Dünyayı bir gemiye benzetmeliyiz. Bizden önce, bizler ve bizden sonra gelen insanlar da bu gemide İlahi emir gereği ahreti kazanabilme veya kaybedebilme tercihini yapma amacı ile seyahat etmek zorunluluğundadır. Dünyayı, bizleri, canlı ve cansız varlıkları, galaksileri yaratan yüce yaratıcımız gemiye sahip olma yerine, koyduğu kanunlara göre hareket etmemizi istemektedir.
Bu gemideki yolcular kendi özgür iradeleri ile seyahatleri süresince mümin, münafık, kafir, fasık, müşrik, deist, ateist, tabiatperest, Budist, Hıristiyan, Yahudi, Derezî (Dürzi), zındık, mühlid, Selefi, Vehhabi, Şia, Mecusi vb. yapıları tercih ederek yolculukları son bulmaktadır. Yolcuların, geminin seyrine müdahale etmeleri değil, yaşadığı zamanda kendine, çevresine ve insanların yaşamına zarar verme ile gideceği yurdunu belirlemeleri söz konusudur.
Hadisi şerfite; Numân b. Beşîr (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah’ın çizdiği sınırlara riayet ederek İslam’ı yaşamaya dikkat gösterenlerle, riyakarlık ve yağcılıkla Müslüman geçinenlerin durumu denizdeki bir geminin alt ve üst katını kur’a çekerek paylaşan insanların durumuna benzer. Bunlardan kimisine geminin alt kısmı kimine de üst kısmı düşer. Aşağıdakiler su almak için yukarı inip-çıkarlarken yukarıdakilerin üzerlerine su sıçrattılar. Bunun üzerine yukarıdakiler şöyle derler: “Yukarıya çıkarak bize eziyet etmenize müsaade etmeyeceğiz.” Aşağıdakiler de şöyle derler: “Biz de geminin alt kısmından bir delik açarak suyumuzu oradan alırız.” Eğer üsttekiler, alttakileri yapacakları bu işten el çektirmezlerse hepsi birden boğulup ölürler, onlara engel olurlarsa hepsi birden kurtulurlar.” (Buhârî, Şerike: 6)
Her Müslüman 54 farzdan biri olan ‘emribilmaruf ve nehyianilmünker’ iyiliği emredip kötülükten sakındırma, Kur’an ve Resulüne samimi bir şekilde sarılarak riya ve kibir göstermeden, üzerinde yolculuk ettiği geminin sınırlarına uyma ve koruma olmalı, bıraktığı çocukları ile gelecekteki kuşakları için gemiyi koruma inancının gereğidir.
Allah’ın emirleri ve yasakları arasında, emirlere temiz bir zemin oluşturulması bakımından öncelikli haram, israf ve kötülük, temizliğine önem verilmesi gerekmektedir. Nasıl ki, önce iman edip sonra ibadet ve amel yapılıyorsa, nankörlük, küfür ve şirk varken yapılan ibadetin bir anlamı yoksa aynı şekilde açıkça işlenen günah ve haramlarla birlikte, yapılan farzların edasının da anlamı zayıflamaktadır. Allah’a karşı isyan niteliğindeki haramlar için gerekli nehyi münker yapılmalıdır ki, farzların edasının bir anlamı bulunsun.
Müslümanların yaşadığı bir toplumda, kendilerine ait bir kültür yerine kâfir milletleri yansıtan kültürlere imrenmesi, ailelerin parçalanması ve değersiz hâle gelmesi, akraba bağlarının kopması, aşırı boşanmalar, nikâhsızlığa karşı duyarsızlık, şans oyunları ve kumara rağbet, yardımlaşma, dayanışma, zekat, öşür ve sadakaya önem verilmemesi, ellerde telefonlarla boş faydasız işlerle, ahlaksız filmlerle meşgul olunması, can ve mal güvenliği endişesi taşımaması, ahlâkın değer yitirmesi, çocuk oldukları gerekçesi ile küçüklerin isyanına seyirci kalma, gençleri genç oldukları için hoş görme, özgürlüğü için özel hayatıdır diye müdahale etmeme, ‘’Benimle mi kazandın, günahsa benim sana ne diyenler’’ Haramlara, günahlara ve isyanlara duyarsızlık yanlıştır. Ölçülü ve kurallı bir şekilde Müslüman’ca bir tavır muhakkak gösterilmelidir. Alenen işlenen haramlara karşı gemiyi korumamız İlahi emir gereğidir. Allah’a karşı işlenen her günah ve haram, O’na bir isyan bayrağı, insanlık gemisinde açılmış bir delik gibidir. Bu delik yüzünden de gemi su almaktadır. Gemi su alıyor olduktan sonra, yolculardan bir bölümünün kendilerini ‘delik açanlardan olmamakla’ savunmaları, onların içinde bulunduğu geminin batmasına engel olmaz. İnsan haklarına sığınarak, kendi egoist çıkarları doğrultusunda gemiyi batırma hakkı olamaz
Müslüman olarak, kuran, hadis ve ilmihal bilgisi ile yaşamımız güzelleşirken, evlerimize, işlerimize, ibadet yerlerimize sokulan, haramlar, günahlar fesat gemisi hâline getirmekte, eski yolcular üzerinde helak olma ibret ve öğüt olsun diye bildirilmiş olmasına rağmen, o gemide bulunan yolcular, gemiye zarar verebileceklere karşı ittifak etmek zorundadırlar.
Dünya sevgisi, malının ve makamının elinden gitmesinden korkanlar, zaman ve kazanç israfı içinde olanlar, bir takim zatları Allah ile birlikte tartışılmaz ad edenler, kibir, cimrilik, cehalet ve nankörlük hastalığına saplananlar, fitne ve fesat yayanlar, aralarındaki dostluk ve iyiliğin tesirinde kalarak sessiz kalmanın, insanlar tarafından daha çok sevilmesini sağlayacağını düşünenler. Dininin emirlerini ciddiye almayanlar, kendini ibadete adadığı için çevresinde olup bitenlere neme lazım diyenler, kendi menfaatine halel geldiğine gösterdiği tepki ve hassasiyeti dinin emirlerine göstermeyenler sonunda, fitneler ve bid’atler çoğalmış, ülkede güven bunalımı oluşturmuş, olanlar, gemiyi delmeye devam etmektedir.
Camiler neredeyse birkaç safa hitap etmekte, ayet hadise göre yaşama, amel etme olup, ilahi emirlere duyarsız bir toplum olunmuştur. Yeni nesil yetiştirmede, maddi gelişmeler, manevi ilerlemenin önünde set olmuştur. Resul’den bize ulaşan anlayış, iman-amel-ihlas yolu takip edilmelidir. Kendi ruh nefis, akıl halkamızda amel, cihat, şahadet, ilim, ibadet, zikir, sünnet, farz gibi kavramlar samimi bir şekilde uygulanmalıdır. Selam ve duayla…