ÖZEL HABER - SAMET EKER
Sanatçı bağlı bulunduğu çevreden etkilendiği gibi o çevreden kopmak iste de eserlerine yine o çevrenin eleştirel yaklaşımlarını yansıtır. Sanatın dışa vurumu hangi tarzda olursa olsun etkisini ilk kendi içinde hissettirir. anadolugazete.com.tr’ye konuşan Erdal Çakır, hikayesini ve eserlerindeki dışa vurumunu sizler için anlattı.
“ESERLERİM SOKAĞIN SANATI”
Erdal Çakır, güzel sanatlar fakültesi okumak istediği halde hayat onu başka yerlere götürse de sanatı hiçbir zaman bırakmadığını sözlerine başlarken bizlere aktarıyor. Üniversiteyi okumak için okuyan ama her zaman aklının bir köşesinde sanatını yapmak olan Çakır, farklı yönlere yönelse de bu durumun sanatını icra etmesinde engel olmadığına karar veriyor. Sanat hayatının 25 yıllık bir süreç olduğunu ifade eden Erdal Çakır, sanata başlangıcını bize şu sözlerle aktarıyor: “Benim sanat hayatım ilkokulda başladı. Diorama sanatından önce tabi ki küçük yaşlarda resimle başladım ve devam ettim. Hala portre resimler yapmaya da devam ediyorum. Aslında diorama sanatına başlamam 4 yıl öncesine dayanıyor. Bu sanatta kendimi geliştirebilmemin en büyük sebeplerinden biri gecekondu mahallesinde büyümem oldu. O yüzden ben eserlerime sokağın sanatı diyorum. Çünkü yaşanmışlığı yansıttığınız ve ifade ettiğiniz bir yolculuk.”
“ÇOCUKLUĞUMU YAŞADIĞIM İÇİN BU ESERLER OLUŞTU”
Hayatında oluşan ve çocukluk yıllarında izler bırakan nesneleri, materyalleri sanat eserlerine dönüştüren Çakır, “Çocukluğumda gobit arabası vardı ve ben onun minyatürünü yaptım. Tam şu an karşımda duruyor. Mavi rengiyle beni çocukluğuma götürüyor. Maddi ve manevi çocukluğumu yaşadığım için bu eserler ortaya çıktı. Yaşamasaydım olacağını düşünmüyorum. Bir de bunun doğuştan bir yetenek olduğunu ve sonradan kazanıldığını düşünmüyorum. Profesyonelliğe geçişin bir anda olduğunu düşünmüyorum. Tabi ki bu duruma gelmem yıllarımı aldı. Her gün eser çıkarabilmek için mutlaka bir şeyler yaptım. Diorama eserlerimi yaparken, bir gün boyacı, bir gün elektrikçi, bir gün terzi ve yeri geliyor tesisatçı oluyorum. Bunları çocukluğumda ve devamında gelen süreçte gözlemleme yeteneğimle beraber oluşturdum. Türkiye’de her şeyi bulamadığınız gibi bazen yaptığım eserlere baktığımda da ‘bunu ben mi yaptım?’ diyorum.
“İNSANLARI GÖZLEMLEYİ SEVİYORUM”
Hayatı genel akışında yaşamayı sevdiğini ve bu durumun gözlem yeteneğini geliştirdiğinin altını çizen Erdal Çakır, mekanik yaşamayı sevdiğini söyledi. Çakır, “Ben hayatın içinde olup insanları gözlemlemeyi seviyorum. Bir yerden bir yere giderken ne kadar sürdüğünün benim için bir önemi yok. Diorama sanatı birçok sektörde kullanıldığından dolayı da gözlem yeteneğinizin iyi olması ve bunun sonucunun eserlerinize yansıması lazım.” dedi.
“ESERLERİM SATILIK DEĞİL!”
Eserlerine yönelik Erdal Çakır’a nasıl bir talep oluştuğunu sorduğumuzda soruya karşılık şu cevabı verdi ve sözlerini noktaladı: “Ben eserlerimi satmıyorum. Çünkü ben yaptığım bir eserin tekrarını yapmıyorum. Benim eserlerim koleksiyonluk değil. Ben insanların görmesini ve kendinden bir şeyler bulmasını istiyorum. Müzede veya bir sergiye beraber sergilenebilir. Birkaç defa sergi açtım ve eserlerimi sanatseverlerin ayaklarına götürdüm. Eserlerim insanlarla beraber yaşasın ve hikayenin içinde hayat bulsun. Bu benim için büyük bir motivasyon. Bu para kazanılacak bir sanat değil. Çünkü yaptığımız eserler çok uzun sürüyor. Eserlerimle ilgili planım şöyle: Müzede sergilemek isterlerse hepsini seve seve veririm. Zaten bir eserim Şermin Yaşar’ın kurduğu Kelime Müzesi’nde sergileniyor. Şermin Yaşar’ın başka projelerinde de eserlerim sergilenecek.”