HABER: MUHAMMED AYBER
Prof. Dr. Bingür Sönmez “Koroner kalp hastalıkları çağımızın felaketi. Aslında, kanserden daha çok ölüm koroner kalp hastalıklarından oluyor ülkemizde. Bazı çok güzel gelişmeler var. Siz bana bundan 10 sene önce sorsaydınız, koroner kalp hastalığından ölüm oranları nedir diye, yüzde 45'ten 47'ye kadar olurdu. Ama, istatistikler artık yüzde 35'e kadar düştü. Bundaki başarı şuna borçluyuz: Bugün artık ülkenin her köşesinde bir kardiyoloji merkezi var ve çok iyi yetişmiş genç meslektaşlarımız kapıdan içeri giren bir acil hastaya anında ilk yarım saat içerisinde düzenlerini kurup anjiyo yapıp, o hayatını tehdit eden ana damara stent koyarak hayatını kurtarıyor, ömrünü uzatıyor. Daha sonra gerekirse ikinci veya üçüncü müdahaleler yapılıyor, hatta ameliyata alınıyor hastalar. Koroner kalp hastalığı o kadar ilginç ki, kim şanslı, şikâyeti olan birçok hastamız sessiz kalp hastası. İlk ağrı kalp krizi, ilk kalp krizi hayatı tehdit edecek kadar ciddi olabiliyor. İşte, o yüzde 42'den 47'ye derken, %35'i düşüren bu genç meslektaşlarımızın Türkiye'nin hemen her köşesindeki acil müdahalelerine borçluyuz” dedi.
KORONER KALP HASTALIĞI NEDİR?
Hastalığın nasıl başladığını ve ilerlediğini açıklayan Sönmez'e göre, genetik faktörler önemli bir rol oynamaktadır. Ancak, risk faktörlerini azaltarak hastalığın ilerlemesini yavaşlatabileceklerini ve müdahalelerle ömrü uzatabileceklerini söylüyor. Erken belirtileri gösteren hastaların derhal test yaptırması gerektiğini vurgulayan Sönmez, “Aslında, olay bir doğal seyir gibidir. Bir bina düşünün, su tesisatı 10 yıllık bir binayı yıkın, borularını kesin içine bakın, tertemizdir. 50 yıllık bir binayı yıkın, borularını kesin içi boydan boya kireç doludur. Bu doğal süreç kimin şanssız olduğunu belirler; erken damar hastalığı olan, erken koroner hastalığı olan yani 28 yaşında veya 30 yaşında baypas ameliyatı yaptığımız hastalarımız var. Burada genetik çok önemlidir. 60 yaşından sonra baypas ameliyatı olan damar hastalığı olanlar daha şanslıdır, çünkü hastalık daha yavaş ilerler. Ameliyattan veya stentten sonra aldığımız sonuçlar çok daha başarılı olur. Bu önlenemez bir süreçtir. Biz doktorlar olarak ne yapabiliriz? Bunun yavaşlatılabilir. Risk faktörlerini azaltarak hastalığın ilerlemesini yavaşlatabiliriz. Daha sonra ilaç, stent, ameliyat gibi müdahaleler yapabiliriz. Tabii ki, birtakım müdahalelerimiz var ama genetik değiştirilemeyen bir faktördür. Öncelikle hastaya şunu soruyoruz: Ailenizde erken ölümler var mı, stentler var mı, baypas var mı, diyabet, yüksek tansiyon, erkek faktörü gibi. Bunlar koroner kalp hastalığını hızlandıran nedenlerdir ama en şanslı olan koroner hastaları şimdi kimlerdir? Göğsüne ağır gelip insan yol yürürken göğsüne ağrı gelenlerdir. Ağrı demeyelim, göğsünüze, çenenize, boynunuza, dişlerinize, kollarınıza gelen, daha önce olmayan bir his. Bu bir ağrı olabilir, bu bir baskı olabilir, bu bir yanma olabilir veya hiç daha önce yaşamadığınız bir duygu olabilir. Hemen doktora geliniz, yaşınız ne olursa olsun, gelin testler yapılsın. Bana hasta geldiği zaman diyor ki, "Benim şuram çok ağrıyor." Diyorum ki, "Bak, sen bana desen ki ateşim var, ateşini ölçerim. Yok derim. Tansiyonum yüksek dersen, tansiyonu ölçerim. Var veya yok derim. Ama şuram ağrıyor dersen, ben sana yok diyemem, öteki yok değil mi? Ben sana bunun kalpten olup olmadığını söylemem için bazı testler yapmam lazım," diyorum ve sırayla öncelikle normal bir elektro çektiriyorum, bir efor testi yaptırıyorum, ekokardiyogram yaptırıyorum. Daha sonra mucize bir yöntemimiz var: Bilgisayarlı koroner anjiografi. Bu çok basit bir yöntem ve son 10 yılda çok gelişti, teknolojinin kardiyolojiye katkısı çok büyük. O kadar hızla gelişti ki, hasta geliyor, masaya yatıyor. Hasta demeyelim, normal bir insan geliyor, masaya yatıyor, koluna serum takılıyor, 15 dakika içerisinde bir enjeksiyon yapılıyor, kalk, evine git deniyor. Ertesi gün önüme çok güzel bir rapor geliyor. Rapor şöyle resmen, "Kahve falına bakar gibi, damarların tertemiz git." 5 sene sonra bir daha bundan yapalım diyoruz veya diyoruz ki, "Burada plaklar var. Damar sertliği başlamış. Şu ilaçlara başlayalım, sigarayı kes, kilo ver, yürü, şu ilaçları kullan," diyoruz. Veya diyoruz ki, "Çok ciddi darlıklar var. Hemen yarın sana klasik anjiyo yapacağız ve ameliyat alacağız." Bu şekilde hayatını kurtardığımız 40 yaş civarında çok önemli hastalar var. Ben 40 yaş üzerinde olan, stresli bir ortamda çalışan, diyabeti olan, yüksek tansiyon olan, aile hikayesi olan herkese mutlaka önümüzdeki 5 yılı, 10 yılı planlayabilmek için tarama, yaptırmalarını kesinlikle öneriyorum” diye konuştu.
COVİD AŞISI İLE ARTAN KALP KRİZLERİ BAĞLANTILI MI?
Ayrıca, Covid-19'un kalp krizlerine etkisi hakkında da konuşan Sönmez, tamamen aşı karşıtlarının uydurduğu bir senaryo olduğunu belirtiyor. Covid-19'un kan pıhtılaşmasını artırarak kalp krizlerine neden olabileceğini ve gençlerde bu durumun daha sık görüldüğünü ifade ederek sözlerini şöyle sürdürüyor: “Tamamen aşı karşıtlarının uydurmalarıdır. Aşı karşıtlarının fantezileridir. Korona çok ciddi bir hastalıktır. Kan pıhtılaşmasını artıran bir olaydır. Korona hastalığından sonra çok ciddi şekilde gerek damarlarda gerek atar damarlarda pıhtılaşma gördük. Bu tamamen kronik komplikasyondur. Hatta son zamanlarda özellikle gençlerde damar sertliğinden değil, akut pıhtılaşma anında kalp krizi geçiriyorlar, hemen acil anjiyo alıyoruz, bakıyoruz ki, damar sertliği yok ama damar tamamen tıkalı. İşte o insanlar gerek bu tür bir virütik hastalıktan sonra kan pıhtılaşmasının artmasına bağlı, veya genetik olarak pıhtılaşma faktörü yüksek olan insanlar, bunlara mutlaka trombofili paneli dediğimiz bir pıhtı faktörü baktırıyoruz. Bazen bu hastaların ömür boyu ciddi kan sulandırıcı kullanmaları gerekiyor. Bu da son yıllarda çok sık gördüğümüz bir şeydir.
KALP KRİZİNİN ANA NEDENLERİ
Krizin nedeni; pıhtılaşma olabilir, damar sertliği olabilir, başka bir sebep var mı? Olay, demin söylediğim gibi doğal bir süreçtir. Damar dümdüz bir borudur. Kolesterol plakları, damarın içindeki o pırıl pırıl parlak olan düzeyin içine giriyor ve orada bir plak oluşturuyor, üzerine kireç oturuyor, o plak rüptüre oluyor, parçalanıyor, üzerine pıhtılar oturuyor ve tıkanma oluyor. Bu bir günde, bu yıllar içerisinde yavaş yavaş gelişen bir şeydir. Damar sertliği, ateroskleroz sonucunda olan olaydır. Şimdi şöyle, 150 darlık yaptıysa çok önemli değil, ama 60 ve 70 darlık yaptıysa oradaki akım türbülans akım haline geliyor ve akım yavaşlıyor, o insanın bir susuz kaldığı bir gün, aşırı stresli olduğu bir gün, yüksek tansiyon olduğu bir gün, o plak yırtılabilir veya o türbülans yapan kan aynı pıhtılaşabiliyor ve kalp krizi geçirebiliyor insan. Şimdi damarın 0'dan %60'a, %70'e kadar gelmesi belki 5 sene ama %70-80'den %100'e olması bir anda bile olabilir.
KALP SAĞLIĞINIZ İÇİN BOL SU TÜKETİN
Onun için koroner hastalarına mutlaka bol su için diyoruz. Ben özellikle şunu temin ediyorum, koroner hastalarımıza, hatta herkese 40 yaşın üzerinde olan herkese gece yatarken mutlaka bir bardak su için. Gece uyanırsanız gene mutlaka su için. Şimdi her zaman temyiz şu, mutlaka çok su için. Peki akşam 10'da yatan bir hasta sabah 6'da uyanıyor, 8 saat, 9 hiç su almıyor. Eğer terleyen birisi ise, ağızdan nefes alan birisi ise, horlayan birisi ise en azından 1.5-2 litre su kaybeder. O süre içerisinde kan koyulaşır, koroner kalp hastalarının ölümleri gece 3 ile sabah 6 arasında çok sık görülür. İşte bu neden nedir? Onun için mutlaka gece yatarken bir bardak su için.”
AŞIRI SPOR YAPANLARA KALP SAĞLIĞI UYARISI
Spor yapmanın önemine de değinen Sönmez, her şeyin bir ölçüsü olduğunu ve aşırıya kaçılmaması gerektiğini söylüyor. Kalp sağlığı için yürümenin en iyi spor olduğunu belirten Sönmez, ancak jogging (hafif koşu) gibi yüksek nabız gerektiren aktivitelerden kaçınılması gerektiğini ifade ediyor. Sönmez, “Her şeyi abartmaya çok meraklıyız. "Yürüyün" diyoruz, "20 km yürüyorum" diyor, "20.000 adım atıyorum" diyor, doğru değil. Her şeyin bir ölçüsü var, yürüme en iyi spor, kalp sağlığı için en iyi spor. Eğer yürümek ölümsüzlük verseydi, postacılar ölümsüz olurdu, çünkü günde 20 km yürüyorlar. Tabii ki yürüyeceğiz, bu 5.000 adım şart, 10.000 adımı geçmemek lazım, çünkü 10.000 adım geçerseniz bu sefer ortopedik problemler başlıyor. Bunlar genellikle 50 yaşın üzerinde olan insanlar, eklemlerinde problemleri olan insanlar. Onun için 10.000 adımı kesinlikle geçmemek lazım. Yürüme yönünden yüzme sınırsız, hiçbir sınırlama yapmıyoruz, ama joggingi sevmiyoruz. Joggingi keşfeden Doktor Cooper jogging yaparken öldü, o esnada nabzının yükselmesini istemiyoruz. Şimdi tabii, 80 nabızla başladıysanız, 80 nabızla bitirmeyin, 100 olsun, ama hiç zaman 120'yi geçmesin. Spor merkezlerinde bir takım gençler var, böyle halter çalışıyorlar, hiçbir kalp hastası buna özenmez, onlar profesyonel, onlar profesyonelce yapıyorlar. Sizin yapacağınız kardiyo tarzında spor, nabzınızı 110 en fazla 120'ye çıkaracak olan kültürfizik hareketleridir. Tabii ki yapabilirsiniz, o spor salonlarında yapılan aktivitelerde görülmüş ki kan potasyum seviyesi yedilere kadar çıkabiliyor, nabzı 140'a çıkabiliyor. O genç insan 160-170'i toplar, ama bir kalp hastası 120'yi geçerse, sevmiyoruz. Bir formülüm var aslında, yaşın 220 eksisi yaşın çıkan rakamını 0.7 ile çarparsak maksimum nabzımızı bize veriyor. Spor merkezindeki arkadaşlarımız bunu iyi biliyorlar zaten. Yani, aman kalbi iyi gelir diye kalkıp 40 yaşından sonra tenis oynamak veya yarışmacı spora girmek son derece sakıncalıdır.
SEVGİ VE KIRIK KALP SENDROMU
Son olarak, sevgi ve kırık kalp sendromu üzerinde duran Sönmez, adrenalin ve endorfinin vücutta önemli rol oynadığını ve sağlıklı bir yaşam için önemli olduğunu vurguluyor. Aşkın ve sevginin kalp sağlığı üzerinde olumlu etkileri olduğunu belirten Sönmez, kalp kırıklarının da tedavi edilebileceğini ifade ediyor. Adrenalin olmazsa ayakta duramayız diyen Sönmez, “Jumping yapmak, sinirlenmek, kavgacı olmak, bu insanlarda adrenalin çok yüksek oluyor. Adrenalin hemen damarları spazm yapıyor, nabzı yükseltiyor ve kalbi çok yoruyor, damarların sertliğini artırıyor. Bunlar ATP kişilikler. Bu insanlara ‘yavaşlayın’ diyoruz. Sakinleşin, ilaçlar kullanın, gergin ilaçlar kullanın, yoksa bunların mutlaka problemleri çok ciddi şekilde artıyor. Önce kendinizi seviniz, sonra eşinizi seviniz, sonra çocuklarınızı seviniz, sonra işinizi seviniz, sonra ülkenizi seviniz. Sevmek birinci kural, aşık olmak iyi geliyor tabii ki, aşık olduğunuz zaman endorfin salgılanıyor, endorfin kalbin dostu olan ve yine kendi kendimize salgıladığımız bir hormon. Endorfin damarlarınızı gevşetir, rahatlatır, tansiyonunuzu düşürür, dışarıda endorfin alamıyoruz. Önce aşık olacaksınız, kendinizi seveceksiniz, toplumu sevecek, barışık olacaksınız, herkesle barışık olacaksınız. Güzel bir kitap okumak, spor yapmak, güzel bir yemek yemek, güzel bir müzik dinlemek, bunlar hep endorfini artırır, ama bunları yapan insan çok az gerçekten. Yani vücudunuzda adrenalin ve endorfinin iyi dengeli olması, daha uzun ömür olacaksınız. Peki kalp kırılır mı? Tabii ki Kırık Kalp Sendromu diye bir sendrom var. Takotsubo denen bir Japon bunu tıp literatüründe keşfetmiş, normal olarak çoğunlukla kadınlarda görüyoruz bunu. %90'ını kadınlarda görüyoruz ve menopozun hemen öncesinde, menopozun hemen başladığı dönemde çok daha kalp yönünden kadınların kırılgan olduğu dönemde hastalar geliyor, korkunç göğüs ağrısı var, tam kalp krizi bulguları, nazı çok yüksek, bir anjiyo çekiyorsunuz, ki kalbin ön damarı açık, ama o bölgede ciddi harabiyet var. Damar açık ama burada korkunç bir harabiyet oluşmuş, balonlaşma oluşmuş, anlıyorsunuz ki bu damar tıkanmış, tekrar açılmış ve burada çok ciddi bir balonlaşma var, aritmileri var, ağrıları var, dayanılmaz durumlar. İşte o adrenalin dediğimiz hormon, bir spazm yapmış, büyük bir üzüntü, eşten ayrılma, çocuk kaybı, iflas, çok büyük bir felaket sonrası anormal bir adrenalinle bu damar spazm yapmış, belki patla oluşmuş, o açılmış ama o tahribatını yapmış. Ama çok ilginç, 3 hafta sonra tekrar bir anjiyo yaparsanız, iyi tedavi edebilmişseniz, aritmisi kesmişseniz, ağı düzeltmişseniz o insan hayata dönüyor ve 3 ay sonra bir anjiyo yaparsanız tamamen normal döndüğünü görüyorsunuz. Yani kırık kalp tamir olabiliyor” şeklinde konuştu.