Gençlik ve bumerang

Ahmet Sandal

Bu Ülkede gençlerimizin büyük çoğunluğu idealist düşünce ve fikirlerden uzak, gününü gün eden, yalnız anı yaşayan, hedefsiz ve boşlukta çırpınan birer zavallı durumundadır. Bu gerçeği görmek istemesek de bu böyledir. Maalesef, zavallı durumdaki gençlerimiz bugünümüz ve geleceğimiz için esasında en büyük tehlike ve tehdittir de. 

Bu tehlike ve tehdidi “Bumerang” ile açıkladım. Yazımın başlığını da bu şekilde belirledim. Yazımın tamamı okunduğunda “Gençlik ve Bumerang” bağlantısı anlaşılacaktır.

Evet bilinen bir gerçektir ki, sokak köşelerinde, şehrin meydanlarında, sağda-solda, AVM’lerde (Alış Veriş Merkezlerinde) eğlence yerlerinde, sosyal medyada görüp de üzülerek izlediğimiz gençlik maalesef,  başıboş haldeler, manen hedefsiz durumdalar, maddiyat ağırlıklı düşünmekteler, para-pul peşinde, manevi değerlerden ve Ecdadının izinden fersah fersah uzakta perişan vaziyetteler.

Öyle siz bakmayın bazı haberlerde geçen “işte Kur’an Kursundan şu kadar genç hafız oldu, genç kardeşlerimiz Ecdadının izinde, gençler namazda-niyazda” şeklindeki sözlere bakmayın. Tamam, bakın, bunlar güzel şey de, etkisi ne kadardır? Ya da bu güzel haberlerde ve hoşumuza giden sözlerde geçen gençlik tüm gençliğin oransal olarak kaçta kaçıdır? Bu soruların cevabı çok mühimdir. Bir tarafta milyonlarca gençlik boşlukta iken yüz bin, iki yüz bin genç kardeşimizin İslamî şuur içerisinde olması sevinilecek durum olsa da yeterli değildir.

Geçen günlerde bir haber okudum, ismini vermeyeyim ve reklamını yapmayayım, “iki meşhur ve çok izlenen Youtuber “çoğunluğu çocuklardan oluşan takipçilerine, maalesef ulaştığı milyonlarca çocuk ve gençlere alkol (içki) tüketmeleri tavsiyesinde bulundu.”

Bu haber karşısında “rezalet, olur mu böyle şeyler, nereye gidiyoruz?” türü bağırışları bırakalım.

Tamam Devletimizin Yetkilileri çocuklarımızı ahlaksızlığa yönlendiren o Youtuber’ler hakkında işlem başlatsın ve takip ederek gerekli adli soruşturmalar yapsın.

Ancak bu tedbir yetmez. Ciddi ciddi düşünelim ve tedbir bulalım.

Tabi en büyük ve gerekli ilk tedbir ailelere düşüyor. Ailelerden sonra Devlet’e ve tabii ki Diyanet İşleri Başkanlığına görev düşüyor. Diyanet İşleri Başkanlığı büyük bir çaba ve çok çok yaygın çalışmalar gerçekleştirmelidir. Toplum olarak herkesin ferdan ferde tedbir alması da gereklidir. Şahsen ben bir toplum ferdi olarak yazılarımda ve şiirlerimde gençlerimizi ve tüm toplumumuzu doğruya ve huzura yönelik çağrılarda bulunuyorum.

Tabi bizim çabalarımız yetmez.

Bir bütün olarak tedbirler gereklidir. Aile, Devlet ve toplum olarak gençlerimizin ecdadına yakışır, ilim ve irfan sahibi, ahlak ve edeple donatılmış fertler olarak yetiştirilmesi gerekir.

Bu hususta Diyanet İşleri Başkanlığına çok büyük görevler düşüyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı Camii, Kur’an Kursları ve diğer normal irşad merkezlerindeki vaaz, öğüt ve terbiye metotları yanında daha geniş kitlelere ve daha fazla çocuk ve gence hitap etmek üzere çalışma alanını genişletmelidir.

Gelin şu hususta düşünelim.

O iki Youtuber bir videosuyla milyonlarca çocuğu ve genci etkisi altına alırken bir Diyanet İşlerine bağlı çalışan Vaiz (vaaz veren, öğüt ve nasihatte bulunan) acaba kaç kişiye ve kaç çocuğa, kaç gence vaazlarıyla, ikazlarıyla ulaşabiliyor?

Şu sorunun tam sırası: “Diyanet İşleri Başkanlığı bir imanlı genci, bir şuurlu genci Youtuber olarak yetiştirip de ona gerekli desteği vererek çocuklara güzel ve faydalı şeyler anlatmasını, dinden, imandan bahsetmesini hiç düşündü mü?”

Çocukların dilinden çocuklar anlar, gençlerin dilinden gençler anlar. İnsanlar kendi yaşıtlarından ya da yaşça kendilerine yakın kişilerden duydukları sözlere daha fazla dikkat kesiliyorlar. Bu bilimsel ve psikolojik bir gerçektir.

Diyanet İşleri Başkanlığı bir genci ya da birkaç genci Youtuber olarak yetiştirmeyi düşünmelidir.

Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde ya da kelam-ı kibarda belirtilen bir emir vardır: “Düşmanın silahıyla silahlanın.”

Yani sizin karşınızdaki cahiliye kitlesi çocuklarımızı ve gençlerimizi nereden yakalayıp da oradan tesirleri altına alıyorlarsa aynı yöntemle siz de gençlerimizi İslam’a, imana, ahlaka, iyiliğe ve doğruluğa çağırın ve onların izlediği metotlardan giderek kitlelere hitap edin.

Yol ve yöntem budur. Yoksa camiilerde, Kur’an Kurslarında aynı kitlelere ulaşamazsınız. Çocuklar ve gençler camii ve Kur’an Kurslarına gitmiyorlarsa, onların gelmesini mi bekleyeceksiniz? Elbette hayır.

Diyanet İşleri Başkanlığı çocukların ve gençlerin en çok başvurduğu ve izlediği videoların olduğu internet sitelerinden yayın yaparak çocuklara ve gençlere İslam’ı, imanı, ahlakı, doğruluğu, iyiliği, helal ve haramları anlatmalıdır.

Tabi her şey Devletten ve Diyanet’ten beklenmemelidir.

Ailelere de büyük görevler düşüyor. Anne ve Babalar, ahlaksız o Youtuber’lardan uzak durmalarını tavsiye edecekler ve çocuklarını iyi yetiştireceklerdir. Aileler, zararlı faaliyetleri olan tüm dijital teknolojilerden çocuklarını uzak tutmalıdır.

Ancak şurası bir gerçek ki, Aileler, Anne ve Babalar çocuklarını gerekli şekilde eğitemiyor. Benim gözlemlediğim budur. Maalesef çoğunlukla böyledir ki, Ülkemizde Anne ve Babalar çocuklarını maddiyatçı yetiştiriyor. Çocuklarının önlerine daha çok maddi hedefler, para kazanmak, iyi bir meslek sahibi olmak gibi hedefler koyuyor. Çocuğuna “oku, adam ol, doktor ol, mühendis ol, para kazan, iyi bir meslek sahibi ol” diyerek papağan gibi tekrarlarda bulunan Anne ve babaların yüzde kaçı çocuğuna sık sık ve aynı tekrarlarla Kur’an’dan, Hadislerden öğütlerde bulunuyor acaba?

Maalesef, çok çok az sayıdaki Ebeveyn (Anne Babalar) bu hususta bilinçlidir.

Ülkemizdeki çocuklar ve gençler büyük oranda boşluktadır. Birçoğu ahlaksız Youtuber’lerin talebesi olmuş da gidiyorlar. Birçoğu etrafından ya da dijital ortamlardan etkilenerek yanlış yola sürükleniyor. 

Ah çocuklarımız ah! Ah gençlik ah!

Geçen günlerde şehadet yıldönümünde andığımız Ömer Muhtar, Libya'daki işgalci İtalyanları püskürten önder savaşçı korkusuz Mücahid Ömer Muhtar (doğum 1858- vefat 16 Eylül 1931) şu hakikati haykırıyor: Çocuklarınıza sütle birlikte Kur’an'dan öğütler verin. Boyları büyürken, kalpleri ve bakış açıları da büyüsün.”

Ey Mücahid Ömer Muhtar! Ey İslamî şuurun zirvesi Ömer Muhtar! Senin fikirlerine, senin ufkuna ve senin heybetli duruşuna hasretiz. Sen Sevgili Peygamberimizin (asm), sen Sahabelerin, sen Ebu Bekir’lerin, Ömer’lerin, Osman’ların ve Ali’lerin gerçek talebesi oldun ve mücahid yaşadın, muvahhid yaşadın ve mücahidane, muvahhidane can verdin. Şehadetin bizlere ışık ve rehber olsun.

Diyanet İşleri Başkanlığı aynı bir Ömer Muhtar hassasiyetinde hareket etmelidir. Maalesef, şu da gerçektir ki, İlahiyat Fakülteleri de bir Ömer Muhtar hassasiyetinde öğrenci yetiştirmiyor.

Maalesef, bu da gerçektir ki, İlahiyat Fakülteleri Ehl-i Sünnet İnancı doğrultusunda da öğrenci yetiştirmiyor. Belirttiğimiz hassasiyet ve doğrultuda öğrenci yetiştirmeyen İlahiyat Fakültelerinden mezun olanların da görev yaptığı Diyanet İşleri Başkanlığı bizim istediğimiz nitelikte gençliği yetiştirebilir mi? Vallahi, sorunun asıl mihenk ve önem taşıyan noktası bu sorulardadır.

Gençliğimizin düştüğü bu boşluktan kurtulmasında görev yalnızca Diyanet İşleri Başkanlığına düşmüyor. Milli Eğitim, Aile ve Kültür Bakanlıkları yetkilileri de gerekli tedbirleri almalıdır.

Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarımızda çocuklarımız ve gençlerimiz nasıl yetiştiriliyor? Ne siz sorun, ne de ben söyleyeyim? Bomboş ve tamtakır yetiştiriliyor.

Peki, aileler, Devlet ve toplum olarak gerekli tedbirleri almazsak durum ne olur?  Bu boşluktaki gençlik kime zarar verir?

Bu sorunun cevabı için yazımın ilk kısımlarında bir yabancı kelimeye dikkat çekmiştim. “Gençlik ve Bumerang” diye bir bağlantıdan söz etmiştim.

Bumerang nedir? Bumerang, “geri dönen şey” demektir. Bumerang, “atılan ve atıldığı yere geri dönen cisim” demektir.

Sözlüklerde bumerang hakkında şöyle bir tanım var: “Akasya, okaliptüs gibi sert ağaçların geniş çatallı dallarından yontulup kılıç keskinliği verilmiş kıvrık bir sopa biçiminde, atıldığı yere geri dönebilen, eski Mısırlıların, Hindistan’da kimi yerlerdeki halkın ve genellikle Avustralya yerlilerinin kullandığı bir av aracı.”

Buradan bu tanımdan hareketle sesleniyorum: İlk seslenişim bozgunculara!

“Ey nifakçılar, Ey bozguncular! Çocuklarımızı, Gençlerimizi bozmayın. Onları kötülüğe, eğriliğe, içkiye, kumara, fuhuşa ve yanlış şeylere yönlendirmeyin. O yanlış yönlendirdiğiniz çocuklar ve gençler bir bumerang gibi döner dolaşır ve tekrar sizi vurur.”

Gerçi yalnız onları vurmaz. Bu tehlike hepimiz için geçerlidir. Yanlış yönlendirilen gençlik, içki kumar ve tüm yanlış işler özendirilen gençlik tüm toplum için tehlikedir, tehdittir.

Bu seslenişim de tüm topluma!

 

Evlatlarınıza, gençlere, neslinize sahip çıkın, yoksa, hayırsız evlatlar, ahlaksız nesiller sizi zor durumda bırakır. Sizi döver, size söver ve hatta maazallah, sizi öldürür.

Tehlikenin, tehdidin ne kadar ciddi olduğunu anladınız sanırım.

Son söz olarak en büyük görevin Diyanet İşleri Başkanlığına düştüğünü de söylüyorum. “Gelin, bir Ömer Muhtar bilincine sahip İmamlarımıza ve Ehl-i Sünnet İnancına tam sahip olan Hocalarımıza gençliği irşada yönelik özel vazifeler verin.

Özel görevli İmamlar ve Hocalar sırf resmi görevi babında namaz kıldırma ve vaaz verme dışında özel olarak da çocuklarımızın ve gençlerimizin irşadına ve şuurlu hale gelmesine çaba göstermelidir.

Başka bir öneri olarak da Diyanet İşleri Başkanlığı, Youtuber kanalları açmalıdır. Ya da inançlı, imanlı gençlerin Youtuber kanalı açmaları için Diyanet İşleri Başkanlığı özel destekler vermelidir.

Ey Diyanet Yetkilileri! Kim ne diyecek, birileri itiraz edecek diye korkmayın.

Ey Diyanet Yetkilileri! Yanız Allah’tan korkun.

Gençlik, gençlik ve gençlik. Her şeyden daha mühimdir.”

Vesselam…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.