BBC'nin haberine göre, Bajau halkı, yaklaşık bin yıldır denizde dalgıçlık yaparak ve denizin sunduğu imkanlarla yaşamlarını sürdürüyor. Denize çakılmış kazıklar üzerine inşa edilmiş evlerde yaşayan bu topluluk, geçmişte zıpkınla balık avlayarak ve denizden kabuklu deniz ürünleri toplayarak geçimini sağlamış.
Ancak, bilim insanlarının yürüttüğü son araştırmalar, Bajau kabilesinin diğer insanlardan genetik olarak ayrıştığını gösteriyor. Kopenhag Üniversitesi'nden Melissa Ilardo'nun belirttiğine göre, kabile üyeleri neredeyse günlük yaşamlarının yüzde 60'ını su altında geçiriyor. Bu süre boyunca, vücutları dalışla uyumlu bir şekilde adapte olmuş durumda; kalp atış hızları yavaşlıyor, kan damarları büzülüyor ve dalakları kasılıyor, bu da oksijenin daha etkili bir şekilde kullanılmasını sağlıyor.
Araştırmacılar, Bajau kabilesinin dalaklarını incelediklerinde, su altında daha fazla kalabilmelerine yardımcı olan genetik farklılıklar tespit etti. Bajau kabilesi üyelerinin dalakları, aynı bölgede yaşayan diğer insanlara kıyasla yaklaşık yüzde 50 daha büyük bulundu. Bu, daha büyük bir dalak organının, su altında uzun süre kalma ihtiyacını karşılamak için önemli bir avantaj sağladığını gösteriyor.
Berkeley'deki Kaliforniya Üniversitesi'nden Profesör Rasmus Nielsen ve ekibi, Bajau halkının genetik haritası üzerinde çalışarak, bu farklılıkların altında yatan genetik kodları belirledi. Yapılan testler sonucunda, PDE10A geninin, Bajau kabilesinin su altında kalma yeteneğiyle ilişkili olduğu tespit edildi.
Ancak, bu değerli kültürün günümüzde karşılaştığı zorluklar da göz ardı edilemez. Kabilenin yaşlı lideri Santarawi Lalisan, Batı kültürünün etkisiyle gelen plastik atıkların denizlerini kirlettiğini ve geleneksel yaşam tarzlarını tehdit ettiğini belirtiyor. Plastik atıkların artmasıyla birlikte, kabile için denizde yaşamak her zamankinden daha zor hale geliyor.
Bajau halkı, binlerce yıldır süregelen dalgıçlık geleneğini sürdürerek, insan vücudunun doğal olarak su altında nasıl adapte olduğunu gösteriyor. Ancak, modern dünyanın getirdiği çevresel tehditlerle mücadele etmek zorunda kalmaları, bu benzersiz kültürün geleceği için belirsizlikler yaratıyor.