Gıyaben selamlaşırdık...

Süleyman Göksu

3 Şubat 2002'de Medine'de vefat eden Ali Ulvi Kurucu'nun, Ladikli Ahmet Ağa ile bir hatırasını nakletmek istedim...

Ben kendisini ancak 1955'de Türkiye'ye yeniden ilk defa gelebildiğim zaman şahsen görüp tanıyabildim. Fakat daha önceki yıllarda da, Ahmed Ağa, Konya'dan Medine-i Münevvere'ye gelip gidenlerle, fakire selamlar gönderirdi. Karşılıklı gıyaben selamlaşırdık.

Selamını emanet ettiği kimselere şöyle dermiş: " Ali Ulvi Efendi'ye, Hafız Makinacı Tahir Efendi'ye selam söyleyin. Onlar oraya çok lazım kimseler. Müslümanların işine hizmetine koşuyorlar. Bunlar cemiyet adamlarıdır. Cemiyetin hizmetine koşarlar. Vazifeleri kendilerine hastır..."

Böyle kendisiyle selam gönderdiği kimseler, merak edip bana, "Yahu sen Ahmed Ağa'yı gördün mü?" diye sorarlardı. Halbuki hiç görüşmemiştik.

Ahmed Ağa'yı 1955'de ziyaret ettim. Hanımın bir mide rahatsızlığı vardı. 1950'de başlamıştı. Devam ediyordu. Çaresi bulunamamıştı. İstanbul'a vardığımızda kayınbiraderim Hasan Sandıkçı Bey ile birlikte, Şişli civarında muayenehanesi bulunan meşhur mide mütehassısı Ahmed Rasim'e gitmiştik. O günün parasıyla elli lira muayene ücreti aldı ki, büyük paraydı. Muayeneden sonra, kendisinin perhiz için matbu kağıtları varmış, onları verdi. İşte patates haşlaması, yumurta haşlaması filan diye...

Konya'ya geldik, bir ay geçti, kadıncağız perhiz ediyor, ilaçları alıyor ama, rahatsızlık devam ediyordu. Doktor Ali Kemal Belviranlı Bey de bakıyordu, fakat hastalık geçmiyordu. Ali Kemal Bey:

"Doktor Ahmed Rasim, bizim hocamız sayılır. Onun tavsiyeleri de fayda etmedi. Acaba işin aslı nedir? Ağabey gel seninle bir de Ladikli Ahmed Ağa'ya gidelim. Hem kendisini görsün. Dua isteriz. Hem de Hızır aleyhisselama sorsun bakalım, bu hakikaten mide midir, başka şey midir? Geçmeyen bir hastalık mıdır? Allah muhafaza etsin, kanser manser bir şey midir?"

O günlerde Konya'da fazla otomobil yok. Doktor Ali Kemal ve Nuri Beylerde filan motosiklet var da araba yok... İsmail Topatan isminde, atölyesi olan, makine mühendisi bir kardeşimizin seyyaresi, otomobili var. Ali Kemal Bey dedi ki:

"Yenge, sen, ben, İsmail bey, Ladikli Ahmed Ağa'ya bir gidelim, şu hastalığı bir soralım..."

Ladik, Konya'ya elli kilometre kadar. Kadınhanı'na yakın. İsmail Bey, Allah razı olsun, arabasını tahsis etti, beraber gittik.

Vardık, Ahmed Ağa'yı bulduk, oturuyor. Bir köylü amca. Ziyaretçileri varmış. Ali Kemal Bey: "Ahmed Ağa, size Hacı Veyiszade Hocamın yeğeni Ali Ulvi ağabeyi getirdim." deyince, Ahmed Ağa:

"Yahu Ali Ulvi Efendi'yi bilirim, Medine'nin güllerindendir." diye bizi karşıladı, iltifat etti. Kahve getirdiler, içtik. Akşam yemeğine alıkoymak isteyince Ali Kemal Bey:

"Bu akşam davetliyiz, yemek yaptılar, beklerler. Biz bir ricaya geldik." dedi.

"Hayırdır inşaallah?"

"Yengemiz rahatsız, hastalık epeydir devam ediyor. Endişeyi mucip midir, korkulacak bir hastalık mıdır? Yoksa bildiğimiz gastrit filan mıdır? Ağabeyimiz bu hususta çok rahatsız. Bir istiharede bulunsanız... Amcalarının da selamı var.

"Kardeşim, inşaallah ben görüşürüm. Yarın sabah saat dokuzda, Ali Kemal Beyin muayenehanesine haberi bırakırım." dedi.

Konya elli kilometrelik yol, sabah dokuzda Ahmed Ağa nasıl, neyle gelecek?

O sırada Köprübaşı'nda dayımın evinde kalıyorduk. Ben sabah saat on sularında Ali Kemal Bey' geldim. Doktor:

" Ahmed Ağa, vaadettiği gibi saat dokuzda geldi: Merak edilecek bir şey yok, ne cinle alakası var, ne de kanser bilmem ne... Alelade bir mide rahatsızlığıdır. Merak etmesinler, zamanla geçecek. Bu hastalık kızıma bir çile, bir imtihandır, korkmasınlar, dedi. Selam söyledi... Ben gidiyorum, hocamı göreceğim, öğleyi arkasında kılıp, elini öpüp, Ladik'e döneceğim, dedi gitti..." diye haberi verdi.