Küresel bir salgına dönüşen CORONA virüsü dünya ülke insanlarının davranış tepki ve önlemlerini ortaya koyduğu gibi ekonomik güçlerini de bu denli salgınlara karşı ne derecede hazırlıklı olduklarını da ortaya koyuyor. Virüse er ya da geç deva bulunacak. İlaç şirketleri paylarına düşeni alacak. Asıl kafaların içine yerleşmiş olan virüsü yok etmek silmek gerekecek. İlkel siyasetin her konuya teolojik açıklamalar yaparak işi Allah’a havale edenlerin tutucu bir bağnazlığın içinde olduğu anlayışı silmek gereklidir. Zira bu tür teolojik tutum sergileyen toplumlarda bilimde teknoloji de eyitilmiş insan gücü de gelişme kaydedemiyor.
Ekonomimiz uçtu uçuyor. PİK yaptı deyip duruyoruz. Ekonomistlerin ve MOODY’S- STANDARD END POURS gibi üyesi de olduğumuz kredi değerlendirme kuruluşlarının demeçlerine göre Türkiye ekonomisi zorda. Öğle olmasaydı uçuyoruz dediğimiz ekonomimizin gücüyle Türkiye genelinde hayatı durdurur ülkeyi karantina altına alır, esnaf ve ticaret erbabının giderlerini kısmen de olsa karşılar PANDEMİ denen virüsten kurtulurduk. Lafa gelince uçtuk uçuyoruz demek kolay. Söz konusu vatan ve insan olunca parti çıkarlarını ranta dönüştürmeye kalkmak en azından zavallılıktır.
Ülkede salgın toplumu tehdit ederken, uyarı ve toplu yaşam yerleri önlem almak amacıyla kapatılırken, camilerde toplu namaz kılışları geçici bir sure durdurulurken bizim aklı evvel vatandaşlarımızdan bir kısmı yasak tanımıyor. Allah’ın evine virüs girmez diyerek toplu namaz kılmaya yelteniyorlar. Düğünde yapıyor, halay da çekiyor. Sadece bir kişide virüs varsa bile bu topluma yayılır ve tehdit oluşturur. Bir kişinin ihmali ile diğer vatandaşlara bulaşan virüs ile adeta cinayete sebep oluşturmuş olunur. Her yere devletin erişmesi elbette mümkün olmayabilir. Yurttaşların da uyarı ve önerileri dikkate alarak kendince uygulama ve yasaklara uyması gerekir. Bu hem bir zorunluluk hem de vatandaşlık görevidir.
Şimdiye kadar tüm muhalefetin de desteği ile yol almaya çalışılan mücadelede geç kalınmış olunmasına rağmen olumlu bir seyir izlenmektedir. Camiler toplu namaz kılışlarına yasaklanmasına rağmen kapatma kararı çıkmamıştır. Okullar tatil, kafe, kahve tatil benzeri toplu yerler kapatılırken bunun ihmali virüsün gelişimine açık kapı bırakmaktır. Umre ziyaretinden dönüşlerde adam kayırmalar, karantina gözetiminden kaçmalar affedilemez. Bunun yanı sıra devletin ihmalleri de göz ardı edilmemelidir. Virüs teşhisi konarak eve gönderilenler toplu taşım araçlarını kullanarak dönüş yapmaktadırlar. Evde karantina altında olması gerekenler sokaktalar. 125 kişinin karantina koşullarını ihlal ettiği kayıtlara geçmiştir.
Siyasi İslam’ı kendine rehber edinmiş olan ve her konuya teolojik yaklaşım sergileyen siyasi muktedirler ulusumuzu tehdit eden salgınlarda bilimin teknolojinin ortak dayanışma ve eğitilmiş gücün desteğini de sen-ben ayırımı yapmadan dayanışma içerisine girmeli ortak bir aklı sergilemelidirler. Suudi Arabistan bile kendi kazanç kapısı olan Umre ziyaretlerine yasak getirmişken, Kuveyt’te bile ezanlar “Haydin namaza” yerine “Haydin evde namaza” diye değiştirilirken bizde ki Müslümanların tutum ve davranışlarını anlamak mümkün değildir. Ben koyduğunuz yasak ve kuralları tanımıyorum diyerek bencillik sergileyenleri engellemek isteyen polisimizin yüzüne tükürerek ‘’Bende virüs varsa sana da bulaşsın diyen zihniyet için devletin uygulayacağı yasal cezalar vardır ve uygulanmalıdır.
Devlet sadece yasak koyarak işin içinden sıyrılamaz. Yaptırım uygulamak zorundadır, takibini yapıp önlemler oluşturmak zorundadır. Kimse devleti saksı niyetine seçmiyor ki. Medya önüne çıkıp bilanço açıklasın diye de seçmiyor. Devlet böyle durumlarda gücünü, önlemlerini denetimini varlığını ortaya komalıdır. Gerçek realiteler toplumla paylaşılmalı, bunun alt yapısını tedavi ve Karantina bölgelerini her yere yaymalıdır. Bizlerin de ihmali devletin de vurdumduymazlığı nedeniyle var olan sorumsuz Hijyen anlayışı yüzünden salgının yayılma riski yüksektir. Virüsü yok etmek için öncelikle virüs girmiş çağdışı kafalardaki virüsü yok etmek gerekir. Türkiye genelini kapsayan ve büyük tehdit oluşturan virüs için devlet ve belediyeler ortak hizmet paylaşımı yapmalı belediyeler, devlet tarafından desteklenmelidir.
Salgın konusunda çok değerli, konusunda uzmanlaşmış bilim adamlarımızın olmasına rağmen bunların sadece medya aracılığı ile bilgi aktarımlarını yeterli bulmuyorum. Salgın hastalıklara çözüm üretecek bilimsel kurumların hayata geçirilmesi gerekir. Vaktiyle var olan tıbbi ilaç geliştirme kurumlarının siyasi muktedirlerce gereksiz görülüp kapatılmasının önemi daha yeni anlaşılır olmuştur. Bu kurumlar yeniden güncellenmeli ve hayata geçirilmelidir. Benzeri salgınların yaşandığı dünyamızda Türkiye’mizin ne kadar hazırlıksız olduğu görülmektedir. Salgının yayılması durumunda hem hasta yatağı hem de doktor açığı bakımından toplam nüfusumuza oranla diğer birçok ülkeden daha geri durumdayız.
Salgın hastalığın yarattığı ülkemizde ki ekonomik zorluklar ekonomimizin yaşanan krizini daha da derinleştirecektir. Bunu fırsata dönüştüren fırsatçı-vurguncu kesim artış göstermiştir. İlaç vurgunu peşinde koşan merdiven altı üretim yapan fırsatçılar bunu ticari kazanca dönüştürme yolundadırlar. Deprem olunca kiraların iki katına çıkması gibi, salgın çıkınca da kolonyanın, temizlik ürünlerinin, maske fiyatlarının bu kadar artış gösterdiği bir ülkede denetlenemeyen piyasaların oluşması devletin zaafını sergilemektedir. Asıl bu kafalarda ki virüs silinmelidir.