ARAŞTIRMA / DEĞERLENDİRME: DURSUN ERKILIÇ
Paranoya değil; bir Amerikalı bir yerde bir şey arıyorsa / yapıyorsa altında, ardında bir şeyler var demektir!
Bunu Türkiye’nin en derin üçüncü mağarası olan Morca mağarasına araştırma yapmak için inen Amerikalı dağcı Mark Dickey’in başına gelenler bağlamında söyledim ama 28 yıl önceden hatırlatacağım bir başka gerekçem var…
Morca Mağarası pek çok özelliği ile özel bir yer. Keşfedilmeyi bekliyor. Türk ve yabancı mağaracılar çeşitli dönemlerde inmiş ama dibini bulamamış! Bu arada dünyada ilk defa görülen biyolojik keşiflerle yeni yaşam formlarına rastlanmış. Haydi en uç varsayımı dillendireyim: İlk canlı türlerinin torunları neden burada olmasın?!
Demem o ki; Amerikalı mağaracı ve ekip arkadaşları hayatlarını boşuna tehlikeye atmıyor…
28 YIL ÖNCE YAŞANAN İLGİNÇ OLAY
Tarih: 15 Ocak 1995… Türk-ABD Askeri Yardım Komitesi’nde görevli Amerikalı pilot yarbay Mike Couillard ile oğlu Martthew Bolu Kartalkaya’da ‘tatil’deydi. Uyarılara aldırmayan Amerikalı, kayak yapmak amacıyla otelden ayrılır, oğlu da yanındadır...
Evet, tahmin ettiğiniz gibi kaybolurlar! Ancak bu sıradan bir kayboluş değildir. 30 Ocak 2000’de, yani olaydan 5 yıl sonra yazdığım, “Kartalkaya Rambosu” başlıklı bir yazıma şöyle konu olmuştu…
***
Ocak ayı içinde gazetelerde yer alan bir haber, 5 yıl önce (1995) yine Ocak ayı içinde yaşanan bir olayı hatırlattı bize...
Son haber, Uludağ’ın zirvesinde 5 gün mahsur kalan 4 gencin, yanlarındaki erzak bittikten sonra kar yiyerek kurtulmayı başardıklarını duyuruyordu. Jandarma timleri tarafından kurtarılan 4 dağcı genç, hayatta kalışlarını, tıbben ve mantık olarak “haklı gerekçe”lerle izah edebiliyordu... Geçmiş olsun...
SANKİ SENARYO
1995 yılında yaşanan bir “koybolma” hikayesinin haberi ise, başından sonuna “esrarlı” bir film senaryosu gibiydi...
Özü; Bolu Kartalkaya’da kayak yaparken oğlu ile birlikte kaybolan ABD’li pilot yarbayın, 10 gün sonra sağlimen kurtarılması olan haber, sonradan çok tartışıldı.
“Kaybolma” da, “kurtarma” da, gerçekten esrarlı bir senaryonun parçası mıydı?
NASIL?
Olay şöyle gelişmişti:
Türk-ABD Askeri Yardım Komitesi’nde (JUSMAD) görevli ABD’li pilot yarbay Mike Couillard, oğlu Martthew ile Bolu Kartalkaya’da “tatil”dedir (15 Ocak 1995). Havanın bozacağı uyarılarına aldırmayan baba, kayak yapmak amacıyla ayrılır kaldığı otelden, oğlu da yanında...
İkazlar haklı çıkar ve aniden bastıran sis, pilot ile oğlunun “kaybolmasına” yolaçar. Kaldıkları Dorukkaya Oteli telaşlı anlar yaşamaktadır...
Hemen arama faaliyetleri başlar. Son defa “Safari Tepesi” mevkiinde görülmüştür kayıplar...
Arama çalışmalarına, sonradan çok tartışılacak olan, Adana İncirlik Üssü’nden getirilen özel donanımlı iki helikopter, termal kameralar, Amerikan ve Türk komandolardan oluşan yüzlerce kişilik ekipler katılıyordu.
Uzun süre netice alınamayan çalışmalar 10 gün sürmüş, Couillard ve oğlu 10 yaşındaki Matthew, kayboldukları alanın 20 km ilerisinde Aladağ Mevkii Kızık Yaylası’nda köylüler tarafından bulunmuştu.
Basına ilk gün; “Amerikan Rambosu”, “Mucize”, “Ölümden döndüler” gibi kahramanlık öyküsü şeklinde yansıyan olayın bir de “acaba”larla dolu yönü vardı...
KENDİSİ ANLATIYOR
İşin bu yönünü vermeden önce “kayboluşun” hikayesini bir de ABD’li pilottan dinleyelim:
“Yaşamamız mucize. Özellikle oğlumun sağ kurtulması büyük mucize...
Uzun süre kaydık, yönümüzü kaybetmiştik. Hava kararmıştı. Dört saattir kayıyorduk, oğlum yorulmuştu. Sığınacak bir yer aramaya başladık. Ağaç dallarından bir korunak yaptım ve oğlumla birbirimize sarılarak uyuduk. Sabahleyin çevrede dolaştım. Ancak tamamen kaybolmuştuk. Bizi kurtarmaya gelecekleri beklemekten başka çaremiz yoktu.
Bulunduğumuz yerin biraz ötesinde derenin yanında bir mağara gördüm ve oraya gittik. Gece ve gündüz oluşuna bakarak günleri sayıyordum. Bu arada bizi arayan helikopterleri gördüm, ancak onlar bizi görmedi. Sekiz günümüz mağarada geçti. Yiyecek bir şey yoktu. Dereden su içtik, bazen de kar yedik.
Sekizinci günün sonunda bizi bulacaklarından umudu kestim. Mağaradan çıkıp yardım aramaya, bir yerlere ulaşmaya karar verdim. Ceketimi ısınması için oğluma bıraktım. Sonra içeriye soğuk ve yabani hayvanların girmemesi için mağaranın ağzını bir kaya ile kapattım ve yardım aramaya başladım.
1.5 km sonra orman içindeki barakalara rastladım. Ayaklarımdaki kısmi donma nedeniyle daha fazla yürüyemeyecektim. Birilerinin bu barakalara geleceğini düşünerek beklemeye başladım. İki gün sonra köylüler geldi.”
Yarbay bunları anlatırken, küçük oğlu da, çok korktuğunu ve en çok annesini özlediğini söylüyordu.
ACİL MÜDAHALE
ABD’li pilot ve oğlu, aralarında Bolu Valisi’nin de bulunduğu ekip tarafından Aladağ Orman İşletmesi’nden alınarak Bolu Devlet Hastanesi’ne kaldırılır.
Daha sonra, Bolu Devlet Hastanesi’nden alınan baba-oğul Amerikalı yetkililerin isteği üzerine Adana’daki İncirlik Türk Amerikan Ortak Savunma Tesisleri’ne gönderilir.
“MUCİZE” Mİ?
Basına ilk etapta “mucize” şeklinde yansıyan olay hakkında, arama çalışmaları sürerken konuşan Amerikan Kurtarma Ekibinin komutanı, “Ümidimizi hiçbir zaman kaybetmedik. Çünkü Yarbay Couillard pilot olduğu için özel eğitimden geçmiştir. Her türlü iklim şartlarında en az 15 gün hayatta kalabilir. Kolu, ayağı kırılsa kardan alçı yapabilir. Kendisini mutlaka sağ olarak bulacağımıza inanıyoruz” diyordu. Yani adamına o kadar güveniyordu...
Bolu İl Jandarma Alay Komutanı Albay Ömer Faruk Oruçhan da, Yarbay’ın hayatta kalmasını komando eğitimi almış olmasına bağlıyordu. Oruçhan, bu tür eğitim almış kişilerin 21 gün çok zor şartlarda hayatını idame ettirebileceğini söylüyordu. Gerçekten de ABD’li pilotların ve komandoların çok özel bir eğitimden geçtikleri biliniyordu... NATO harekatı sırasında Sırbistan’da düşen Amerikan uçağının pilotu da, aldığı eğitim sayesinde kurtulmayı başarmıştı.
Bolu Aladağ Orman İşletme Şefi Yüksel Gül’ün anlattığı baba ile oğulun buluşma sahnesi herkesi duygulandırırken, olaydan “kıl kapan” birileri de birtakım şüpheler üzerine kafa yoruyordu...
ABD’li yarbay ve oğlu kurtulmuş “mutlu son”a varılmıştı, fakat birilerinin kafası hala karışıktı. Çünkü, “kayboluş” ve ardından yaşananlar, Türkiye açısından büyük önem taşıyan Bolu Dağ Komando Tugayı’nı da yakından ilgilendiriyordu.
AMERİKAN OYUNU MU?
Aradan birkaç gün geçtikten sonra basın olayın “kahramanlık” ve “mucize” yönünü unutmuş, bir “Amerikan oyunu”ndan bahsetmeye başlamıştı.
Şüphelerini dile getirenler birtakım ayrıntılar üzerinde duruyor, “koybolma”yı bir senaryonun parçası haline getiriyordu.
Bütün yorumlar, ABD’nin, Türkiye için çok özel birlikler yetiştiren Bolu Dağ Komando Tugayı’nı denetleme isteği üzerinde yoğunlaşıyordu. Tugay, terörle mücadele eğitimi veriyor ve buradan çıkanların çoğu Güneydoğu’ya gönderiliyordu. Merakını normal yollardan gideremeyen Amerika, “ustaca” kurgulanmış böyle bir senaryo ile ulaşabilirdi amacına ancak...
“Şüpheciler”e göre, ABD, Türk yetkililerin kabul etmediği denetimi, arama bahanesi ile helikopterler vasıtasıyla çekilen binlerce kare fotoğraf ve video kamera kayıtları ile gerçekleştirmişti.
(DEVAM EDECEK)