Dünyanın en savunmasız kenti ve başkenti olabilir Ankara. Kente göçenlerin kendine benzettiği, toplumsal ve kültürel kargaşanın bir sükunet içinde kenti ince ince dönüştürdüğü, genelde olumsuz olan bu dönüşümün, tarihinden, geleneklerinden ve marifetlerinden kenti adım adım kopardığını söyleyebiliriz.
Ankara’nın hala 3’te 1’i yani 2 milyona yakın nüfus Ankaralı’dır ama bu bozulma ya da dönüşmeye karşı koyamıyor, gelene yenik düşüyor Ankaralı. Kişiliğini, ruhunu, kokusunu kaybediyor şehir. Günden güne arapsaçı bir kargaşaya dönüşüyor günlük yaşam. “Söyle” deseler tarif edemiyorsunuz kişiliğini.
İmparatorluklar birikimi var
Bu aslında dışarıdan gelene Ankara’nın ne kadar açık olduğunu, ayrımcılık huyu olmadığını da gösterir. Hep de öyle olmuştur. Ancak son 40-50 yıllık hele de son 25-30 yıllık dönemde kentin dokusunu, tarihi ve kültürel birikimlerini etkileyen, günlük yaşamını aksatan bir göç dalgasıyla karşı karşıyayız. Göçenle derdimiz yok, geldiği böyle köklü bir kenti kendine benzetmesiyle derdimiz.
Düzenli kentleşmesi en az 2 bin 700 yıl geriye giden, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi imparatorlukların birikimiyle yoğrulmuş, yönetimlerin çok zayıfladığı dönemlerde bile kendini yönetmeyi becermiş, Cumhuriyet’le başkentliğini liyakatiyle hak etmiş, ülkeye örnek dönüşümleri başarıyla uygulamış bir şehirden bahsediyoruz. Kişiliksizliği giydiremezsiniz bu şehre, ruhu öyle değil.
Ne yerli ne yabancısından..
İç Anadolu’dan, en çok Çorum, Çankırı, Kırşehir, Kırıkkale, Sivas, Yozgat ve ilçelerinden göç almıştır Ankara. Kendi ilçelerinden en çok Kızılcahamam, Bala ve Haymana’dan almış. Kendi şehirlerinden fazlası Ankara’da yaşar. Kurduğu dernekler, vakıflar gibi sivil toplum örgütleriyle hala kendi il ve ilçelerini önceler bu yapılanmalar. Çok sonra Ankara’ya sıra gelir.
1984-85 gibi Jamaikalılar, 1987-88 gibi Afganlılar, 1990’ların başında Iraklılar, 2000’ler gibi Somalililer akın etmişti Ankara’ya. 2013’den sonra Suriyeliler akın etti Iraklılar’ın yanında. Ayarın kaçtığı göçlerden biriydi bu göç. Kendi içine kapanık, Ankaralılar’dan kopuk bir yaşam tarzı sürdürdükleri için, toplumsal dokuya etki ettiler.
Kozmopolitleşen başkent
İstanbul, İzmir gibi içine alıp yoğuramayan Ankara, bir de böyle bozulmaya başladı. Çaresini bulabilmiş değiliz. Uzak Doğu’dan, Türk Cumhuriyetleri’nden, Kafkaslar, Balkanlar, Karadeniz etrafı, Orta Doğu, Afrika’dan misafirlerimizle tam bir kozmopolit şehri Kızılay’da görebilirsiniz.
Mazlumun yanında olmak, misafirperverliğimizdir övüneceğimiz. Gelenin, tarihi, kültürel ve toplumsal birikimi bozarak şehri kendine benzetmesi, önce faydalandığı bu niteliğine zarar verir şehrin. Sana kucak açan şehri, kendine düşman edersin sonunda.
Bozulması bizi de bozar
Korumak için sahip çıkan siyasilere, güçlü sivil toplum örgütlerine ve bilinçli Ankaralılar’a ihtiyacımız var. Boşta kalana, hazır sandalye vekillik verilen şehir olamaz Ankara. Kimseye faydası olmayan bir kentsel ve kültürel kargaşaya terk edilemez bu köklü başkent.
Biz de Ankaralı değiliz ama tarihi birikimi, Türk tarihindeki yeri, Cumhuriyet’in başkenti olması vasfıyla doğduğumuz, büyüdüğümüz toprak gibi sahip çıkıyoruz Ankara’ya. Bu birikim bizim, sulandırılması ve bozulması bizi de bozar.