Gençler AR-GE için çalışın ve çabalayın

Ahmet Sandal

Bu sahifeyi takıp edenlerin bildiği üzere Anadolu Gazetesinde, “Başarmak İçin Başla” isimli kitabımı bölüm bölüm yayınlıyoruz. Bu hafta kitabımın 142. sayfasından 159. sayfasına kadar olan bölümlerde yer alan fikirlerimi sizlere anlatacağım. Başarmak İçin Başla isimli kitabım 6. kitabımdır. Bu kitabımda özellikle Gençlerimize tavsiye ve rehberlik mahiyetinde bilgi ve tecrübelerimi anlatıyor ve hayatta başarıya ulaşmak için gereken hususları anlatıyorum. Maksadımız başta Gençlerimiz olmak üzere tüm İnsanımıza yol göstermek ve yardımcı olmaktır. Haydi hayırlısı.

Bu hafta AR-GE faaliyetlerine dikkat çekeceğim.

1-Araştırma ve Geliştirme Faaliyetleri (AR-GE)

Popüler bir kavram vardır. AR-GE dedikleri kavramı bilirsiniz. Araştırma ve Geliştirme dedikleri bu kavram, başarılı şirketlerin başarısının sırrıdır.

Dünyada başarılı ve gelişmiş Ülkelerin AR-GE’ye ayırdıkları bütçe insana bir fikir veriyor.  Gelişmemiş Ülkelerde ya da başarıyı yakalayamamış şirketlerde toplam bütçe (Gayrisafi Milli Hasıla) içerisinde AR-GE’nin payı % 1’leri bile bulmazken, başarılı şirketlerde ve gelişmiş Ülkelerde AR-GE yatırımlarının yüzdesi yeri gelir % 5’lere dahi ulaşır. İşte fark burada.

Kimse kimseye kusur bulmamalıdır. Herkes kusuru önce kendinde aramalıdır.

Dinimiz bize ilmi ve araştırmayı emreder. Kur’an-ı Kerim’de ve Hadis-i Şerif’lerde, ilim, araştırma ve çalışma üzerine o kadar emir ve tavsiye var ki, bu hususları bir bir sıralasak bir kitap hacminde yer tutar.

Araştırmak ve ilmi çalışmalar ile toplumdaki okuma alışılanlığı arasında çok büyük bir bağ vardır.  Okuma alışkanlığı yüksek toplumlar, aynı zamanda AR-GE faaliyetlerine büyük önem veren toplumlardır.

Gelişmiş Ülke insanlarının (mesela bir Almanın, bir Japonun)  seyahat anında ellerinde kitap bulunması ve onu okumaya çalışması, bizim insanlarımızın ise seyahat anında boş boş sağa-sola bakması bu hususta bir fikir veriyor.

Bir tarafta okumaya ve AR-GE’ye önem veren bir toplum, diğer tarafta ise vaktini boşa harcayan bir toplum var.

Her işin ya da her meselenin icra edilmesi ve çözülmesi için çeşitli yöntemler ve farklı bakış açıları mevcuttur. Bir sorunu geçici tedbirlerle çözmek de vardır, kökten ve bütünüyle çözmek de vardır.

2- AR-GE Faaliyetleri Kökten Düşünmeye Dayanır

Geçici tedbirler ancak bir yere kadardır. Geçici tedbirler bir evdeki toz-toprağı “halının altına doğru süpürmek” tabiriyle ifade edilen göz boyamadır ve birilerini kandırmak için başvurulan bir yoldur.

Bu yol hiç de uygun bir yol değildir. Hiç de doğru bir yöntem değildir. İster kamu, isterse özel sektör yönetiminde olsun, meşhur, ancak yanlış bir söz vardır:

“Benden sonra tufan.”

Dar ufuklu ve idealist olmayan yöneticiler (klasik yöneticiler) “benden sonra tufan anlayışı” (daha doğrusu anlayışsızlık) üzerindedir. Klasik yöneticiler, lider yönetici olmayanlar hep “günü kurtarma” telaşındadırlar. 

Günü kurtarma değil de geleceği planlama ve gelecekteki büyük hedeflere ulaşma derdinde olan lider yöneticiler kökten düşünür ve pratik çözümlerle hedefe en kısa yoldan ulaşır.

“Düşünmek” derken de “yüzeysel düşünmek” değil, aslolan “kökten düşünmektir”. Yüzeysel düşünenler tozu-toprağı “halı altına saklarlar.”

Yüzeysel düşünenler “benden sonra tufan” kurnazlığıyla hareket ederler. Bunlara değil, her vakit, her daim “kökten düşünmeye ihtiyaç vardır.” Planlama yapılırken de, yapılan planlamaların uygulama sonrasında da kökten düşünmek gerektir.

Yürürlüğe konulan bir fikrin, bir planın uygulama sonuçlarını görmek ve değerlendirmek, mevcut durumu dönemsel olarak gözden geçirmek ve (varsa hatalar) onları bir daha ortaya çıkarmayacak şekilde gidermek yöneticiler ve uygulayıcı durumda olan herkes için vazgeçilmez bir sorumluktur.

Hatadan dönmek kârdır ve yanlıştan vazgeçmek erdemdir. 

Kurumların yetkililerinin, işyerleri yöneticilerinin bu anlayışta olmaları gerektiği gibi elbette her fert de kendi şahsi hayatında bu anlayışta olmalıdır.

Ancak, bir deli ya da ancak bir kibir hastalığına düşen zavallı  hatasında ısrar eder. Hatada ısrar etmek en büyük hatadır.

Ortaya çıkan sorunların çözümü için köklere kadar inerek kapsamlı analizler ve ilgili herkesi işin içine katarak geniş değerlendirmeler yapılmalıdır. 

3-İpi Göğüslemek

Bir atletin en mutlu olduğu an nedir? Bir atletin en mutlu olduğu yer neresidir?

Elbette bir yarışmada birinci olarak “ipi göğüslediği an en mutlu olduğu andır ve birinci olduğu yarışmada son adımı atarak bitiş çizgisini geçtiği yer, en mutlu olduğu yerdir.

Başarmak mutluluktur. Başarılı olan insan, Dünyanın huzuruna sahip olmuştur.

4-Başaranların Şahanesi /

Başarısızların Hep Bahanesi Vardır

Her başarısızlık için nice nice bahane ve mazeret vardır. Ancak hiçbir bahane, başarının vermiş olduğu o şahane mutluluğun yerini alamaz.

Bahaneler ve mazeretlerin hepsi havada kalır. Ancak başarı dört dörtlük sağlam bir şekilde ayağı yere basar.

Hangi bahane olursa olsun, hangi mazeret ileri sürülürse sürülsün, hiçbirisi başarının yerini tutmaz.

Her Başarının Özgünlüğü ve Özelliği Vardır.

Başarılar takip edilir ve örnek alınır. Bu durum itibariyle her başarı özgün ve özelliklidir. Bir başarı örnek alınarak gerçekleştirilen diğer başarı da özgün ve özeldir.

Her başarının yalnız özelliği yoktur. Her başarının bir de güzelliği vardır.

Güzel bir şey be “başarmak!”

Elhamdülillah diyerek başarıyı kutlamak!

Güzel şey be!

5-Kendini Düşmanlarına Güldürtme!

Hayatta en bahtiyar odur ki, bu Dünyada dostlarını üzmemiş ve düşmanlarını da sevindirmemiş kişidir.

Dostlarını sevindirmek ve düşmanlarını da üzmek mi istiyorsun, sana iki kelimelik bir ikaz yeter:

Aklını kullan!

Kişinin aklı var, ancak aklını kullanmıyorsa, bu acayip duruma  ne denir? Aklın olmaması ayrıdır, aklın kullanılmaması ayrıdır.

Akıl var da kullanılmıyorsa sorumluluk vardır. Elbette aklı olmayanın sorumluluğu yoktur.

6-Aklı Olmayanın Sorumluluğu da Yoktur

Sevgili Peygamber Efendimiz, “aklı olmayanın dini de yoktur” diye buyurmaktadır.

Buradan çıkan sonuç elbette aklı olmayan dini yönden hiçbir mükellefiyete tabi değildir ve mesul de değildir.

Buradan şöyle de bir sonuç çıkar. “Aklı olmayanın ahlakı da yoktur.”

Akıl iyiliği emreder, bu akıl samimiyeti emreder, akıl ihlâsı emreder.

“Akıl Ruh’un Bir Yansımasıdır.”

Akıl ile ruh arasında bağlantı vardır. Akıl, ruhtan bir yansımadır. Nefis ise bedenden bir yansımadır. Nefis hayata ruh gözüyle değil, madde gözüyle baktığı için, “insana hazzını yükseltmeyi emreder, zevkine ve keyfine bak diye telkinlerde bulunur.”

Halbuki, ahlak, ruhun bir isteğidir. Beden, ahlakı değil, zevki ve keyfi öne çıkarır. Hiç kimsenin bedeni, “ben ahlaklı olmayalım” diye bir kuralı ve hedefi esas almaz. Beden, her zaman keyfi ve zevki öncelik olarak görür. Hiç kimsenin nefsi “iyiliği ve doğruluğu, hakkaniyet ve adaleti arzulamaz.” Herkesin nefsi, kötülüğü ve bencilliği arzular.

Yusuf Suresi 53. ayeti hatırlayalım: (Yusuf Dedi)“Nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.”

İnsanın nefsi öz olarak kötülüğü emreder. Bunu dizginlemek için insan aklı vardır. Ve insanın aklı da öz olarak iyiliği, ahlakı, doğruluğu, adaleti, hakkaniyeti, yardımseverliği, hoşgörüyü, sevgiyi, saygıyı emreder. İnsan nefsine uyarsa ahlakın dışına çıkar. İnsan aklına uyarsa ahlakın içinde kalır.

Her yerde, her vakit, her an, nerede olursan ol,

“Aklını Kullan”.

7-Söz Çok Mühimdir

 “Söylemediğin sözün hakimi, söylediğin sözün esirisin.”

Hz. Ali (ra)

 “Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı,
Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz.”

Yunus Emre

 “Söylediklerinize dikkat edin düşüncelerinize dönüşür. Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür. Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür. Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür. Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür. Değerlerinize dikkat edin,  karakterinize dönüşür. Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür.”

Gandhi

Söz insanı vezir de eder, rezil de eder. Söz çok mühimdir.

Küçük söz ve davranışlar büyür ve insanın kaderi olur. Bu nedenle hataları ve yanlışları daha en küçük haliyle dahi yapmamak ve her daim hatadan, yanlıştan kaçınmak gerekir.

8-Kendini Bilmek

 “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?”

(Zümer  Suresi, 9)

İnsanlar arasındaki asıl farkın kaynağı, ne zenginlikte, ne parada pulda, ne soy ve sopta, ne makam ve mevkide, ne boy ve posta, asıl fark şuurda. Asıl fark bilmekte. Asıl fark Dünya’ya neden gönderildiğini düşünerek idrak etmektedir.

 “Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (o inkarcı gibi) midir? (Resûlüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.” Ayetin tamamının meali de böyledir.

Bilmek, bilmek ve bilmek.

 “Nefsini bilen Allah’ı bilir.” Burada bilmekten kasıt elbette kendini bilmektir. Nefsini bilmektir. Allah’ı bilmektir. Bu saydıklarımı bilmeyen kişi neyi bilirse bilsin boştur ve cahildir.

Cahilin asıl manası okula gitmemiş ve okumamış kişi değil, Allah’ı bilmeyen kişi cahildir, isterse profesör olsun. Allah’ı bilen kişi Âlimdir, isterse hiç okumamış olsun. İşte bu ikisi asla aynı olmaz

9- Değer Bilmek

Üretilen her ürün, meydana getirilen her eser, ortaya konulan her çalışma bir emek, bir alın terine dayanır. “Emek ve alın teri” de nedir diyerek geçmeyin, çok kıymetlidir.

Bir marangozun günlerce uğraşarak imal ettiği bir tahta sandık, hele bir de kapakları işlemeli ise, ne kadar da emek verilmiştir ve ne kadar da “göz nuru” dökülmüştür. Bir teşhir salonunda gördüğünüz el işlemeli sandığa bakarken, onun meydana getirilişindeki beyin ve kol gücünü, üretim süresini, onun için harcanan maliyeti ve tüm üretim unsurlarını düşünerek dikkatlice bakın ve değeri görün. Dikkatsizce bakarsanız “sandık” deyip de geçersiniz.

Bir tarlada açmış çiçeklere de aynı hassasiyetle dikkatlice bakın. O çiçek kendisini göstermeden önce nice nice aşamalardan geçerek büyümüş ve varlıklar dünyasında yer almıştır.

Değer bilmek için ince düşünmek gerekir.

Sırf değer bilmek için değil, hayatı anlamak ve idrak etmek için de ince düşünmek şarttır. İnce düşünmek farklı ve mutlu olmayı beraberinde getirir.

10-İnce Düşünmek ve Hayret Etmek

Dağlarda eşsiz nadide çiçekler gördüm. Hepsi de bir Sanatkara işaret ediyordu. Öyle muazzam bir tasarım eseriydiler ki, hayretle temaşa eyledim. Bir dağ çiçeğinin taç dediğimiz tepe kısmında, yapraklarında ve nazenin gövdesinde ne bir fazlalık, ne de noksanlık vardı. Ve daha muhteşem olan husus bu denli muhteşem bir eser çok tabi ve basit bir sunumla sergileniyordu.

İnsanoğlu bir icat ya da eser inşaa ettiği zaman eserin kendisinden çok müştemilatı göze çarpar ve rahatsızlık verir.

Halbuki muazzam çiçeklerin sunumu da muazzam bir şekildeydi.

Bir insanların icat ettiği diyaliz makinesine bak ve bir de Allah'ın muazzam yaratıcılığının harika bir örneği olan böbreğe bak. Tefekkür ve hayret et.

Diyaliz makinesinin ağırlığı 100 kg ve günde 400 litre kan temizliyor ve 2 ya da 4 filtreye sahiptir. Günde 1500 litre kan temizleyen insan böbreği ise 2.4 milyon filtreye sahip olup ağırlığı da 100 gramdır.

Bir de hayvanlar alemine bakalım. Her biri birer merhamet timsali olan hayvanlar dünyasındaki Annelere dikkat edin.

Bu hususta bir Anneye dikkat çekeceğim. Bu Anne, Arslan.  Hayvanlar aleminde kral.  Ve en şiddetli bir hayvan. Gözünü kırpmadan canavar gibi avına hücum eder ve parçalar.

Gel gör ki, Anne Arslan, kendi yavrusuna karşı olabildiğince müşfik ve merhametlidir. Bu canavar varlıklara Anne Merhameti bahşeden kimdir? Elbette, Allah’tır bu sevgiyi yaratan ve veren.

Bunu düşünmek ve hayret etmek gerektir.  Düşünmek ve hayret beraberinde araştırmayı getirir. Araştırmak da doğru sonuçlara ulaşmayı sağlar. AR-GE, yani Araştırma ve Geliştirme faaliyetleri bir Ülkenin kurtuluşudur. Buna da okumakla, ilme yönelmekle ve düşünmekle ulaşırız.

Evet, Evet, bu hafta da Yüce Rabbim (cc) nasip eyledi ve sizlere görüş ve düşüncelerimi açıkladım. Çok önEmli bir konuya dikkatlerinizi çektim. Yüce Rabbim (cc) nasip ederse daha sizlere nice nice fikir ve düşüncelerimi açıklayacağım. Haftaya inşallah kaldığımız yerden, “Başarmak İçin Başla” isimli kitabımın 160. sayfasından itibaren devam edeceğiz. Ya Kerim (cc), Ya Melik (cc), Ya Aziz (cc) . Dilimizde ve yüreğimizde hep iyilik ve doğruluk olsun. Yolumuz ve bahtımız açık ve aydınlık olsun. Amin…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.