İnsan, yaşayabileceklerinin ötesine geçemiyor çoğu zaman. Kendi dünyasını yaşayabilse ne güzel. Lakin bir de şu var; kendi sınırlarımızın içinde sıkışıp kalıyoruz. En kötüsü de bu sınırları etrafımız belirliyor. Bazen bu durum öyle bir hal alıyor ki; kılık kıyafetimiz, yeme içme tarzımız, zevklerimiz, düşüncelerimiz.
Oysa insan, kendisi olabilmeli. Yaşadığın coğrafya bulunduğun konum elbette ki uyum gerektiriyor. Fakat şu var; insan yapısı tektir. Yaşam biçiminde coğrafyanın etkisi olabilir ama insan yapısı tektir. Yapın neyse haritanın her yerinde aynısı olursun. Bulunduğumuz coğrafya ilkelerine uyum sağlamak elbette yadsınamaz. Ama insan düşünceleri yerinde saymamalı. Her geçen yıl hayat nasıl birşeyler öğretiyor olgunlaştırıyorsa insan da zaman misali kendine işleyip kendisini bir adım öteye taşıyabilir.
Toplum değerleri ne kadar sağlamsa o toplum o kadar sağlamdır. Tıpkı bunun gibi insanın değer yargıları ne kadar sağlamsa o kadar yere sağlam basar ve ilerler insan. Kendi gücüne inanırsan her şeyi başarıyorsun. Düşüncelerinin üstesinden gelebildiğin ölçüde aşıyorsun bir şeyleri. Tabi doğa sürekli devinim içinde. Kendi doğanı yaratabilmekse yüreğine olan inancından geçiyor. Bu baş kural. Bir de şu ayrıntı var. Her istediğin her an olmuyor hayatta. Biraz yokuşlar biraz irade biraz da güç.
Bir şeyleri aşabilmekse her aştığında önüne yeni bir zikzak merdiveni çıkması gibi bir şey. Etrafında bir şeyler akıyor, ama sana uzak… Kendine uzaklaşmadan etrafına yaklaşabilirsen ne mutlu.
Kendinden uzaklaştığında düşüncelerin de duyguların da durma noktasına geliyor. Yüreğine yaklaşacak hiçbir fiil yok gibi hissettiğin birçok anda, gönlünle bir sözleşme imzalıyorsun adeta. Aslında kendisiyken güzeldir bütün insanlar ve nesneler. Ama insanlar şekil değiştiriyor kimi zaman, nesneler şekil değiştiriyor. Düşünüyorsun… Yüreğine ayna olabilecek insanlar giderek azalmış gibi geliyor bazen. Roman betimlemeleri gibi, insan analizleri yapmaya başlıyorsun.
Etraflıca bir düşünce oluyor bu. Sana uyan ve sana uymayan insanlar. En kötü manzara da uymayan, dünyaya aynı açıdan bakmadığın insan kalabalıkları… Yüreğinin aynası kendinden başka hiçbir şey olamıyor çoğu zaman. Hiçbir yere sığdıramadığın uçsuz bucaksız boşluklar birikiyor içinde. Etrafa sükunetli, yüreğine en sesli dost oluyorsun bu durumda. Seni yüreğinden başka anlayacak insanlar azalıyor yok denecek kadar. Ya da değişen dünyaya, bahaneler çemberinde insanlar mı birikiyor? Yüreğini herkese uzaklaştırıp, etraflıca kendi dünyanı soluyorsun. Sanıyorum güzel oluyor böylesi. Biraz ilham olur insana, biraz derinlik, biraz dinginlik…
Seni anlayamayan insan kalabalığındansa, yüreğinin duygular kalabalığında kalması bazen çok daha güzeldir. Emin olamadığın dostluklara bir tık mesafe, emin olamadığın insanlara bir tık artan gözlem, emin olamadığın duygularını bir tık daha sorgulamak sana iyi gelen en güzel detay. Her duygu, başka bir açıdan baktırır seni sana. Dünyana olan yolculuğun hiç bitmez ve yolculuğunda en rehber yüreğindir. Yüreğinize iyi bakın….