakârlık yapması gereklidir. Her türlü yolsuzluğa göğüs gererek, israfı önleyerek, İstanbul kanalı gibi gerekli olmayan yatırımlardan çıkarak, vurguna talana dur diyerek, kendi siyasi emellerine göre değil, siyasi ayırım yapmadan ayrıştırmadan toplumun tümünü kucaklayarak kaynak oluşturması gereklidir.
Salgın siyasi ayırım yapmadan ayrıştırmadan can alıyor. Salgında şu partiden bu partiden diye ayırım yok. Yandaş veya değil diye bir ayırım da yapılmıyor. İktidarın da, devletin de ayırım gözetmeden yardım elini uzatması toplumun desteklenmesi gereklidir. Sadece mangalda kül bırakmazcasına laf üretmekle sorunlar çözülemiyor. İşin arkasında sağlam bir ekonomik temel yapısı oluşturulmuş olması ve para yatıyor para. Kaynak oluşturmak için her sıkışıklık anında İBAN numarası vererek halkına başvurmak bile devletin güçsüzlüğünü çaresizliğini sergiler. Güçlü bir devlet sağlamanın yolu da doğru ve bilimsel uygulanan ve denetlenen, üretime istihdam yaratmaya yönelik politikaların uygulanması sonucunda ortaya çıkacak artı değerler ile sağlanır.
Sorumsuzca yapılan anlamsız ve getirisi olmayan yatırımların-israfın-lüksün sonucunda devlet elbette bu gibi afetlerde insanına kaynak oluşturacak parayı bulamaz. Nutuk atmayı oyalamayı biraz olsun erteleyerek, siyasi çıkar gütmeden, gel adamım gel Pfizer da geldi- Astrazeneca da geldi Sinovak ta var demeyi bırakıp toplumu oyalamadan kendi mili ve yerli aşımızı yaptık diyerek uygulamaya geçip varlık gösterirsen ancak işi kurtarabilirsin. Tabi aşı yerine su ve soda karışımını aşı diye topluma yutturmazsan.