Geçen gün bir arkadaşımıza başsağlığı ziyareti için gitmiştik. Başsağlığı diledikten sonra, “Babanız kaç yaşında vefat etti?” diye sordum. Arkadaşım, “Babam 94 yaşında vefat etti” dedi. “İyi, iyi, Babanız çok yaşamış, maşallah” dedim. Arkadaş da “2 sene önce Babamın babası vefat etmişti, O da 120 yaşında vefat etti” dedi. Bu söz üzerine, Babanız “az yaşamış, o zaman” dedim. İlginç değil mi? Bir insanın fikri 5-10 saniye içinde değişebiliyor. 94 yaşında vefat eden bir insan için önce “çok yaşamış” dedim ve ardından “az yaşamış” dedim. Arkadaşımın Babasına çok yaşamış derken, Türkiye’de erkeklerde yaşam ortalaması olan 65-70 yaşlarını esas aldım ve buna göre “çok yaşamış” dedim. Sonra Babasının yaşını dikkate aldım ve buna göre de “az yaşamış” dedim.
Hayat görecelilikten ibarettir. Neye, nereden ve neyi ölçü alarak baktığın önemli. Konu yaştan açıldı, yine oradan gidelim. Hazreti Nuh (as) 950 yıl yaşamış bir peygamberdir. Hazreti Nuh (as) ölçü alınırsa hepimiz çok az yaşamış sayılırız. Ancak doğduktan bir kaç sonra vefat eden bir bebeğe göre hepimiz çok yaşamış durumdayız.
Geçen ay memleketimdeydim. Çocukluğumun geçtiği o sokakta yürüyorum. O sokağın köşe başında duran eve dikkatle baktım ve şaşırdım. “Aman Allah’ım bu ev ne kadar da küçükmüş” dedim. Çocuk ruhumda o ev bana saray gibi dev ve heybetli gözükürdü. Bu orta yaşlılık çağımda aynı ev bana, sanki bir tavuk kümesi gibi küçük göründü. Niye böyle?
Sokağın başındaki o ev aynıydı, ancak benim yaşım ve bu yaşa kadar gördüğüm evler ve şehirler aynı değildi. Bu nedenle bakışım değişmişti.
Çocukken o mahallenin en büyük evinden başka çok fazla ev bilmediğimiz ve görmediğimiz için o ev bize heybetli geliyordu. Sonra büyüdük nice ev, nice apartman gördük. Ondan dolayı o ev gözümüzde küçüldü. Bir de aradan geçen 40 yıl zarfında, mahalleye koca koca apartmanlar dikilmişti. O apartmanlar arasında kalan çocukluğumun büyük evi, artık gözüme büyük görünmüyordu.
Evet, baktığımız, gördüğümüz ve yanından geçtiğimiz her şeye başkasına kıyasla mana verir ve görecelilik durumu burada da geçerli olur.
Bir adama gıpta edersin, yerine olmak istersin, zengin dersin, makam mevki sahibi dersin, iki-üç sene sonra, o gıpta ettiğin adam kanser hastası olur, malı-mülkü kaybeder, makamı yitirir, bir deri-kemik kalır, “oh, iyi ki o adamın yerinde değilmişim” dersin. Bir kadının yüzünü seversin, sevdiğin kadının yüzü yaşlandıkça ilgini çekmez olur, sevmemeye başlarsın. Bir eve hayran olursun, sonra ondan daha güzel bir ev daha görürsün, hayranlığın biter ve değişir.
Burada da yine göreceli ve zamana göre değişken görüşler fikrimizi şekillendirmektedir.
Geçen aylar içerisinde sunduğu bir konferans sonrasında Milli Savunma E. Bakanımız Dr. Vecdi Gönül Beyefendi'ye kitabımı takdim ederken "Efendim ben de Mülkiye Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden 1986 mezunuyum" dedim.
1960 yıllarda Mülkiye mezunu olan Sayın Bakanımız "ooo sen daha dün mezun olmuşsun" dedi. Tabi bu söz insanın genç olduğunu çağrıştırdığı için hoşuma gitse de görecelilik içerdiği için mutlak doğru değildi. Ben de hiç de genç sayılacak yaşta değilim. Çünkü SBF'den mezuniyetimin üzerinden epey zaman geçmişti.
Konuyu görecelilik açısından ele alacak olursak şurası da bir hakikattir ki, ben de bizim okul mezunlarından 2000'li yıllarda mezun olanlara "ooo sen daha dün mezun olmuşsun" diyorum.
Okullardan önce mezun olanlar sonra mezun olanlara her daim daha genç oldukları yönünde bakmaya devam edeceklerdir. Çünkü hayat göreceliliktir.
Görecelilik üzerine yukarıda bizzat kendi hayatımdan ya da kendi gözlemlerimden verdiğim bu 4 örnek görecelilik kavramı hakkında ve görecelilik (nispiyet) kuralı hakkında fikir sahibi olmaya vesile olmuştur.
Görecelilik yaratılmışlarla ya da inşa edilmişlerle ilgili bir durum, bir kural olup bu durum ve bu kural bizi, bir başkasına ya da zamana ve mekana göre değişken olanların ölçü olarak alınamayacağı gerçeğine götürür.
O zaman insan neyi ölçü alacaktır? Göreceli olmayan bir Zat, bir varlık olmalı ki ölçü alalım. İşte göreceli olmayan ve mutlak olan bir Zat, bir varlık var. O Allah’tır. Ölçü alınacak ve bağlanılacak tek Zat, tek varlık Allah’tır.
Evet, görecelilik nasıl bir kural ve hayatın içerisinde bir ise mutlaklık ve mutlak olmak vardır ki, o da bir hakikattir ki, bizi Allah’a götürür.
Görecelilik mutlak bir hakikat değil değişkenlik içeren fani ve geçici durumu ifade eder. Bunun tam zıttı ise ebedi ve ezeli olanı ifade eder ki o mutlaklıktır.
Mutlaklık yalnızca Allah’a mahsustur. Mutlak ve değişmez tek hakikat Allah’tır.
Evet, Dünyada ve tüm Kainatta birbirine zıt iki durum mevcuttur. Birincisi mutlaklık, ikincisi göreceliliktir. Mutlak değişmez, zaman ve mekanla hiçbir alakası olmayan tek hakikat Allah’tır (cc). Diğerlerinin hepsi nispi, ona-buna, şuna-buna göre değişen hakikatlerdir.
Değişken ve ölçü olarak alınması mümkün olmayanın görecelilik kuralına tabi olanlar yani yaratılmışlar ve inşa edilmiş olanlar olduğunu yukarıda belirttik.
Öyleyse Ey İnsan ölçün ve tek hakikatin Allah’tır. Bunu bil ve anla.
Ölçün, tek, değişmez ve mutlak olan Allah (cc) olduğu müddetçe, bu Dünya sana güllük-gülistanlıktır. Çünkü, fikrin nettir, düşüncen sağlamdır ve inancın tamdır. Emin adımlarla yürü, sağlam adım at, kararlı bir şekilde yaşa, yolun açık olsun. Ancak, ölçün nispi hakikatler, değişken gerçekler, göreceli kavramlar ise, hayatta mutluluk, huzur yok sana. Çünkü, kafan karışıktır, bir zaman mutlu olduğunu sanırsın, sonra o mutlu olduğun şey seni bir zaman sonra tatmin etmez, pişmanlık duyarsın. Bu durumda, geleceğe emin adımlarla ilerleyemezsin, sağlam yürüyemezsin, sendelersin, ha düştün, ha düşeceksin!
Düşmemek ve pişman olmamak için göreceli olanlara bağlanma ve onlara fani ve geçici olarak bak ki, gerçekte de öyledirler zaten. Ancak Allah’a güven ve bağlan ki ebedi ve ezelidir. Hiç değişmez ve hiç bir zaman Allah seni yalnız bırakmaz. Çünkü o her yerde ve her an seninledir. Vesselam.