Peygamber s.a.v. Hz. Buyurdu ki: “İnsanların amelleri Allah Teâlâ’ya pazartesi ve perşembe günleri arz olunur; ben amelimin arzı sırasında oruçlu olmayı tercih ediyorum”
(Ebû Dâvûd, “Savm”, 60; İbn Mâce, “Sıyâm”, 42)
Hz. Peygamber (s.a.v), pazartesi ve perşembe günleri oruç tutardı. Kendisine, Ey Allahın Resülül Siz her pazartesi ve perşembe günleri oruç tutuyorsunuz! Bunun hikmeti nedir? diye sorulduğunda, Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur; Şüphesiz pazartesi ve perşembe günü, birbiriyle konuşmayanlar hariç, her Müslüman affedilir. Aralarında dargınlık olanlar hakkında yüce Allah, Onları barışana kadar bırakın buyurur.
Cennetin kapıları pazartesi ve perşembe günleri açılır. Allaha ortak koşmayan ve aralarında küskünlük olmayan her kul affedilir. Aralarında küskünlük olanlar hakkında yüce Allah şöyle der: Onlar barışana kadar bekleyin.
Sizi gece ve gündüz takip eden melekler vardır. Sabah ve ikindi namazlarında bir araya gelirler. Yüce Allah çok iyi bildiği halde, sizlerle geceleyen meleklere, Kullarımı hangi halde bıraktınız? diye sorar. Melekler di: Yanlarına gittiğimizde namaz kılıyorlardı. Bıraktığımız zaman da namaz kılıyorlardı; derler.
Üsâme b. Zeyd (r.a) sefere de çıksa, mukim de olsa, pazartesi ve perşembe günleri oruç tutardı.
Ey insanlar! Sizden önceki toplumlar türlü günahlar işlemeleri sebebiyle helak olmuşlardı. İlim sahipleri ve fakihleri onları kötülük işlemekten alıkoymadığı için Allah onların üzerine çeşitli azaplar indirdi.
İyi dinleyin! Onlara inen bela size de inmeden ma’rufu emredin, münkeri yasaklayın. (Böyle yaparsam başıma bir kötülük gelir, diye endişe etmeyin.) Ma’rufu emredip münkeri yasaklamak ne rızkı keser, ne de ölümü yaklaştırır.
Kim bir kardeşini, bir günah sebebi ile ayıplarsa, o günahı işlemedikçe o kimse ölmez.
Günahlar gizli olarak işlenirse bunun zararı, günahı işleyenleredir. Lâkin açıktan işleniyor ve buna mâni olunmuyorsa, bunun zararı herkesedir.
Tövbeyi geciktirip, günah işlemeye devam eden kimse, ilahi feyiz ve merhametten yoksun kalır. Ayrıca o kimsenin merhameti zayıflar, kalbi kararıp katılaşır, şeytana uyduğu için azgınlaşır.
Allah-ü Teâlâ, cesaret ve atılganlıkla günah işleyip de, O bizi affeder, diyen kullarını sevmez. Çünkü günahları küçük görmekten daha zararlı bir şey yoktur. Kul günahların küçüklüğünü değil de, çiğnemekte olduğu yasakları kimin koyduğunu düşünüp hayâ etmelidir!..
Bir kimse, kusur, günah işlediği zaman utanmıyorsa, yaşlandığı zaman pişmanlık duyup kötü işlerinden vazgeçmezse ve tenha bir yerde olduğu zaman Allah-ü Teâlâ’dan korkmazsa, onda hayır yoktur!..
Meşhur velî İbrahim B. Ethem k.s. otururken adamın birisi gelerek:
Ey şeyh! Ben kendime zulmetmiş bulunuyorum. Bana bir iki nasihat et de onları kendime rehber edineyim, der.
İbrahim B. Ethem k.s. ona şu cevabı verir:
Eğer şu altı öğüdü kabul edersen, bir daha zarar ziyan görmezsin.
Birincisi: Allah Teâlâ’ya karşı asi olmak ya da günah işlemek istediğin vakit, artık O’nun rızkını yeme.
Adam: Âlemde her ne varsa O’nun rızkı. Peki, ben rızkımı nerden temin edeceğim, diye sordu. İbrahim B. Ethem k.s. dedi ki:
Peki, O’nun rızkını yiyip kendisine asi olman hiç yakışık alır mı?
İkincisi: Asi ve günahkâr olmak istediğinde Hak Teâlâ’nın mülkünün dışına çık.
Adam: Bu dediğinizi yerine getirmek çok daha zor. Doğu ve batı, her yer O’nun mülkü olduğuna göre ben nereye gidebilirim ki, diye sorunca Hazret dedi ki:
Peki, mülkünde ikamet edip O’na asi olman hiç yakışık alır mı?
Üçüncüsü: Asi ve günahkâr olmak istediğinde, öyle bir yerde ol ki Hak Teâlâ seni görmesin.
Adam: O bütün sırları bilirken, her şeyi görürken bu nasıl mümkün olur, diye sorunca Hazret dedi ki:
O’nun rızkını ye, mülkünde ikamet et, O her şeyi bilip gördüğü halde sonra da utanmayıp O’na asi ol! Bu hiç yakışık alır mı?
Dördüncüsü: Canını almak için ölüm meleği geldiği vakit ona, “Tevbe etmem için bana mühlet ver” de.
Adam: Ölüm meleği bu isteğimi kabul etmez ki, deyince Hazret dedi ki:
Ölüm meleğini kendinden bir an bile uzaklaştırma gücüne sahip olmadığına göre, o sana gelmeden evvel tevbe etme imkânını kullan, hemen günahlarına tevbe et.
Beşincisi: Kabirde Münker ve Nekir melekleri sorgulamak için geldikleri vakit onları kendinden uzaklaştır.
Adam: İşte buna hiç gücüm yetmez, deyince Hazret şu cevabı verdi:
O halde onlara vereceğin cevabı şimdiden hazırla.
Altıncısı: Yarın kıyamet günü, “Günahkârları cehenneme atın!” diye ferman geldiği vakit seni de götürürlerse sakın gitme!
Adam: Meleklere karşı gelmem ne mümkün! Söylediklerin çok doğru, deyip tevbe istiğfar eder, halini düzeltir.
Birgün İslâm âlimlerinden Ali Dekkak, hazretlerine sordular:
-Namazda iken, sinek kovalayan kimse için ne dersiniz?
-Allahü teâlânın huzurundaki edep, Ayaz adındaki bir Türkün, Sultan Mahmud-i Gaznevi'nin yanındakinden az olmamalıdır. Şöyle anlatırlar:
''Ayaz isminde bir genç, bir gün Sultan Mahmud-i Gaznevi'nin resmi hizmetinde bulunurken, aniden ayakkabısının burnunu salladı. Sultan, Ayaz'ın bu haline şaştı. O zamana kadar kendisinden hiçbir zaman edepsizlik görmemişti. Sultan firasetle, Ayaz'ın bir özrü olduğunu anladı.
Memurlarından birisine Ayaz'ı takip edip, durumu incelemesini emretti. Sultanın adamı, Ayaz'ı takip etti. Ayaz bir köşeye çekilip, ayakkabısını çıkardı. İçinden bir akrep düştü. Ayaz, ayakkabısıyla akrebi ezerek, ''Bugün, bana Sultanın huzurunda edebimi bozdurdun. Bugüne kadar sultanın huzurunda bir edepsizliğim görülmemiştir'' diyordu. Memur, durumu Sultan'a arz etti. Ayaz geri dönünce Sultan:
-Ey Ayaz! Bugün niçin edepsizlik yaptın? Ayağını hareket ettirdin, durdun dedi. Ayaz özür diler bir eda ile cevap verdi: ''Kabahat işlemek hizmetçilerin, kölelerin işindendir. Affetmek ise, sultanların şânındandır''.
-Akrep hikayeniz bize ulaştı, deyince:
-Madem ki, haberiniz oldu anlatayım: Sizin saltanat ni'metlerimize kavuşmuş biriyim. Akrep yedi defa ayağımı soktu, dayandım. Ayağımı oynatmadım. Sekizincisinde takadım kalmadı. Ayağımın ucunu yerden kaldırdım.
Ey kardeşim, iyi dikkat et! Bir sultanın yanında, kölenin, hizmetçinin gösterdiği edebe bak!
Bir de makamların en yükseği olan Allahü teâlânın huzurunda ibâdet hâlinde olanların ne edepsizlikler ettiklerini, onlardan ne cüretkâr işler meydana geldiğine bir bakalım!..
Her şey gönlünüzce olsun.