Hz. Mus’ab Bin Umeyr
Gazetemizde bu günden itibaren, her hafta bir Sahabi Efendimizi (ra) hatırlatmak ve örnek hayatlarını okuyucularımızı tanıtmak istiyorum. Kısmet olur inşallah. Her yazının, yer yazı serisinin maksadı vardır. Bu gazetede nice nice yazı ve nice nice yazı serisi yayınladık. Yarın ruz-i mahşerde bize şefaatçi olsun inşallah. İlk maksadım budur. İkinci maksadım da başta gençlerimiz olmak üzere tüm vatandaşlarımıza, salih ve makbul bir hayat yaşamaları noktasında öğütler vermek ve yol göstermektir. Olur inşallah.
İlk olarak tanıtmak ve hatırlatmak istediğimiz Sahabi Efendimiz (ra) Mus’ab Bin Umeyr’dir.
Şunu net olarak belirtelim. Dünya’da eğer rehber ve örnek kişiler arıyor ve yollarında yürümek istiyorsanız yalnızca ve yalnızca Sevgili Peygamber Efendimizi (asm), tüm Peygamberleri ve Peygamberlerin Arkadaşlarını örnek ve rehber edinin. Çünkü onlar en salih ve en makbul kişilerdir. Hayatlarını okuduğunuzda ya da dinlediğinizde gıpta ediyor ve hayranlığınız artıkça artıyor. Allah (cc) cümlesinden razı olsun.
Sevgili Peygamber Efendimiz (asm) "ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayeti bulursunuz” buyurmaktadır.
Gerçekten de sahabelerin her biri gökyüzünde birer yıldız gibi durmakta ve bizlere rehberlik yapmaktadır.
Bu genel girişten sonra şimdi yazı serimizin ilki olan Hz. Mus’ab Bin Umeyr hakkında bilgiler sunalım.
İslam Ansiklopedisinde مصعب بن عمير Mus’ab Bin Umeyr başlığı altında aynen şu bilgiler mevcuttur: Ebû Abdillâh (Ebû Muhammed) Mus‘ab b. Umeyr b. Hâşim el-Kureşî el-Abderî (ö. 3/625). Hz. Peygamber tarafından Birinci Akabe Biatı’ndan sonra İslâm’ı tebliğ için Medine’ye gönderilen sahâbî. Hicretin 3. yılında vefat etmiştir.
Mus’ab Bin Umeyr Medine’ye hicretten önce de Habeşistan’a hicret etmiştir. Ömrünün büyük kısmı hicretle geçmiş bir sahabidir. Mus’ab bin Umeyr’in bir özelliği de eğitimcilik tarafıdır.
Mus’ab Bin Umeyr, Kureyş’in ana kollarından, Câhiliye devrinde sidâne ve hicâbe görevleriyle kabilenin sancaktarlığını yürüten Benî Abdüddâr’a mensup zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Zengin ve herkesin gıpta ettiği bir hayatı var idi. Ancak bütün zenginliği ve herkesin gıpta ile izlediği bir hayatı bir anda terkedecek, İslam’ın Nuru ile şerefelenecekti.
Mus’ab Bin Umeyr, Kureyş’in İslam’ı ilk seçenlerin arasındaydı. İlk müminlerden biriydi; ancak Resûl-i Ekrem’in peygamberliğine şiddetle karşı çıkan ailesinin buna izin vermeyeceğini bildiğinden onun yanına bir süre gizlice gidip geldi ve namazlarını da gizli kıldı.
Durumu öğrenilince hayatında zor bir dönem başladı. Babası ve annesi onu Müslüman olduğu için hapsettiler ve yolundan dönmesi için çeşitli baskılar yaptılar, fakat dininden vazgeçiremediler.
İslam bilinçli bir tercihtir. İslam rahat ve keyif yolu değildir. İslam çile ve meşakkat yoludur. İslam’ı tercih ettiysen bu Dünya’nın zorluğunu ve çilesini elbette çekeceksin ki, hayatın sonunda mükafatı hak edesin. Mus‘ab, peygamberliğin beşinci yılında ilk kafile ile Habeşistan’a hicret etti.
Şöyle bir düşünün zengin bir aileniz var, herkes size gıpta ederken, birden bire İslam’ı tercih ediyorsunuz ve çileli meşakkatli yola giriyorsunuz. Bunu şimdikiler anlayabilir mi?
Şimdi sözde Müslümanım diye geçinenlerin milyonlarcası İslam’ın ne çilesini çekmiş, ne meşakkatini görmüş, habire yemiş de yemiş. Müslümanım demiş makam mevki istemiş, Müslümanım demiş habire mal servet toplamış. Sen de Müslümansın ha nimetler içinde azgınlaşan sen de Müslümansın ha!
Habeşistan’a hicret eden Mus’ab Bin Umeyr, bir süre sonra Mekke ileri gelenlerinden bazılarının İslâm’a girdiği yolunda yanlış bir haber duyulunca otuz sekiz kişiyle birlikte geri döndü ve Birinci Akabe Biatı’na kadar (621) Mekke’de kaldı. Bu tarihte Resûl-i Ekrem, Medineliler’in isteğiyle onu İslâm tarihinin ilk muallimi olarak görevlendirdi; bu sebeple Medine’ye ilk hicret eden sahâbî olarak da kabul edilir. Es‘ad b. Zürâre’nin evinde kalan ve onun desteğiyle verimli bir çalışma yürüten Mus‘ab, Hz. Peygamber’in tebliğ tarzını çok iyi kavraması, Kur’ân-ı Kerîm’den o zamana kadar inmiş âyetleri ezbere bilmesi ve etkili konuşmasıyla Üseyd b. Hudayr ve Sa‘d b. Muâz gibi tanınmış şahsiyetlerin ihtida etmesini sağladı; Medine’de Es‘ad b. Zürâre ile birlikte cuma ve vakit namazlarını kıldırdı.
622 yılının hac mevsiminde ikisi kadın yetmiş beş kişiyle Mekke’ye geldi ve Resûlullah’a bir yıl içinde yaptığı tebliğ faaliyetini anlatarak onun takdirini kazandı. Medine’ye hicretin başlangıcı olan İkinci Akabe Biatı’nın hazırlanması ve gerçekleştirilmesinde önemli görev yapan Mus‘ab üç ay daha Mekke’de kalıp geri döndü.
Hicretten sonra Resûl-i Ekrem onu muhacirlerden Sa‘d b. Ebû Vakkās, ensardan Ebû Eyyûb el-Ensârî ile kardeş yaptı ve kabilesinin geleneğine uyarak Bedir’de muhacirlerin, Uhud’da bütün müslümanların sancağını onun taşımasına izin verdi.
Müslümanlığı seçtiğinde Mus’ab Bin Umeyr 25 yaşlarındaydı. Uhud Savaşı sırasında 40’lı yaşlardaydı. Ve bu savaş onun şehadeti olacaktı. Ve bu savaş onun meleklerden daha yüksek bir seviyede yer almasını sağlayacaktı.
Uhud Gazvesi’nde Hz. Peygamber’in yanından hiç ayrılmayıp sancaktarlık görevini yerine getiren Mus‘ab, Resûl-i Ekrem’i yaralayan İbn Kamîe’nin kılıç darbeleriyle her iki eli de kesilince sancağı kollarıyla göğsüne bastırarak dik tutmaya çalışırken yine onun mızrağıyla şehid düştü.
Savaştan sonra şehidler defnedilirken Hz. Peygamber, yoksul bir kıyafet içindeki Mus‘ab’ı yanındakilere göstererek onun bir zamanlar en güzel elbiseleri giydiğini, en güzel yemekleri yediğini, fakat Allah ve resulünün sevgisini her şeye tercih ettiğini söyledi. Ardından, “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice kişiler vardır. Onlardan bazısı sözünü yerine getirip o yolda canını vermiş, bazısı da -şehidliği- beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde -sözlerini- değiştirmemişlerdir” meâlindeki âyeti (el-Ahzâb 33/23) okudu.
Mus’ab Bin Umeyr sözünü yerine getiren rehberimizdir, önderimizdir. İnşallah biz de sözümüzde durururuz.
Sahâbîler, daha sonraki dönemlerde bolluk ve refah içinde yaşadıkları zamanlarda daima Mus‘ab’ı anmışlardır. Bunlardan Habbâb b. Eret, Mekke’den Medine’ye dünyevî menfaatler için değil Allah rızâsı için hicret ettiklerini, fakat Allah Teâlâ’nın kendilerine dünya nimetlerini de verdiğini, Mus‘ab b. Umeyr gibi arkadaşlarının bu nimetlerden hiçbir şey tatmadan âhirete intikal ettiklerini belirttikten sonra Uhud’da şehid olduğu gün onu saracak bir kefen bulamadıklarını, bedenini hırkasıyla örtmeye çalıştıklarında başına çekince ayaklarının, ayaklarına çekince başının açıldığını, sonunda başını örttüklerini, ayaklarının üstüne de kokulu bir ot demeti koyduklarını söylemiştir (Buhârî, “Cenâʾiz”, 27, “Meġāzî”, 17, 26; Müslim, “Cenâʾiz”, 44).
Bir zamanlar gençken, Ailenin zenginliğiyle en güzel kıyafetler giyiyorsun ve lüks ihtişam içindesin. Sonra İslam’ı seçiyorsun çileye ve meşakkate razı oluyorsun. Hiçbir şey gözünde görünmüyor. Gençken en güzel kıyafetler bedenini süslerken, 40’lı yaşlarda yine gençken şehid oluyorsun, bedenini saracak bir kefen bezin dahi kısmet olmuyor. Bu nasıl bir hikmetli bir Dünya! Bunu ancak aklı ve fikri olan farkeder. Mus’ab Bin Umeyr, Dünya malını değil Resulullah’ın safını seçti ve imanının güzelliğine tabi oldu. O geçici bir saltanatı asla istemedi, daimi ve ebedi bir saltanata talip oldu.
Biz dahi ebedi ve daimi saltanat olan İslam’ı bütün özellikleriyle seçmeli ve Dünya’nın her şeyini elimizin tersiyle itmeliyiz.
Mus‘abü’l-hayr diye de anılan Mus‘ab, ümmü’l-mü’minîn Zeyneb bint Cahş’ın kız kardeşi Hamne ile evli olduğu için Hz. Peygamber’in bacanağı idi. (https://islamansiklopedisi.org.tr/musab-b-umeyr)
Sonsuza dek yüreklerimizde iz bırakmış bir şahsiyettir Hz. Musab Bin Umeyr. Kararlı idi, inanmış idi. Öyle kararlı ve imanlı idi ki, Dünya malını elinin tersiyle itmiştir. Hiçbir şey ve Dünya’ya ait hiçbir menfaat onu yolundan asla döndürmedi. Değer vermediği bu Dünya’da sonsuza dek bir değer bırakmış bir şahsiyettir Hz. Mus’ab Bin Umeyr.
Zaten Dünya’ya değer vermeyenler bu Dünya’da sonsuza dek değer ile anılacak kişilerdir. İslami şuur ve imani kararlılık içerisinde olan her mü’min Dünya’ya değer vermez ve Dünya’yı şahsi duruşu ve ahlaklı davranışı ile değerlendirir yalnızca. Bir de bunun tam zıttında olan gafiller var. Onlar Dünya’ya değer verirler de kendileri değersizleşirler. Kim ki Dünya’ya değer verir, öldüğü gün işi biter. Çünkü çok değer verdiği Dünya onu sırtından atmış ve aynen eşekten düşene dönmüştür.
Bu gerçeği herkes yaşarken dikkate almalıdır. İşte bu gerçeği farkederek Dünya’yı başından atan mübarek insanlar arasında en başta Sahabi Efendilerimiz bulunmaktadır. Gençlerimiz onları örnek almalıdır ve hayatlarını öğrenmelidir.
Gençlerimiz Mus’ab Bin Umeyr’in yolundan gitmelidir. O bir anlamda Hz. Peygamber’in görevlendirdiği “ilk öğretmen” olma vasfını hâzdir. Öte yandan Hz. Peygamber’in, onun kişiliğini, istidadını keşfetmesi, ona sorumluluk bilinci aşılaması, güvenmesi, yönlendirmesi, yetki vermesi ve desteklemesi de Hz. Peygamber’in eğitimcilik konusunda ne kadar yetkin olduğunu göstermektedir. Mus‘ab b. Umeyr’e destek veren önemli simalardan birisi de Râfi b. Mâlik el-Ensârî idi. Akabe’de Rasûlullah’la karşılaştığı zaman, Hz. Peygamber, o ana kadar nazil olan ayetleri ona vermiş, Râfi’ de Medine’de kavmine o ayetleri okumuştu.
Mus‘ab b. Umeyr, tebliğ faaliyetlerini yaparken Medine toplumunun sosyal, dinî yapısını göz önünde bulundurmuş, toplumun ihtiyaçlarına yönelik çözümler üretmiştir. Nitekim Cuma namazı ile ilgili ilâhî emir gelmeden önce Ensâr haftada bir gün toplu namaz kılmaya karar vermişti. Bu maksat için Yahûdilerin Cumartesi ve Hıristiyanların Pazar günü yerine Cuma gününü seçtiler. Mus‘ab b. Umeyr, Hz. Peygamber’e bir mektup yazarak Cuma namazı kılmak için izin istedi.
Hz. Peygamber cevabî mektupta ona, zevalden sonra iki rekât namaz kıldırmasını, insanlara hutbe okumasını emretti. Mus‘ab b. Umeyr, gelen izin üzerine Sa’d b. Hayseme’nin evinde 12 kişilik Ensâr topluluğuna Cuma namazı kıldırdı. Namazdan sonra bir koyun kesip birlikte yediler. Mus‘ab b.
Mus’ab Bin Umeyr, 622 yılının Hac mevsiminde ikisi kadın yetmiş beş kişiyle Mekke’ye geldi ve Rasûlullah’a bir yıl içinde yaptığı tebliğ faaliyetini anlatarak onun takdirini kazandı. İkinci Akabe Bîatî’nin hazırlanması ve gerçekleştirilmesinde önemli görev yapan Mus‘ab, üç ay daha Mekke’de kalıp Medine’ye döndü.
Mus‘ab b. Umeyr, Ashâb-ı Suffe’nin seçkinlerinden birisi idi, hicret sonrasında da ilim halkalarından geri durmadı. Hz. Peygamber Medine’de gerçekleştirdiği muâhat/kardeşleştirme uygulamasında Mus‘ab b. Umeyr’le Ebû Eyyûb’ü kardeş ilân etti. O, daha önce Mekke döneminde Sa’d b. Ebû Vakkâs’la kardeş yapılmıştı. Hz. Peygamber, Câhiliye döneminde sancaktarlık görevini uhdesinde bulunduran Mus‘ab’ın ailesini de taltif etti ve Bedir Gazvesi’nde (2/624)
Yukarıda da belirttik tekrar yazalım. Muhâcirlerin sancağını taşıma görevini Mus‘ab b. Umeyr’e verildi. O, Uhûd Gazvesi’nde (3/625) de Hz. Peygamber’in sancaktarlığını yaptı. Mus‘ab b. Umeyr’in Uhûd Gazvesi’nde Ertât b. Abd’i öldürdüğü rivayet edilmektedir. Uhûd Gazvesi’nde İbn Kamie el-Leysî, Hz. Peygamber’e benzeyen Mus‘ab b. Umeyr’i -Hz. Peygamber zannederek- şehit etti.
O, şehit oluncaya kadar Rasûlullah’ın önünde savaştı. Şehit olunca, Hz. Peygamber sancağı Hz. Ali’ye verdi. Mus‘ab b. Umeyr şehit olunca, na’şını saracak kefen bulunamadı, açıkta kalan ayaklarına izhîr otu (güzel kokusu olan bir bitki) konuldu. Hz. Peygamber UHûd’dan dönerken Mus‘ab’a dua edip şu âyeti okudu58: “Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice kişiler vardır. Onlardan bazısı sözünü yerine getirip o yolda canını vermiş, bazısı da -şehitliği- beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde -sözlerini- değiştirmemişlerdir” (el-Ahzâb, 33/23), sonra Mus‘ab’ın defnedilmesini emretti.
Bunun üzerine Mus‘ab’ı kabrine kardeşi Ebu’r-Rum b. Umeyr, Âmir b. Rebîa ve Suveybit b. Sa’d indirip defnettiler. Mus‘ab şehit edildiği zaman yaklaşık, 40 yaşındaydı. Mus‘ab b. Umeyr, Hamne bt. Cahş’la evliydi. Hamne, Hz. Peygamber’in eşi Zeyneb bt. Cahş’ın kız kardeşidir. Mus‘ab b. Umeyr’in Zeyneb adında bir kızı vardı. Zeyneb bt. Mus‘ab, Abdullah b. Abdillâh ile evlendi ve bu evlilikten Mus‘ab, Muhammed ve Karîbe adlı çocukları doğdu.Hamne bt. Cahş ise Mus‘ab b. Umeyr’in şehadetinden sonra Talha b. Ubeydullah ile evlenmiş, bu evlilikten Muhammed b. Talha doğmuştur. Hz. Peygamber ona yaptığı hayırlı işler sebebiyle Mus‘abü’l-hayr; Medineliler de Kur’ân okuması ve öğretmesi dolayısıyla “Mukrî” lâkabını vermişlerdir. Mus‘ab orta boylu, güzel yüzlü, nazik, ince ve çok naif bir sahâbî idi. Onun samimi dostlarından Âmir b. Rebîa, Mus‘ab’ın ahlâkî yönünü şu sözlerle tezkiye etmiştir: “Mus‘ab b. Umeyr, İslâm’a girdiği günden Uhûd Gazvesi’nde şehit düştüğü ana kadar benim dostum, arkadaşımdı. Habeşistan’a yapılan her iki hicrette de beraberdik. O, ahlâkî yönden mükemmel ve son derece mülâyim, uysal birisiydi.” Allah ondan ebeden razı ve memnun olsun. Mus’ab imtihan Dünyasından yüzakıyla kurtuldu, kurtuluş Bizlere de olsun. (Ahmet Güzel, Dr. Öğretim Üyesi, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/748250)