Karanlığın ortasında görünmez bir el sürüklüyordu, onu. Bilinmeze doğru gidiyordu. Yüzünde bir maske olan güçlü eller, çekip duruyordu, hiç konuşmadan.
“‘Yapma! Kimsin, beni nereye götürüyorsun. Bırak elimi, yapma. Beni nereye götürüyorsun, yapma. Yalvarıyorum sana, neden göremiyorum, seni. Yapma ne olur yapma. Acı çekiyorum, nefes alamıyorum. Bir elinle de boğazımı sıkıyorsun. Yapma, ne olur yapma. Karanlığın içine sürükleme beni, yapma ne olur. Ellerin çok güçlü kurtaramıyorum, kendimi. Göremiyorum seni. Nasıl bir şeysin anlamıyorum. Bırak yakamı. Nefes alamıyorum. Kalbim duracak sanki. Bu ıssız yerlerde ne işimiz var. Yapma neden böyle yapıyorsun. Ben sana ne yaptım.”
Bu ara metalik çirkin bir ses ile irkilmişti. “Çok konuşma, benimle geleceksin.” Zaman, zaman nefesi boğazına düğümleniyor. Nefes alamıyordu. “Yapma, bu karanlık beni korkutuyor yapma.” O korkunç metalik ses yine konuşmaya başlamıştı. “Geleceksin benimle, seni ele geçirdim. Seni bırakmaya niyetim, yok.” Artık hıçkırarak ağlıyordu. Ağlaması artık boğuk ve ümitsizdi. “Neden, ne yaptım ben sana. Neden, neden.” Hızla kolundan çekiştirdi. “Sen ne yaptığını çok iyi biliyorsun. Bunun cezasını çekesin.” Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Hayattan umudunu kesmiş. Meçhule giden bir gemi gibi olduğunu hissediyordu. Bir an Yahya Kemal Beyatlı’nın Sessiz gemi şiiri bir aklından geçiyordu ki! Kendine geldi.
!Neden ben, neden ben! Ben sana ne yaptım.” Öfkeyle kolundan sarsarak “Ben değil, sen kendine yaptın. Bu kötülüğü, kendine ve de birçok kişiye sen yaptın, sen.’’ Şöyle bir içi ürperdi. Neler oluyor ben ne yapmış olabilirim, kendime diye düşündü. Anlam veremedi. “Sen kimsin, ben kendime ve de başkalarına nasıl zarar verdim, anlamıyorum.’’ Dizginleri eline geçirmiş, bir faytoncu gibi haykırdı. “Sana herkes evde kal dedi; evde kal. Sen ne yaptın tedbirini almadan dışarı çıktın. Beni kendine musallat ettin. Küçük bir şey iken dev oldum. Bak gittikçe büyüyorum. Başına bela oldum.’’ Sonra kahkaha atarak “Annen, baban ve dedende senin eve getirdiğin virüsün pençesinde eriyor, ölecekler. Dikkatsiz davrandın, beni kendine musallat ettin. Ben ve arkadaşlarım sizin aileyi yok edeceğiz.’’ Diyerek kahkaha atıyordu.
Çok tatlı bir ses duymaya başlamıştı. Sanki annesi ona sesleniyordu. “Uyan kızım, neden bu kadar terledin. Ne oldu sana.’’ Kız annesine sarılmış ağlıyordu. “Kâbus görmüşsün kızım. Yüzünü yıka ve markete git ve ekmek al, hadi. ’’ kız birdenbire, “hayır!’’ diyerek bağırdı. Annesi afallamış. Neye uğradığını şaşırmıştı. “Ne bağırıyorsun, kızım. Mecbur sen alacaksın. Bizler risk gurubundayız.’’ Kız annesine rüyasını anlattı. Daha sonra annesi “kızım sakin ol. Sen kâbus görmüşsün. Maskeni tak, sağa sola dokunma insanlara mesafeli ol. Hatta gelirken marketten on kilo da un al. Bundan sonra evde ben yaparım, ekmeğimizi. Tamam mı? Kızım.’’
Uğur böceğiniz diyor ki!
Bu yaşananlar sadece rüyada kalsın. Hayat size kâbus olmasın. Ne sizler için ne de başkaları için. Bugün bir kişiyi çocuğunun elinden tutup markete girdiğini gördüm. Biraz sonra aynı manzarayı bir daha gördüm. Lütfen riskin büyüğü kronik hastalar ve de 65 yaş üstü insanlar için. Ancak bu demek değildir ki. Bizler risk altında değiliz. Çocuklarımız risk altında değil, diye düşünmeyin, lütfen. Sakın böyle bir yanılgıya düşmeyin, sakın. Risk herkes için var. Ancak kronik hastalar ve yaşlıların riski elbette daha yüksek olduğunu da unutmayın.
Lütfen evde kalın. Mecburen çıkmak zorunda olanlar ise tedbirinizi alın. Yaşlılar ve kronik hastalığı olanlar, lütfen uyarıları dikkate alın. Hayat şakaya gelmez. Hayatınız kâbusa dönmesin. Sadece sizin ölmenizle sonuçlanmaz bu virüs belası. Kartopu gibi büyüyerek gidiyor. Siz virüsün önünde kar olmayın aldığınız tedbirler ile güneş olup onu eritip yok edin. Tedbirler kolay aslında. Uyarıları dikkate alıp, uygulayın yeter.
Sağlıcakla kalın. Mutlu kalın derken yazdığım esprili şarkının sözlerini sizinle paylaşıyorum.
Korona, korona
Çıkmış dünya turuna
Al eline oklava
Kovala, kovala
Kaynana, kaynana
Vay bana, vay bana
Koy onu çuvala
Vur ona, vur ana
Vur ana, vur ana…