Bazen tefekkür eder ve gençlik yıllarımda nasıl bir halde olduğumu düşünür? Şimdi ne haldeyim diye kendime sorarım. Gençlik yıllarım ve şimdiki halim arasında bariz farklar olduğunu hemen fark ederim.
Nasıl mı farklar var? Söyleyeyim. Daha fazla idealist ve daha fazla kararlı idik. Ve daha fazla umut dolu idik. Bazı şeylerin değişeceğini düşünür ve iyiye doğru gideceğimiz yönünde kuvvetli umutlar taşırdık. Zamanla bu düşüncelerimizin yerini karamsarlık almadı değil. Gerçi yine umutluyuz, yine kararlıyız, ancak eskisi kadar değil. Yine idealist düşünceler içindeyiz, ancak eskisi kadar değil.
Kendi gençliğimi artık geri getiremem ve gençliğimdeki kadar kararlı, gözü pek ve idealist, umutlu ve heyecanlı olamam. Şimdi bunu bir tarafa bırakalım ve şimdiki, yaşadığımız bu çağdaki gençlerimiz ne istiyor? Bunun üzerinde duralım.
Kamu yönetimi anlamında ne istiyor? Nasıl bir kamu yönetimi istiyor? Bu soruyu cevaplayalım. Bu soru cevaplarken de temel dayanağım şu: Elbette gençlerle zaman zaman hasbihal etmişliğimiz ve seminerlerde sık sık kendilerine hitap etmişliğimiz ve seminer sonrasında da sohbet etmişliğimiz var. Bunların yanında, etrafımızdaki gençleri müşahede ediyoruz. Kendilerinin düşüncelerini öğreniyoruz. Sosyal medyadaki paylaşımlarını vakit buldukça takip ediyorum. Bunların hepsini bir araya getirerek gençler nasıl bir kamu yönetimi istiyor sorusunu cevaplamaya çalışacağım.
Evet, gençler nasıl bir kamu yönetimi istiyor? Soru bu. Sizi çok fazla merakta bırakmayayım ve kendi sorduğum soruyu kendim cevaplayayım: “Gençler, "ahlak, adalet ve etik değerlere dayalı bir kamu yönetimi istiyorlar.” Bu kadar net ve bu kadar açık. Gençlerimiz bunu istemekle kalmıyorlar, acilen gerçekleştirilmesini de bekliyorlar.
Bu husustaki gözlem ve tespitlerimin kaynağını yukarıdaki satırlarımda belirttim. Bu gözlem ve tespitlerim sunduğum seminerlerimde çok kez teyit edilmiştir.
Mesela, bir Üniversitede “Kamuda ahlak, adalet ve etik değerler” konulu seminerde de bunu bizzat gözlemledim.
Seminerim 3 saatten fazla sürdü. Öğrenci Kardeşlerim şahsımın sunumunu pür dikkat dinlediler. Bu pür dikkat dinlemeleri, benim semineri başarılı ve çok kaliteli sunduğum mânâsına gelmez. Konu oldukça ilgi çekici ve öğrenciler de bu hususta oldukça meraklı idiler. Seminer 3 saati aşan bir süre sonunda bittikten sonra soru-cevap faslına geçildi.
Sorular birbiri ardınca peş peşe yağmaya başladı.
Bir öğrenci "siyasi etik yasası ne zaman çıkacak" diye sordu. Bir başka öğrenci "dindar ve namaza hassas her insanın neden her zaman örnek ahlaki eylemler de sergilemediğini" sordu. Bir diğer öğrenci "adalet ile eşitlik arasındaki farkı" sordu.
Bir başka öğrenci "kapitalizmde ihtiyaçların sürekli kasden arttırıldığı, marka bağımlılığı ve tüketim çılgınlığının etik değerlere olumsuz etkisini” sordu. Öğrenciler sordular da sordular.
Daha bunun gibi onlarca soruya muhatap oldum.
Evet, gençler, "ahlak, adalet ve etik değerler" konusunda oldukça meraklı ve ilgililer ve "adaletli bir kamu yönetimi" istiyorlar.
Gençlerin bu isteklerini çok makul ve çok yerinde karşılıyorum. Bir Ülkede adalet yoksa hiçbir şeyin değeri yoktur. Bir Ülkede ahlak ve etik değerler bozulmuşsa kimse huzur içinde değildir. Bir Ülkede yolsuzluk ve yozlaşmalar çoğalmışsa Devlet’e olan güven dibe vurmuştur. Manevi değerlerin olmadığı, huzur ve güvenin kalmadığı bir toplumda kim yaşamak ister? Elbette, aklı başında olan insanlar bunu istemezler.
Aklı başında olan herkes, ister genç, ister orta yaşlı ve isterse de yaşlı olsun, ahlak ve adaletin geçerli olduğu bir yönetim ister. Çünkü, böyle bir yönetim tüm toplum için huzur ve mutluluk demektir. Yolsuzluğun yaygın olduğu Ülkelerde ise bir avuç mutlu azınlık vardır. Yolsuzluğun yoğun olduğu Ülkelerde gelir dağılımında adaletsizlik vardır.
Elbette aklı başında olan insanlar, toplumun tamamının huzur ve mutluluk içerisinde olduğu bir yönetimi isterler. Gençler de bunu can-û gönülden istiyorlar. Bu hususta orta yaşlılara ve yaşlılara göre daha hassaslar.
Yaşlılar ve orta yaşlılar artık umudu kesmiş ve ahlak ve adalete dayalı bir kamu yönetimini mümkün görmüyorlar. Çünkü yaşadıkları bunca tecrübe insanımızı etkili ve adil bir kamu yönetiminin tesis edilemeyeceği noktasında (maalesef) karamsar ve kötümser konuma sokmuştur.
İnsanlar artık bu hususta inançlarını yitirdiler. Birileri insanımızı kötü olan yönetimi gösterdi. Bu "birileri" neredeyse bir asırdır mevcuttur. Bu dert yeni değil, adaletsiz yönetim yeni değil. Asırlardır süren bir mesele.
Evet, gençlerimiz ısrarla ve hassasiyetle “adalete ve ahlaka dayalı kamu yönetim istiyorlar.” Evet, gençlerimiz özellikle ve titizlikle “adil ve ehil yöneticiler istiyorlar.” İnşallah gençlerimizin bu istekleri en kısa vakitte gerçekleşir. Dileklerimiz ve dualarımız hep bu yöndedir.
Bizim derdimiz bağcıyı dövmek değildir. Bizim derdimiz üzüm yemektir.
Bu Dünya’da gençlerin huzurlu olmadığı ve geleceğini karanlık gördüğü bir ahvali düşündükçe içim parçalanıyor ve merhamet duyuyorum. Zaten bu yazdıklarım da merhametimin bir yansımasıdır.
Kimsenin karşısında değilim, kimsenin tarafında da değilim. Hakk’ın tarafında ve haksızlığın karşısındayım. Gençlerin geleceğini düşünmekten başka da bir maksadım yoktur. Yaşımız 60’a yaklaşmış. Ne yaşayacağımı ve ne kadar hayatta kalacağımı da bilmiyorum. Gençler adaletli bir yönetimde yaşarsa ve bunda benim de katkım olursa yattığım yer Cennet Bahçesi olur. Yaşarken de böyledir. İnşallah yaşarken görürüm. İşte maksadım bu.
Son sözü, yönetimde adalet denildiğinde ilk akla gelen kişiye bırakıyorum: “Adalet olmadıkça yönetimin, edep olmadıkça asaletin ve cömertlik olmadıkça zenginliğin hiçbir değeri olmaz” diye sesleniyor adalet timsali Hz. Ömer (ra) Efendimiz. Ey Ömer (ra) yattığın yer cennet bahçesi, kabrin pürNur olsun. Amin. Ya Ömer! Sevgili Peygamberimizin (asm) en başta gelen talebesiydin. O’ndan (asm) ilim aldın ve O’ndan (asm) öğrendin. Ne buyuruyor Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed (asm) dinleyin: “Allah Teâlâ kendi gölgesinden başka gölge bulunmayan kıyamet gününde, yedi kimseyi kendi gölgesinde barındıracaktır. Bunlar: Adaletli devlet reisi. Rabbine ibadet ederek yetişen genç, gönlü mescitlere bağlı kimse, birbirlerini Allah rızası için seven, bu sevgiyle bir araya gelen ve ayrılan iki kişi, kendisiyle beraber olmak isteyen itibar sahibi ve güzel bir kadının isteğini “Ben Allah’tan korkarım!” diyerek geri çeviren erkek, sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar gizli sadaka veren adam ve tenhada Allah’ı anıp gözleri yaşla dolan kişidir.”
Söz bitmiştir, mesaj alınmıştır umarım. Vesselam…